Image Slider
Fevzi Topuz
Mehmet Cayirli
Durmus Ozdemir
Ahmet Aras

Ağaç katliamı III ++++ ve  Üç Çatal

Ağaç katliamı I, II ve III yazılarını 2015 yılı başlarında gazetemizde yayınlamıştık. Şahit olduğum dördüncüsünü ve daha sonrakileri yazmamıştım. Ama gün geldi bu eski katliamları hatırlatıp, sizleri bir ağacı, anıt ağaç yapmaya çağırmak için bu yazıyı yazmam gerekti.

Ağaç katliamı III ++++ ve  Üç Çatal

Haluk  AKBATUR

Ağaç katliamı I, II ve III yazılarını 2015 yılı başlarında gazetemizde yayınlamıştık. Şahit olduğum dördüncüsünü ve daha sonrakileri yazmamıştım. Ama gün geldi bu eski katliamları hatırlatıp, sizleri bir ağacı, anıt ağaç yapmaya çağırmak için bu yazıyı yazmam gerekti.

“Muğla İli, Milas İlçesi, Karacahisar Köyü sınırları içinde tespit ettiğimiz, mevkii, yer koordinatları, çevre-çap ölçümleri ekteki listede belirtilen 65 uluağacın yaş tespitlerinin yapılarak, tabiat anıtı olarak tescil edilmesi için gereğini arz ederiz.” diye yazdığımız bir dilekçeyi, üşenmeyip Muğla’ya kadar gitmiş ve T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Muğla İl Müdürlüğü’ne, 17.3.2014 tarihinde vermiştik. Dilekçeyi verdikten sonra altı ay dolmasına birkaç gün kala gereğinin yapılacağını bildiren bir cevap almış, sevinmiştik. Geçen yıllar içinde, tescil edilmeyi bırak listedeki bir kaç ağaç, üstelik te çevresindeki pek çok ağaçlarla birlikte yok edildi. Bunlar içinde beni en çok üzen, Öztürk’lerin arazisinde bulunan, her sabah kalktığımda heybetini seyrederek kahvemi içtiğim Çakala Mineç’i ağacının, çevresindeki yüzlerce belki de binlerce zeytin ağacı ile birlikte katledilmesi oldu. Dördüncü katliam 2016 yılının resmi tatile gelen son günlerinde başlatıldı ve 4 günde, 1 Ocak  2017 günü tamamlandı. Öztürk’ler muhteşem bir zamanlamayla herkesin yılbaşı tatilinde olduğu dönemde büyük bir ağaç katliamına imza attılar. Ne için ve neden yaptıkları bilinmez, yerel medyamızda geniş yer alan bu katliamdan ötürü bir ceza aldılar mı  o da bilinmez, ama şu sıralarda geniş arazilerinde yine bir takım iş makinaları çalışmakta.

Bir ağaç katliamı daha geliyorum diye bas bas bağırmakta. Gelsin önemi yok biz alıştık ağaçlarımızı kurban etmeye diyordum ama, Üç Çatal ile konuşunca  fikrimi değiştirip tekrar yazmaya karar verdim.

Milas-Ören Karayolu’nun 14. km. sinde sağa ayrılan Karacahisar yol ayrımı vardır ve büyük çam ağaçları ayrımı içine alır, bunu 250 metre geçince de sola Akbelen yol’u ayrılır. 100m. ilerlerseniz sizi solda tüm heybeti ile Üç Çatal çam, gölgesi altına alır.  Çevresi toprağa yakın 4.30 m., 80 cm. Yükseklikte   yere paralel ilk çatallanmasını yaptığından 1.3 m yükseklikteki göğüs çevresi ölçme olanağı yok, dolayısıyla yaklaşık 1.3 m çapa ulaşmış olan bu kızılçam, Üç Çatal büyük olasılıkla büyük yangından kurtulanlardan biri ve belki de tüm çevredeki çamların anası, atası. Genç ağaçlardan damgalanmayanlar var,  bunlardan birinin çevresi toprak seviyesinde 66cm., 1.3 m.de 56 cm. Çevre yapmış.

Rahmetli Hasan (Ünal) amca 1958 yılındaki büyük yangını bana anlatırken, o korkunç anları tekrar yaşarcasına, elleri, sesi titremişti. “ buradaki tüm orman, çamlar; Çamköy’den başlayıp Mumcular’a varan o yangında kül oldu gitti, şimdi gördüğün bu ormanların hepsi, o yangından sonra kendiliğinden yetişen genç çamlar. Ama arada bir nasılsa yangından kurtulan yaşlı çamlar da var” demişti. İşte Üç Çatal ve çevresindeki bir kaç çam da bu büyük yangından kurtulanlardan olmalı.

Sayın Ünal Asan’ın “Anıt ağaç kavramının fiziksel, görsel ve sosyokültürel dayanakları” adlı kitabını açıp baktığımda, kısa listeye alınan anıt ağaç niteliğindeki üç kızılçam’ın göğüs çaplarının 1.46-1.80 m., boylarının 12-15 m. yaşlarının 150-450 arasında olduğu yazılmış. Aynı kitapta, Muğla, Fethiye’de anıt orman kabul edilen bölgeden 3 kızılcam boyutları ve yaşı verilmiş. 1.20m çapı, 38 m. boyu olan’ın tahmini yaşı 310 olarak bildirilmiş. 

Dolayısıyla daha büyük çapta olan Akbelen Üç Çatal’ı, fiziksel boyutları ve görünümün sanatsallığı ile zaten cennet Muğla’mızdaki yeşil ormanların içinde, Tanrı’nın belki de en azından bir veya birkaç yüzyıl önce yarattığı yaşayan bir anıt.

Ne yazık ki yakın bir zamanda ormancılar tarafından buradaki ağaçlar kesilmek üzere işaretlenmişler, damgalanmışlar. Ulu çamların her birinin gövdesi üzerine bir yontu açılıp numara verilmiş. Bazı çamlar ise damgalanmaktan kurtulmuşlar. Bizim “Üç Çatal”a gelince, ana gövdede damga görmeyip sevindim. Ama sevincim kursağımda kaldı. Üç Çatal’ın ana gövdesi yerine üç ana dalı, sanki üç ayrı ağaçmış gibi işaretlenmiş 91/80, 92/70, 90/74 olmak üzere üç ayrı damga yemişti. Elbette ki ormancılar hiçbir anıt ağaç niteliği taşıyan ağacın kesilemeyeceğini, korunması gerekli ağaç olduğunu benden iyi bilirler. Ama demokrasilerde çare tükenmez ve çare hemen bulunup, tek bir köke sahip bir ağaç sanki üç ayrı ağaçmış gibi damgalanmış!!! Yani tüm görkemine, bir ata, bir ana, çatallı bir ağaç olmasına rağmen, boyu posu yetmemiş korunmaya alınmaya ve kıyımdan kurtulamayacak gözüküyor Üç Çatal???

Gidip koyu gölgesine sığınıyor, karşısına geçip soruyorum “Ulu Üç Çatal kaç yıldır yaşarsın, neler gördün, neler geçirdin. Anlat bana folklorik, mistik, tarihsel bir hikayen var mı?” Hafif bir esinti ile diğer çamlarla birlikte birşeyler fısıldıyorlar ama ben tam olarak anlamıyorum. Sanki olmaz mı diye  ince, titrek bir sesle anlatıyor: “Yaşadığım ikiyüzyılı aşkın süredir, soyları artık tükendiğinden senin tanımadığın, bilmediğin dallarıma konup dinlenen, alıcı kuşlarımı sana anlatsam, gölgemde gizli gizli buluşup sevişen sevgilileri mi? En iyisi ben sana, yine senin bilmediğin, her aklıma geldiğinde beni titreten acıklı bir yakın geçmiş anlatayım. Gölgeme gömülmüş, artık kalmayan kemiklerini köklerimin sarmaladığı kadınları, Mekkâreciler’i anlatayım. Sen bilemezsin, yaşın kaç, başın kaç, ama ben gördüklerimi anlatacağım sana. Germencik’li Zala Hatun’u bilmezsin sen, kimseler bilmez, az kol kanat germedim o hatuna ben. Erkek kıyafetlerine bürünüp, dağa çıkmadan yani efe olmadan önce, buradaki köylere gelir, kadınlarla bir bir konuşur, onlara yol gösterir ve onları örgütlerdi. Kocaları, yavukluları, kardeşleri işgal edilen Aydın’ı kurtarmak için cephede dövüşürken, geride kalan kadınlar, çok zor koşullarda çalışıyor, durmadan çalışıyor, savaşanlara erzak yetiştirmeye uğraşıyorlardı. İşte efelerine yiyecek yetiştirmeye uğraşan bu Mekkâreciler  kağnısıyla, katırıyla, devesiyle, onları bulamazsa sırtladığı yüklerle, kucağında emecek yavrusuyla; sıcak, soğuk demeden, yağmur, çamur demeden büyük bir fedakârlıkla koşuşturur, yanıma vardıklarında gölgemde hayvanlarını soluklar, artık olmayan çeşmemden sularını doldurup, bebelerini emzirip yollarına devam ederlerdi. Onların kaç tanesini köklerimle sarmaladım biliyor musun?” diyordu. “Anlatabileceğim o kadar çok şey var ki, dinlemeye senin ömrün yetmez” diye ekledi ve sustu. Ortalığı bir ölüm sessizliği kapladı. Sonunun ne olacağını, kökleriyle sarmaladığı Mekkâreciler’in yanına gideceğini, o da hissetmişti. Mekkâreciler’in yorgun yüzlerini görür gibi oldum,  ulu Üç Çatal’ın kıpraşan gölgesinde. Kimbilir kaçı biraz dinlenmek için durdukları bu çamın gölgesinde yorgunluktan dalıp gittikleri uykularında, olasılıkla efeleri bir lokma fazla yesin diye götürdükleri erzaktan kendileri bir lokma bile yemeyip açlıktan son nefeslerini vermişti. Öylesine zor kazanılan bu savaşa tanıklık etmiş ulu Üç Çatal da onlar gibi derin bir yorgunluk uykusunda değil, gövdesine indirilen balta darbeleri ile, bana anlattığı hikayeyi dilinden anlayabilecek torunlarımıza anlatamadan katledilecekti.

Buna seyirci kalamazdım, ama daha önce yazdığım yazılar, verdiğim dilekçelerden hiçbir sonuç ta alamamıştım. Dedim ya aslında ben alıştım, zeytinlerin, çamların kesilmesine ama bu  Üç Çatal farklı. Onun torunlarımıza anlatacak çok hikayesi var. Tamam hepsini kessinler ama hiç değilse ‘Üç Çatal’ı bize bıraksınlar. Tanrının bu doğa anıtı “Anıt Ağaçlar”lar listesinde yerini alsın. Gölgesinde soluklananlar, hikayelerini dinlesinler.

Söz unutulur, yazı kalır derler. Ama yazılarda yazıldıkları yerde kalıyorlar. Okuyan yok. Görsel medyada yer alıp ‘Üç Çatal’ı kurtarmak için birşeyler yapmalıyız. O; kömür ocakları tarafından yutulacak olan bizim üç köyümüzü Karadam, Karacahisar ve Çamköy’ü temsil eden Üç Çatal’ı ile, Karabela Kömüre karşı bir simgemiz olarak belki hakkettiği Anıt Ağaçlar listesinde yerini alır. Haydi gelin hep beraber “Üç Çatal” gölgesinde toplanalım, onun için, obamız, toprağımız, yeşil yurdumuz için bir bayrak açalım. Ağacımızı kestirmeyelim, ormanımızı, yurdumuzu kömür belasına dur diyerek kurtaralım.

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık