31 Mart seçimleri, uzun yıllardır,her seçim akşamı hüsran yaşayan,umudunu kaybeden, sandıkta kazanmayı unutmuş bir CHP tabanı için,bozulmuş bir ezber olmasının yanında, 47 yıldır ilk kez 1. Parti olarak seçimlerden çıkmış olmanın verdiği moralle, İktidar yolunun açıldığını bizlere hissettiren bir seçimdir.
AKP iktidarı için de,"biz ne kadar yanlış yaparsak yapalım,halk bize yine de oy veriyor"ezberinin bozulduğu bir seçimdir aynı zamanda.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz" sözünün üzerinden 6 yıl geçtikten sonra, sandıktan çıkan bu sonucun verdiği mesaj çok açıktır;
“Halk, ekonominin AKP eliyle düzeltilme ihtimalinden artık vazgeçmiş durumdadır.
Hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin olmadığı toplumlarda, güven de olmaz ve para, güvenin olmadığı yerden kaçar.
“BOŞ TENCERENİN DEVİREMEYECEĞİ İKTİDAR YOKTUR”
Her ne kadar rahmetli Süleyman Demirel'in;”boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” sözünün, 2023 genel seçimlerinde, anlamını yitirmiş olduğunu düşünsek de, 2024 yılında yapılan yerel seçimlerle beraber, bu sözün doğruluğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ekonomiyi düzeltemeyeceğini anlayan hükümet de, madem öyle, biz de muhalafeti dizayn ederiz diyerek 19 Mart'ta düğmeye bastı.
İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, bir şafak operasyonu ile gözaltına alındı. Eş zamanlı olarak, tüm yandaş kanallarda, CHP'li belediyeler hakkındaki yolsuzluk iddiaları dillendirilmeye başlandı.
Hatta bu algı operasyonları öyle bir hal aldı ki, Ekrem İmamoğlu'nun 540 milyar liralık bir yolsuzluk yaptığı iddia edilebilecek derece ileri gidildi. Anlaşılan, Hitler'in propaganda bakanı Goebbels'in şu ünlü "Topluma büyük yalanlar söyleyin ve sürekli tekrar edin, inanacaklardır" sözü ilke edinilmiş olacak ki, iftirada sınır tanımaksızın karalama kampanyası başlatıldı.
Ancak,onca çabaya rağmen, bu iddiaların inananı ya da alıcısı çıkmadı. 540 milyar dolar, İstanbul büyükşehir Belediyesi'nin 6 yıllık bütçesinden bile fazlaydı.
Sonuç olarak, İmamoğlu'nun tek suçunun, İstanbul'u 3 kez kazanmış olmak ve Cumhurbaşkanlığı seçimini alma potansiyelinde bir aday olmak olduğu anlaşıldı ve toplum hafızasına, siyasi bir kumpas davası olarak kazındı.
Tabi ki bu süreçte, gerek Saraçhane mitingleriyle, gerek boykot kararlarıyla, süreci çok iyi anlatarak, halkın bu konuda ikna edilmesi yönündeki en büyük çaba şüphesiz ki;genel başkanımız Özgür Özel'e aittir.
AHDE VEFA
Erdoğan'ın belki hesap etmediği, sayın Kılıçdaroğlu'nun; "Ben Aziz Kocaoğlu yargılanırken, böyle mitingler yapmadım, hukuki sürece bıraktım" derkenki, CHP genel başkanının tavrının tekrarlanacağı beklentisiydi.
Ancak öyle olmadı, bu kez daha sert bir kayaya çarpmıştı.
Genel Başkanımız Özgür Özel, can hıraş bir şekilde, yol arkadaşına, Parti'nin İstanbul belediye başkanına sonuna kadar arka çıktı. Bir ay tepki gösterirler sonra unuturlar diyenleri haksız çıkartırcasına, aradan 3 ay geçmesine rağmen hâlâ gündemde tutmaya devam ediyor.
Neden bunu yapıyor sorusunun cevabı, rahmetli Manisa büyükşehir belediye başkanı Ferdi Zeyrek'in mezarı içinde çekilmiş fotoğrafında saklı belki de; Ahde vefa!
Siyasetin çok da alışık olmadığı bu kavram, Özgür Özel'de karşılık buluyordu çünkü.
Siyasette, adam harcamaya alışmış zihniyete karşı, alışılagelmedik bir tavırdı Özgür Özel'in tavrı.
Ne Ekrem İmamoğlu'ndan, ne tutuklu diğer belediye başkanlarından vazgeçmeye niyetli değildi, tıpkı son görevini yaptığı Ferdi Zeyrek'ten vazgeçmek istemediği gibi.
MUTLAK BUTLAN
Şu an ülke halkı olarak "mutlak butlan"diye yeni bir şey öğrendik. Hukuken hiç gerçekleşmemiş, hükümsüz anlamındaymış. Chp'nin başına örülmek istenen çorap da bu.
Kurultay'a şaibe ve hile karıştırıldığı iddiası ile, CHP'nin 38. Kurultayı yok sayılmaya çalışılıyor.
Okuyup, araştırdığımızda; hukukçular, mutlak butlan uygulamasının siyasi partiler için bir uygulamasının olmadığını, Borçlar Hukuku ve Medeni Kanun’da yeri olduğunu, kurultaya itiraz süresinin 2 gün olduğunu, bu süre geçtikten sonra itiraz edilemeyeceğini söylüyor. Gerçek bir hukuk devletinde böyle bir ihtimalin olmadığı konusunda herkes hemfikir ancak Can Atalay için, Anayasa mahkemesinin "hak ihlali vardır"kararına rağmen, bu kararı tanımayan bir yerel mahkemenin olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Yargının, siyasi vesayet altında olduğunu bilmeyen yok.
Cumhurbaşkanının danışmanının "suyun ısındı" dediği gazeteci, 29 saat sonra gözaltına alınıp tutuklanıyor.
Böyle bir ortamda ne karar çıkar bunu öngörmek zor. Ancak, Son yerel seçimlerde birinci parti olarak çıkan ve yapılan kamuoyu anketlerinde oy oranının %40 bandında olduğunu gördüğümüz Cumhuriyet Halk Partisi'nin yükselen ivmesini durdurmak niyetiyle, çeşitli operasyonların çekilmekte olduğu aşikar.
Üzücü olan ise; CHP'nin bir önceki genel başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun buna payanda olması.
Cumhuriyet Halk Partisi; Atatürk'ün "benim iki büyük eserim var, biri Cumhuriyet, diğeri CHP" dediği, iki büyük eserinden biridir. CHP, tek adam iktidarı tarafından, zaptedilmemiş son kaledir.
Benim, Cumhuriyet Halk Partisi 'nin 27.dönem milletvekilliği yapmış olma onurunu yaşamış biri olarak tarafım; Kurultay delegelerimizin hür iradesi ile seçilerek, genel başkan seçilen, girdiği ilk seçimde, 47 yıl sonra CHP'yi birinci parti olarak sandıktan çıkartan, Chp seçmeninin umudunu, inancını tazeleyen sayın genel başkanımız Özgür Özel'den, kısacası umuttan yanadır.





