LUT ÇÖLÜ’NÜN GÜZEL İNSANLARI…

LUT ÇÖLÜ’NÜN GÜZEL İNSANLARI…

"İran’ın Kerman şehri, dışarıdan gelen biri için pek de çekici bir şehir değil. Fıstık ve kilim üretiminin şehir ekonomisine olan katkısını bildiğimiz Kerman’ı, Dasht-e Lut’a yani Lut Çölü’ne geçiş olarak kullanıp, Lut’a ulaştıracak ara yola sapıyoruz.  Çölün coğrafik yapısı sadece arazi tipi araçlara uygun olduğu için, bir süre sonra başka bir araca bineceğiz.
UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunan Lut Çölü, Dünyanın en büyük çöl havzalarından biri olmasının yanı sıra aynı zamanda Dünyanın en kurak ve en sıcak coğrafik bölgesi olarak bilinir. Dasht-e Lut’un bilinen bir başka özelliği de, yüzeyinde canlı bulundurmaması.
Her ne kadar çöle doğru yol alsak da, içinde bulunduğumuz coğrafya da Lut bölgesi. Daha çok bozkıra benzeyen bu komşu coğrafya çölün kıyısında yaşamın oluşmasına izin vermiş.
İşte çölün kıyısına konuşlanmış bu köyde Amir’in aracına geçiyoruz.
Haki renk gömlek ve pantolonu ile coğrafyaya uyum sağlamış olan bu kısa boylu, yanık tenli, kara bıyıklı adam, ilk görüşte içinizin ısınacağı insanlardan. Müzikçalardan gelen hareketli Farsça müziğe tüm bedeniyle tempo tutan ve bir yandan da aracı kullanan Amir, köyün biraz dışındaki evine uğrayarak hem eşi Afsane hanım ve oğullarıyla tanışmamızı, hem de bir yorgunluk çayıyla bulunduğumuz konuma alışmamıza sağlıyor.
Bir çay içimi sürede, geceyi Afsane ve Amir ailesinin evinde konuk olmayı karar veriyoruz. Daha fazla zaman kaybetmeden Amir’le çöle doğru yola çıktığımızda, günün ve gecenin huzurlu olacağına dair önsezi garip bir şekilde hepimize yerleşiyor.
Lut Çölü’nün uçsuz bucaksız bir boşluk gibi olan görüntüsüne ulaştığımızda, Amir’le çoktan ahbap olmuş ve çölün büyüsüne kapılmıştık. Amir, aracını yoldan çıkarıp çöle doğru sürmüş, ardından da kum tepelerinin arasından yol bularak ilerlemişti. Bu süreçte araç kâh kum tepeciklerinden birinin üstünden kendi boyunda yükselip yere iniyor kâh yüksek kum tepeciğinden hızla aşağıya doğru süzülüyor. Amir, aracın içindeki heyecanlı ve keyifli çığlıklarımıza göre aracı yönlendiriyor ve açıkçası bundan büyük zevk alıyordu. Çölün kıyısında doğup büyüyen ve ekmeğini çölden kazanan bu kara kuru adamın, Lut Çölü’nün bu bölgesini çok iyi bildiğine hiç şüphe yoktu. Çölde aracı iyi kullanmak kadar coğrafyaya egemen olmak da büyük önem taşıyor. Zira rüzgâr erozyonundan oluşan kayaçları çıplak görebildiğiniz gibi, kum tepeciğinin altına saklanmış olarak da görmeniz olası oluyor.  İşte Amir’in bu coğrafyayı iyi biliyor olması, aracını adeta çölde dans ettirmesini sağlıyor. 
Amir, bir süre bu şekilde yol aldıktan sonra, çölün el değmemiş bir bölgesinde duruyor. An itibarıyla uçsuz bucaksız çölün içinde yer alıyoruz. Batmaya yakın olan güneşin renkten renge çevirdiği kumun içinde, kendimizi sonsuzluktaki birer nokta gibi hissediyoruz. Rüzgârın oluşturduğu kum tepeleri ya da kocaman dalgalar çizdiği çölün içinde, oradan oraya savruluyorum.  Bazen avuçladığım kumun dökülüşünü izlerken buluyorum kendimi, bazense attığım her adımda kalan ayak izlerimi takip ederken. Duru bir huzurun kollarındayım adeta.
Güneşin batışıyla birlikte, çöl kendi yalnızlığıyla kalıyor ve işte o an garip bir ürperti yükleniyor. Nihilizmdeki ‘hiç’ kavramı burada daha bir anlam kazanıyor ya da o an böylesine bir algı yüklemekten hoşlanıyorum. Hele gökyüzünün kızıl renge dönüştüğü an çölün de aynı renge büründüğüne tanık olmak, aktarması zor süreçlerden. Adeta kızıl bir gezegenin içindeyiz.
Amir’in çalıştırdığı araba dönüş zamanını anımsatıyor.  Aracın farlarının yararak ilerlediği karanlığı ardımızda bırakarak yol alıyoruz. Bahçe duvarlarıyla çevrili tek katlı evin yanan ışıkları, gün bitimiyle başlayan gecemizin habercisi oluyor.
Hurma ağacının kütüklerinden yapılmış masa ve tabureler, dallarından oluşturulmuş çatılar ve çitler, yine saplarından üretilmiş süpürge içinde bulunduğumuz coğrafyayı gözler önüne seriyor. Hele akşamla birlikte oluşan kuru ayaz, çöl sıcaklığını bilen bizlerin çöl soğuğuyla da tanışmasını sağlıyor. Öylesine keskin bir ayaz var.
Bahçede, yerden bir metre yüksekliğinde ocak yer alıyor. Ocağın hemen yanında da toprak bir tandır.
Amir, bu ocağın devamına kerevit görevi gören iki-üç kişinin oturabileceği bir düzlük eklemiş. Böylelikle hem yerden yüksekte oturuyorsunuz hem de içinde kütüğün yandığı ocağa yakın oluyorsunuz.  Ocağın içinde yanan kocaman kütükten gelen çıtırtıları dinleyerek başlayan gece, kor şekline dönüşüp küle doğru evirildiğinde sonlanıyor. Bu süreçte Afsane’nin içeriden getirdiği battaniyeleri sarınıp, keyifli bir sohbetin içinde yer alıyoruz. Ocağın kenarındaki çaydanlıkta demlenen çay, bu sürece eşlik ediyor.  Bizim Farsça, Afsane ve Amirin Türkçe, İngilizce bilmediği düşünüldüğünde, sohbetin keyfini varın siz düşünün. Dillerin yarım yamalak aktardığını, beden dili tamamlıyor. Afsane hanımın başlangıçtaki utangaçlığı kayboluyor, Amir daha da rahatlıyor, biz ise çölün kıyısındaki bu evde daha bir güvenli ve huzurlu hissediyoruz.
Sabahın erken saatine kalktığımda, Afsane’yi tandırın başında ekmek yaparken buluyorum.  Ayazın şiddeti düşse de, varlığını hissettirir cinsten.  Küçük oğullarının beslediği onlarca güvercin, bahçenin içinde kâh yerdeki yemlerin peşinde görülüyor, kâh evin çatısına uçuşurken.
Bahçenin dışındaki küçük ağıla doluşan koyunlar dışarıda tepinirken, devekuşları ise tel örgünün ardından bakmak zorundalar. Hurma ağaçlarının arasında gördüğüm Amir, göğe doğru uzayan ağaçların altındaki tarlaya diktiği sarımsakların boy vermesinin keyfiyle, ürettiklerine tanık ediyor.  
Kahvaltı masasına oturduğumuzda, güneşin varlığı keyfimize keyif ekliyor.
Gündelik yaşamı doğanın belirlediği bu topraklardan ayrılma vakti geldiğinde, garip bir hüzün ortalığı ele geçiriyor. Lut Çölü’nde yaşayan bu güzel insanları tanımanın sevinciyle, Amir’in evinden uzaklaşıyoruz.
Aracın içinden baktığımda, Afsane hanımı içine çiçek koymayı ihmal etmediği su dolu tası ardımızdan serperken görüyorum."

HABERE AİT RESİMLER

Beğendim 0 Muhteşem 0 Haha 0 İnanılmaz 0 Üzgün 0 Kızgın 0

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

Site en altı
yukarı çık