• 25 April 2016, Monday 19:26
Prof. Dr. Ayhan Çıkın

Prof. Dr. Ayhan Çıkın

Yine bölüşüm üzerine …

Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN

Türkiye çok büyük bir ülke.

Dolayısıyla çeşitli sosyo-ekonomik çelişkilere de sahip.

Veri olan doğal kaynaklarla, yine kendi kendini üreten emek arasındaki karşılıklı etkileşimin dengeye ulaştırılmasıdır aslolan.

Bu dengesizliği daha da olumsuzlaştıran bir üçüncü faktör de, emek ve doğa faktörünü daha etkin kılan sermayedir.

Bilindiği gibi üretimin en önemli öğesi olan bu üç faktör –doğa, emek, sermaye- yine emeğin farklılaştırılmış bir kategorisi olan, bazılarının teşebbüs, bazılarının da “management” kabiliyeti dediği örgütlenme ile üretim gerçekleşir.

Üretim ve bölüşüm iç içe olan bir süreçtir.

Üretim ve bölüşüm, birbirini bütünleyen bir olgudur.

Klasik ekonomi kitapları, üretimden işçinin ücret, doğa sahiplerinin rant, sermaye sahiplerinin faiz, girişimcilerin de kâr olarak paylarını aldığını yazarlar.

Kısacası işçinin ücreti, sermayenin faizi, doğanın (toprak) rantı daha üretimin başında sistem ve müteşebbis tarafından belirlenir. Geriye kâr kalıyor. Yani girişimcinin, daha üretimin başlarında ücreti, faizi ve rantı belirlemede etkin rolü vardır; tabii burada siyasi erkin katkısı da önemli rol oynar.

Çoğu kez girişimci toprağın ve sermayenin önemli kısmına sahip kişidir. Ancak eksik finansman kaynağını başkalarından -özellikle banka sisteminden– alarak faizin bir kısmını başkalarına devredebilir.

Bu olguya ulusal boyutta bakarsak; sermayenin üretime aktarılan kısmı (c) + ücretler (v) = üretim maliyetleri (c+v)’ni verir.

Ürünlerin pazardaki fiyatlarla çarpımı da üretim değerini (p) verir. Üretim değerinden  maliyetler düşülürse “fazla” ya da “artık” (s) elde edilir:

p – (c + v ) = s

Yani ürünün piyasa değerinden maliyetler çıkarılırsa kalana “artık” (s) denir. “Artık” ya da literatürdeki adıyla “artı değer” sermaye faizini, varsa toprak rantını ve girişimcinin kârını içerir.

İşte bu bölüşüm sürecinde kapitalist ekonomide bir çelişkiler senfonisi yaşanmaktadır. Bilindiği gibi Marxist ekonomide “artık/ücretler” sömürü oranını belirler. Bu oranın özellikle Türkiye’de çok yüksek olduğunu söylemek bir kehanet değildir.

İşgücü ile “artık”ın sahipleri arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesinin kökü burada yatmaktadır. Fiyat ve ücret politikasını denetleyebilen kitle “ücretleri” ve “artık”ı kendi lehlerine çevirebilirler.

Normal klasik batı demokrasisi içinde üretimin büyümesi ile hem ücretler, hem de sermaye birikim kaynakları (i) artırılabilir. Ve Keynesgil ekonomide her zaman “artık”ın “yatırımlar”a eşitlenerek makro-ekonomik dengenin kurulacağı varsayımı geçerlidir. Bu varsayımın geçerli olmadığını 2008 finansal krizi bir ders niteliğinde, en çıplak şekliyle ortaya koymuştur.

Çünkü yüzlerce yıldır banka stoklarında toplanan bu “artık”ın parasal boyutu küresel düzeyde alım-satıma konu olan mal ve hizmetlerin toplamını kat be kat aşmıştır. (Bu konuda veri bulmak zor olmakla birlikte, basında çıkan haberlere göre 5-10 kat arasında olduğu tahminleri yapılmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için bkz:  http://www.economist.com/content/global_debt_clock)

Ekonominin genel işleyişini bu kadar çarpık bir konuma getiren bu sistemin yeniden gözden geçirilmesi gerekir…

Özellikle son onlu yıllarda “Kooperatif işletmeciliği” alternatif bir işletme sistemi olarak ön plana çıkarılmaktadır.

(http://blog.milliyet.com.tr/kooperatiflerin-inanilmaz-gucu/Blog/?BlogNo=374395)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık