TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ: “Çevre Yükümlülüğünü Yerine Getirmeyen Termik Santraller 2019 Sonu İtibariyle Kapatılmalıdır!”

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, çevre ve insan sağlığına verdikleri zararlar nedeniyle yıllardır ülkemiz gündeminde olan Termik Santrallerle ilgili önemli bir açıklama yaptı.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ:  “Çevre Yükümlülüğünü Yerine Getirmeyen Termik Santraller 2019 Sonu İtibariyle Kapatılmalıdır!”

Açıklama şöyle:

Bilimsel gerçekliği yapılan çalışma ve raporlarla ortaya konulan, ötesinde pek çok insanın gündelik yaşamına kadar yayılan değişimlerle teyit edilen iklim değişikliği ve küresel ısınma, bugün itibariyle temel bir insan hakkı olan yaşam hakkının ihlaline neden olan başlıca etkenlerden birisidir.

İnsan haklarının üzerinde inşa edildiği zemin, yaşanabilir bir dünyanın varlığıdır. Küresel ısınma temelli iklim değişikliği, şimdiden bazı devletlerin “toprağını” tehdit eder hale gelmiş, pek çok devletin yurttaşlarına temiz hava sunma yeteneğini ortadan kaldırmıştır.

İklim değişikliğinin bugün geldiği nokta, tamamen insan faaliyetlerinin ürünüdür. Dünyaya gelen güneş ışınlarını emerek uzaya geri dönmesini engelleyen, böylelikle sera etkisiyle ısıyı sabit kılan başta karbondioksit olmak üzere sera gazı oranları sanayi devriminden bu yana katlanarak artmış durumdadır. İklim değişikliğine sebep olan en büyük insan faaliyeti ise fosil yakıtlardan, özellikle de yüksek karbon içerikli kömürden elektrik üretim süreçleridir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 11 Nisan 2019 tarihinde yapılan açıklama ile Türkiye’nin 1990 yılında 4 ton olan kişi başına sera gazı salınım miktarının 2017 yılında 6,6 tona yükseldiği belirtilirken, en önemli sera gazlarından olan karbondioksit salınımlarının %86,3’ünün enerji faaliyetlerinden kaynaklandığı itiraf edilmektedir. Toplam sera gazı salınımının yaklaşık olarak beşte biri kömürlü termik santraller faaliyetlerinden kaynaklıdır.

Bu manzarada, önemli sayıda termik santralin “gerekli çevre izinleri” olmaksızın yıllardan bu yana çalıştırılıyor olması, aklın almayacağı bir durumdur. Kamu şirketi olan Elektrik Üretim A.Ş.’ye (EÜAŞ) ait olup özelleştirilen veya özelleştirme aşamasında olan termik santraller, baştan beri çevre yükümlülüklerine uymaksızın faaliyette bulunmuş, 2013 yılında yapılan bir yasal düzenleme ile çevresel muafiyetleri beş yıl daha uzatılmıştır.

İki kez Anayasa Mahkemesi’ne giden bu değişiklikler sonucunda, bugün geçerli düzenlemeye göre, anılan termik santrallere çevre mevzuatına uyuma yönelik yatırımları gerçekleştirmeleri ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinleri almaları için 31/12/2019 tarihine kadar süre tanınmıştır.

Bu sürenin iki yıl daha uzatılmasına yönelik bir kanun teklifi TBMM’ye sunulmuşsa da, yerel seçimler öncesinde oluşan kamuoyu tepkisi de gözetilerek, teklif geri çekilmiştir.

Mevcut yasal düzenleme itibariyle hava kirliliğinin önlenmesine dair düzenleme ile getirilen yükümlülükler dahil çevre yükümlülüklerine hiçbir şekilde uymaksızın çalışan 10’un üzerinde termik santral, 31.12.2019 tarihine kadar GEREKLİ ÇEVRE YATIRIMLARINI YAPMIŞ, TAMAMLAMIŞ ve GEREKLİ İZİNLERİ ALMIŞ olmalıdır.

EÜAŞ ve özel şirketlere verilen sürenin başlangıcının 2013 olduğu gözetildiğinde, aradan geçen altı yıllık sürede gerekli çevre yatırımlarının planlanmış, kredilenmiş, izin/ön izinleri alınarak yapımına başlanmış ve bugün itibariyle TAMAMLANMA AŞAMASINA GELMİŞ olması gerektiği açıktır. Geriye kalan sürede tamamlanmış yatırımlarla ilgili izin işlemleri tamamlanabilecektir.

Bu durumda, anılan termik santrallerden, 2013 yılında getirilen yükümlülüklere uymaya hazır olanların bugün itibariyle yatırımlarını tamamlamış veya tamamlamak üzere olmaları gerekmektedir. Yani, bugün itibariyle yatırıma başlamamış, yatırımda tamamlanma aşamasına gelmemiş termik santrallerin, kalan sürede yükümlülüklere uyma noktasına gelmeleri teknik olarak mümkün değildir.

İklim değişikliğinin bir numaralı sorumlusu olmanın ötesinde, önlenebilir hava kirliliği gerekliliklerine bile uyulmadan bu santrallerde üretime izin verilmesi, sistematik ve kasıtlı bir şekilde, başta ilgili santrallerin bulunduğu bölgede yaşayan insanlar olmak üzere, 82 milyon yurttaşımızın yaşam hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu boyutta ve uzun süreli insan hakkı ihlalinin ilgili idareler, kamu görevlileri ve işletmeci özel şirketler açısından idari, mali ve cezai sorumluluk doğurması kaçınılmazdır.

Sürecin nasıl ele alınması gerektiği, bizzat ilgili yasal düzenlemede yazılıdır. Şirketlere altı yıl süre veren geçici maddede, bu süre zarfında santrallerin, çevre mevzuatına dayalı olarak üretimlerinin durdurulması ve haklarında idari para cezası kararı alınmasının söz konusu olmayacağı ifade edilirken, verilen sürede yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde SANTRALLERİN ÜRETİMLERİNİN DURDURULMASI ve verilen zararın giderimine yönelik CİDDİ VE ETKİLİ bir tutarda idari para cezası uygulanması zorunluluğu da ortaya konulmuştur.

Ötesinde; verilen altı yıllık süreye rağmen kamu ve özel şirket yöneticilerinin gerekli çevre yatırımlarını planlamamış, yapmamış ve tamamlamamış olmaları Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 182’de düzenlenen “çevrenin kasten kirletilmesi” suçunun da varlığını doğuracaktır. Bu santrallerin çevre yükümlülüğüne uymadığı, 2013 yılı itibariyle yasa koyucu tarafından kabul ve ikrar edilerek uyum için uzun bir süre verilmiştir. Buna rağmen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ancak “kasıt” ile açıklanabilecektir.

Görüldüğü üzere, bugün itibariyle Elektrik Piyasası Kanunu geçici madde 8 hükmü kapsamındaki kamu ve özel şirketlere ait termik santrallerden hangilerinin çevresel yükümlülüklerini yerine getirdiği, kalan sürede yerine getirebileceği bellidir. T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan alacağı bilgiler doğrultusunda, 31.12.2019 tarihi itibariyle yükümlülüklerini yerine getirmesi mümkün olmayan termik santrallerin tespitini şimdiden yaparak, kapatma ve takip eden yasal işlemleri yürütmek üzere çalışmaya başlamalıdır.

Anayasa Mahkemesi, şirketlere tanınan uzun uyum süresi ile ilgili olarak 2014 yılında verdiği kararda[1], “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı … uzun süreli olarak vazgeçilecek haklardan değildir. İnsanın, toplumun ve çevrenin varlık, sağlık ve güvenliği ile bu konuda Anayasa'nın Devlete yüklediğii görev göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu kuralla belirtilen süre zarfında EÜAŞ'a bağlı santraller ile öözelleştirilen santrallerin elektrik üretim faaliyetlerinde çevre mevzuatına tabi olmaması kabul edilemez” denilerek, bu santrallerin çevre mevzuatından bu kadar uzun bir süreyle muaf tutulmasının kabul edilemez olduğunu HUKUKİ GEREKÇESİYLE ortaya koymuştur. Bugün itibariyle dönemin Anayasa Mahkemesi’nin oldukça uzun bulduğu süre dahi aşılmıştır.

Bir kez daha vurgulamak isteriz; iklim değişikliği ve küresel ısınma yaşama hakkının ihlali anlamına gelen, insan hakları kuram ve uygulamasının merkezine yerleşmiş en önemli sorunlardan birisidir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nu ile Türkiye Barolar Birliği’ne verilen “hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma, koruma ve bu kavramlara işlerlik kazandırma” görevleri kapsamında, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak, Elektrik Piyasası Kanunu geçici madde 8 hükmü kapsamındaki kamu ve özel şirketlere ait termik santrallerde denetim ve inceleme yapılarak 31.12.2019 tarihine kadar çevresel yükümlülüklerini yerine getirmesi mümkün olmayanlarla ilgili yasal sürecin başlatılmasını, kapatma takviminin kamuoyuna açıklanması ile ilgililer hakkında gerek bireysel gerek tüzel kişilik olarak idari, mali ve cezai yaptırım süreçlerinin şeffaflık temelinde yürütülmesini talep ediyoruz. Saygılarımızla.”

 [1] Anayasa Mahkemesi’nin 2013/65 E. 2014/93 K. sayılı 22.05.2014 tarihli kararı

[1] Anayasa Mahkemesi’nin 2013/65 E. 2014/93 K. sayılı 22.05.2014 tarihli kararı

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık