SESSİZLİK KULELERİ’NİN GÖLGESİNDE, YEZD (1)

Hüseyin Avni Kunduracıoğlu/ Sırt Çantamdakiler

SESSİZLİK KULELERİ’NİN GÖLGESİNDE, YEZD (1)

Yedi bin yıllık bir geçmişi olan Yezd için ’Dünyanın bilinen en eski şehri ‘denilir.
İpek Yolu’nun her dönem geçtiği bu kent, Arap ve Anadolu yarımadalarının ortasında olan konumuyla hareketli bir ticari merkez olagelmiş. İpek üretiminde de gelişmiş olması, bu ticari hareketliliği hep beslemiş.
Pers coğrafyasını talan eden Cengiz Han ve sonrasında Timurlenk’in bu yıkımlarından payını alan Yezd, varlığını sağlayan ipek sayesinde küllerinden yeniden doğmuş. Şehir, belli dönemlerde düşüş ve yükseliş süreçlerini geçirmiş olmasına rağmen, hiç terk edilmediği için yaşayan bir kent olmuş.
Bugün İran turizminin gözde yerlerinden olan Yezd, çöllerin içindeki bir vaha gibi. Zira Kevir Çölü ve Lut Çölü’nün bileşkesinde yer alan bu şehir, uygarlığın izlerini sunmanın yanı sıra, zengin kültürel geçmişini de sergiliyor.  UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Yezd, içinde olmaktan büyük bir keyif aldığım yerleşim yeri oluyor.
Eski kentin dolambaçlı sokaklarını arşınlarken, kaybolma duygusunu hissetmemek neredeyse imkânsız .  Kerpiç duvarlı evlerin oluşturduğu daracık sokakların arasında, adeta çağın öncesini yaşıyorsunuz.  Bu daracık sokaklar, bazen uzun kemerli bir sokağa dönüşünce loş bir tünelin içinden geçiyorsunuz. Sokakların bir şekilde ulaştığı küçük meydanlara geldiğinizdeyse bir rahatlama yaşanıyor. Sokaklardan birinde, bisikletli bir adamın karşıdan gelen kediye yol vermek için durduğuna tanık olmak, hem eski Yezd’in sokaklarını hem de Yezdlileri algılamak açısından önem taşıyor. Evlerin, yüksek duvarların arkasına saklandığı izlenimi veren bu dar sokaklardan birinin ismine ‘Barış Sokak’ diyorlar. Zira geçmiş yıllarda birbiriyle konuşmayan iki kişi bu sokakta karşılaşırlarsa, küslüklerini son verip barışırlarmış. 
Yezd’in özgün mimarisini oluşturan bu sokakların en önemli özelliklerinden biri de, evlerin çatılarında ‘badgir’ denilen bacaları barındırıyor olmaları. Türkçeye ‘rüzgâr kulesi’ olarak çevrilen bu badgir için, günümüzün kliması demek yanlış olmaz. Yaklaşık 30 metre yüksekliğinde olan bu badgirler, tepelerinde açılan delikler yardımıyla en küçük bir esintiyi bile bacanın içine alacak şekilde tasarlanmış. Badgir yardımıyla yukarıda yakalanıp aşağıya yönlendirilen rüzgar, badgirin hemen altında olan küçük süs havuzundaki suyu da okşayarak eve serinlik olarak giriyor.  Coğrafik konumu itibarıyla doğal oluşumlara sahip olmayan Yezd, işlenmesi çok zor olan çöl yerleşiminde şaşırtıcı bir şehir. Dışarıdan gelen saldırıların ötesinde, çölde oluşan amansız kum fırtınaları da düşünüldüğünde, Yezd gerçekten de çölün içinde bir vaha gibi kalmış.
Teknolojik bir harika olarak değerlendirilen badgirin dışında, yer altı kanallarından gelen suların toplandığı ‘abanbar’ da üzerinde durulası bir sistem.  Su ambarı anlamına gelen abambarlarla, eski kentin sokaklarında sıkça karşılaşılıyor.  Abambardaki suyu taze ve serin tutmak için, her amambarın başında bir-iki badgir bulunuyor. Üzerinde çokça badgir bulunan abambarın Merkez Abambar olduğunu anlıyoruz. Çölün içine konuşlanmış Yezd’de, coğrafik konumu itibarıyla sorun olması doğal olan su bu ve benzeri yöntemlerle yüzyıllar öncesinden çözülmüş. Dağlardan abambarlara su taşıyan olağanüstü ‘kanat sistemi’ni de görebildiğimiz Su Müzesi, kentin su konusundaki çalışmalarını tanık olmak için gidilmesi gereken bir mekân.
Merkez Abambar’ın hemen yanında bulunan Ları’nin Evi de Yezd’de görülmesi gereken başka mekânlardan biri. Yezd’in dolambaçlı kerpiç duvarlı sokaklarını dolaşırken, duvarların arkasındaki evler haliyle merak uyandırıyor.  İşte’ Lari’nin Evi’ bu merakı gidermek için restore edilip turizme açılmış. Bir zamanlar varlıklı bir tüccar olan Lari’nin ailesine ait bu ev, zarif mimarisiyle etkiliyor. Pencerelerdeki vitraylar, yatak odasının tavanındaki şaşırtıcı resimler gibi birçok ayrıntının yakalandığı ev, mevsimler esas alınarak kurgulanmış.
Yezd’de nereye giderseniz gidin, yolunuz bir şekilde Amir Çakmak Meydanı’na çıkıyor. Meydana ismini veren Amir Çakmak için bir nevi seyir terası demek uygun olur. Karşıdan bakıldığında bir bina ya da camiye benzeyen Amir Çakmak, Muharrem ayında aşure törenlerinin izlenmesi için inşa edilmiş. Takiyeh olarak isimlendirilen Amir Çakmak’ın nişlerine törenlerde elbette kentin ileri gelenleri çıkarmış. Muharrem ayı, Kerbela’da öldürülenlerin yasını tutan Şiiler için oldukça önemli daha doğru deyimle kutsal bir süreç.  Ancak Yezd’deki aşure törenleri oldukça kalabalık ve diğer kentlerden daha gösterişli olurmuş. Kalaslardan yapılmış ve adına nahl denilen oldukça büyük bir tak, Hazreti Hüseyin’in tabutunu temsil ettiği için özel olarak kaplanır ve binlerce kişinin omuzlarında Yezd sokaklarında dolaştırılırmış. Amir Çakmak’ın bir köşesinde duran ve yüzlerce yıllık olduğu söylenen devasa nahl, sanki ahşap bir heykel gibi duruyor. Arka kısmı çarşı olarak kullanılan yapının önündeki meydanda yer alan havuzdaki fıskiyelerden fışkıran sular, özellikle geceleri şehre farklı bir güzellik ekliyor. Tıpkı Cuma Mescidi’nin geceleri masmavi renge büründüğü anlar gibi. 48 Metre yüksekliğindeki minarelerinin İran’daki en yüksek minareler olduğu söylenen Cuma Mescidi, 1365 yılında inşa edilmiş. Minarelerine ve eyvana işlenen mavi çiniler, çöl sarısının egemen olduğu Yezd’e farklı bir estetik katıyor. İnşasından sonraki yıllarda yapılan ilavelerle bir kompklese dönüşmüş olan Cuma Mescidi’nin bulunduğu bölge, Yezd’in çarşısı oluşmuş. Bu yüzden de mescidin olduğu bütün civar, günün her saati canlı oluyor. (devamı yarın)

HABERE AİT RESİMLER

Beğendim 1 Muhteşem 1 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık