• 20 February 2017, Monday 18:55
Prof. Dr. Ayhan Çıkın

Prof. Dr. Ayhan Çıkın

Çiftçiyi küresel pazarla birleştirmek, kooperatif ile mümkün

Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN

Kooperatifçilik ve köy kalkınması üzerine sayısız araştırma yaparak bunları çeşitli dergilerde yayınlayan Prof. Dr. Ayhan Çıkın, tarımsal kooperatifçiliğin gelişimini, tarım ekonomisine katkılarını ve ülkemizde kooperatifçiliğin zayıflama süreçlerini, Duygu Göksu’nun sorularına verdiği yanıtlarla Ticaret Gazetesi için şöyle değerlendirdi …

 

6 Mayıs 2015’de “Tarımsal Kooperatifçilik Manifestosu”nu yayınlayan Prof. Dr. Çıkın, mesleki alanda 19’u kitap, geri kalanı makale olmak üzere 150’den fazla yayını bulunmasının yanısıra bir o kadar da ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılara bildirili olarak katıldı.

Daha önce yazdığı, çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarının bir arada bulunduğu ‘Bir Başkadır Kooperatifçilik’ adlı kitabının kapağında ‘Türkiye tarımsız, tarım kooperatifsiz kalkınamaz’ yazıyor.

‘Neden kooperatifçilik’ diye başlayan kitap, ‘Ekonomide kooperatifçilik’ ve ‘Bir başkadır kooperatifçilik’ bölümlerinden oluşuyor. Prof. Dr. Çıkın, kitabında kooperatifçiliğin felsefesini, değerlerini, teorisini ve uygulama örneklerini ele alıyor. Güçlerini birleştirerek ekonomik bir aktör olmak isteyen üretici ve tüketiciler için yol gösterici bir kitap niteliğini taşıyor.

 

Kendinizden ve mesleki

çalışmalarınızdan kısaca

bahseder misiniz?

Muğla’nın Yatağan ilçesi Cazkırlar Köyü’nde 1 Ocak 1946’da doğdum. İlk ve ortaokulu Yatağan’da, liseyi Aydın’da tamamladım. Lisans, lisansüstü eğitimlerimi Ege Üniversitesi’nde gerçekleştirdim. 1974 yılında bilim doktoru, 1980’de doçent, 1988 yılında profesör oldum ve 1978-1979 yıllarında Fransa’da mesleğim ile ilgili çalışmalar yaptım. 1984-1985 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi, 19 Mayıs Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi (TUAM), Tarım Ekonomisi Bölümü ve Celal Bayar Üniversitesi Alaşehir MYO Kooperatifçilik Bölümlerinin kurulmasında aktif görev aldım. Bölüm Başkan Yardımcılığı, Anabilim Dalı ve Bilim Dalı Başkanlıklarında bulundum, 1999 yılında sağlık sorunu nedeniyle üniversiteden ayrıldım. 2007 yılında ise Muğla Üniversitesi’nde görev alarak, Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı, Muğla Üniversitesi Senato ve Yönetim Kurulu ile ÜAK Güzel Sanatlar Eğitim Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulundum ve 2013 yılında Muğla Üniversitesi’nden emekli oldum.

 

Kooperatifçiliğe yönelişinizi

kısaca anlatır mısınız?

Ben bir köy çocuğuyum. Kırsalda zor olan iki iş var, bunlar; tütüncülük ve keçi çobanlığı. İkisinden nasıl kurtulabilirim diye yollar arıyordum. Ailenin beş çocuğundan biri olduğum için, okul masraflarını karşılamak kolay değildi. Ziraat Fakülteleri burs veriyordu, ben de ziraat fakültesini tercih ettim. Okulda sadece sınavları geçecek kadar çalışıyordum, kendimi dünyanın ve ülkenin ekonomik sorunlarını öğrenmeğe ve çok okumaya vermiştim. 1960’lı yıllarda bir özgürlük dönemi ve gençler arasında güzel tartışmalar vardı, bu tartışmalar bana çok şeyler kazandırdı. Edebiyat ile mesleğim arasında gelgitler yaşadım ve sonrasında ziraat fakültesinin hakkını vermem lazımdı.. ‘Türkiye tarımının sömürülmesini nasıl engellerim’ diye kafa yordum.

 

“Birlikler kooperatiflerin

önüne geçmek için bir

saptırmadır”

Kooperatif ile birlik

arasında nasıl bir fark

vardır?

Ekonomide egemen olan şirkettir. Şirketler de gruplara ayrılır. Kooperatifler şahıs şirketleridir. Birlik ise insan birleşmesidir. Ticari yasalar açısından birliğin önemi ve hukuki bir değeri yoktur. Uluslararası işletmelerle anlaşmaya girdiğiniz zaman ticari anlaşmaları, ticareti birlik ile yapamazsınız. O nedenle ülkemizde birlikler kooperatiflerin önüne geçmek için bir saptırmadır. Bilinçli bir saptırmadır. Ekonomi küreselleşiyor. Çiftçiyi o küresel pazarla birleştirebilmek için bir şirket tipinde girmeniz lazım. Küreselleşen dünya ticaretinde birlikleri hukuken kimse ticari muhatap kabul etmez.

 

Kooperatiflerin

ülkemizdeki rolü nedir?

Dünya kooperatifçilik hareketinin başlaması ile Türk kooperatifçilik hareketinin başlangıç tarihleri arasında 19 yıl var, fakat Türk toplumu kooperatifçiliği yeterince tanımıyor. O nedenle kooperatifçiliği topluma iyi anlatmak gerekiyor. Bunun için örgün ve yaygın eğitim içinde kooperatifçilik eğitim programlarına ağırlık vermek gerekir. Bunun yanında ekonomide kooperatiflerin yerini, önemini vurgulayan, kooperatif işletmelerinin sorunlarını araştıran kurumlar oluşturmak gerekir. Görünüşte Türk Kooperatifçiliği etkisiz gibi görünse de özünde dünya Kooperatifçilik uygulamalarına katkı yapmış bir kooperatifçiliğe sahibiz. Geleneksel ekonomi şirketleri üretimi salt kâr amacı ile planlandıklarından ekonomide sürekli bir harcanmayan gelir artığı kalmasına sebep olmaktadır. Bu olgu uzun dönem içinde banka stoklarında toplanmaktadır. Böylece makroekonomik dengenin temel koşulu gerçekleşmemekte ve ekonomi sürekli bunalımlara sürüklenerek işsizlik de artmaktadır. Kooperatif işletmeler ise üretimi kâra göre değil ihtiyaca göre planladıklarından, işletmelerde harcanamayan bir gelir artığı bırakmayacağı ve makro ekonomik dengenin temel koşulunu oluşturacağı ve işsizliğin de azalacağı varsayımı kuramsal olarak ağırlık kazanmaktadır. Eğer küçük üreticiler kendi piyasa aracını bulup o sistemin içine, küreselleşen Satış Kooperatifi ile ükenin birçok yerinden toplandı, işlendi ve pazarlandı. Tarımsal ithalat azalırken, ihracatımız arttı. Son yıllarda ise ülkemizde izlenen ekonomi politikaları, tarımsal alanda kooperatifçiliği zayıflattı. Gelişmiş ülkelerde kooperatifçilik hareketi de gelişmiştir. Avrupa ülkelerinde kooperatif, ekonominin önemli bir sektörü olarak kabul edilmiş ve tarım politikalarının uygulanmasında önemli rol oynamışlardır. Özünde, tarımsal açıdan kooperatiflerimiz var. Özellikle 1930’lu yıllarda kurulan tarım satış ve tarım kredi kooperatifleri türkiye’deki tarımın hareketlenmesi açısından 1930’lu yıllardan 1960’lı yıllara kadar çok etkili olmuşlardır. O kadar etkili olmuşlardır ki, Türkiye bir tekstil sanayinde, şeker sanayinde, tütün sanayinde çok büyük başarılar elde etmiştir. İzlenen ekonomik politikaların kooperatifçiliğin etkisini azaltmasına karşın ülkemizde halen önemli rol oynamaktadırlar. Çiftçilerin ihtiyaç duyduğu teknik bilgiyi sunan, yem, gübre, tohumluk gibi ürünlerin maliyetini düşüren tarımsal girdi temin eden kooperatifler, tarımsal ürünlerin toparlanması, işlenmesi ve pazarlanması konusunda organize olan kooperatifler ve tarımın finansal sorunlarına çözüm üreten kooperatifler vardır.                 - Yarın Sürecek -

 

“Kooperatifler gıda güvenliğinin temel aktörleridir”

Türkiye, zamanının tarım alanında kendini en çok geliştiren ülkesi iken nasıl geriledi?

Türkiye’de tarımın en önemli sorunları teknik ve ekonomik sorunların ihmal edilmiş olmasından kaynaklanıyor. Ülkenin ve ekonominin beklentilerine uygun bir tarım reformu gerçekleştirilmedi. Çiftçiler ekonomik pazarın içine giremezlerse çekilmek zorundalar, şikayet etmelerine gerek yok. Kendilerine bırakılan pazar payı ile yetinmek istemiyorlarsa kendi aracını bulacaklar. Hem ekonomiyi eleştiriyorlar, hem de altenatifini bulmuyorlar.

 

Türkiye’de kooperatifçilik nasıl başladı?

Kooperatifler ile çiftçilere ulaşabilmek kolaylaşır. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım kredi ve tarım satış kooperatifleri tarım, sanayi ve ticaret kesiminin bütünleşmesine büyük etki etmiştir. Çiftçi dağınık köylerde bulunuyordu, Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) ile ülkenin dört bir yanında bulunan çiftçiye, Tarımsal Yayım Servisi ile teknik bilgiler ulaşırken, bunların yanısıra tarımsal girdileri ve onu finanse edecek krediler ulaştırıldı. Böylece tarımda büyük gelişmeler yaşanmaya başlandı. Üretilen ürünler Tarım tasarruflarını toplayarak, onlar adına bu tasarrufları yönetecek banka olgusu oldukça önemli. Çiftçiler adına merkez bankasından para talep edecek bir “Kooperatif Bankası” ülkemizde kurulamamıştır. 1937 yılında Tarım ve Kooperatifler Bankası olan Ziraat Bankası’nın bu statüsü 1980’li yıllarda kaldırıldı. Kooperatif için finansal altyapı hazırlanamamıştır. Küreselleşen ekonomide GATT anlaşmasını hayata geçiren Dünya Ticaret Örgütü’nün temel mantığı, ‘Bir mal nerede ucuzsa oradan alınır, nerede pahalıysa oraya satılır’ şeklindeydi. Böylece ekonomiler ülke ve küresel bazda liberalleşti. Ülke ekonomisini yönetenler, ülke gerçeklerine uygun politikalar üretemediler. IMF’nin yeniden yapılanma politikalarını benimsemeleri ile Türk tarımı çıkmaza girdi. Bu kopuştan sonra Türk tarımı çökmeye başladı. 1970’li yıllardan sonra çiftçinin ürettiği ürün ile onu pazara getiren ara bağlar koptu. Gıda sektörünü ekonomiden kopardığınız zaman kolay kolay diriltemezsiniz. Gıdaya bütün canlıların ihtiyacı vardır, ithal ederim demekle olmaz. Gıda sektöründe sekteye uğrayan bir ulus yavaş yavaş diğer varlıklarını da kaybetmeye başlar. Gıda sektörünü, toplumun beslenme stratejisi bir politika için devlet için en önemli unsurlardan biri olması gerekir. Tarımda, gıda maddeleri insanların beslenme güvenliğini kooperatifler vasıtası ile sanayiye kadar tüketiciye kadar aktarır. Kooperatifler, gelişmiş ülkelerde gıda güvenliğinin temel aktörleridir.

 

Üreticinin ürettiği mal değerlendiriliyor mu?

Köylülerin ürünlerini pazarın son noktasına taşıyacak kurumlar kalmadı, özel sektör de buna yeterince tepki veremedi. Bir taraftan tarım çökerken bir taraftan korkunç bir ithalat başladı. Üretimi pazara taşıyacak bağ yok. Zaten ülkenin en eğitimsiz kesimi kırsal kesimdir, kırsal kesim kandırılıyor. Üreticinin ürünü değerlendirilemiyor. İzlenen ekonomi politikası burada çok önemli. İthalat serbest, alışveriş merkezlerinin gücü 1980’li yıllarda yapılan anlaşmalardan geliyor. Bugün AVM’lerde bütün fiyatlar küreselleşen ekonomide oluşuyor, siz oraya arzınızla giremediğiniz sürece kendi lehinize, ülke lehine fiyat oluşturamazsınız.

 

Türkiye’de kooperatif konusunda bir güvensizlik mi söz konusu?

Özellikle 1970’li yıllarda yasal boşluklardan dolayı her sektörde insanlar kooperatifler tarafından, kooperatif kuranlar yolu ile kandırılmışlardır. Bunun mücadelesini çok veriyorum. Türkiye’de ülke bazında kooperatifçiliği yönlendirmesi gereken bakanlık Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, tarım kesiminde de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’dır. Ben, bu bakanlıklardan daha fazla çalıştığımı sanıyorum, çünkü bir politika üretilmiyor, ya da üretilen politikalar uygulamaya yeterince yansıtılamıyor.

 

Batıda kooperatifçilik nasıl gelişti?

Literatürde, üç gelişmiş batı ülkesinin anayasalarında (İtalya, İspanya ve Portekiz), Devletin kooperatifçiliği geliştirmesi için etkili tedbirlerle cesaretlendireceği kaydedilmektedir. Buraya 1961 anayasasında benzer öneriler yapan Türkiye’yi de katmak gerekir. Sosyalist ülkeler ile gelişmekte olan pek çok ülkede, Devlet ve kooperatif ilişkisinin çok ileri noktalara taşındığı da bilinen bir gerçektir. Batı ülkeleri ile Türkiye’nin gelişim dinamiği biraz farklı, batı ülkelerinde daha çok ekonomik ve sosyal gelişme kendi koşullarına göre gelişmiştir. Üreterek zengin olmuşlar, üretim içinde üretimin bütün süreçlerini yaşamışlardır. Üretim ve kültür arasında büyük bir bağ vardır. Üretmeyen insan kültürlü değildir. Üreten insanlar, ürettikleri için üretim bilgilerine sahiptirler. Üretim bilgilerinin etrafındaki kültüre de sahiptir. Üretim ve kültür eş anlıdır. Bizim gibi ülkelerde üretimden ziyade toplama ekonomisi vardır. Asıl ekonominin mantığı, ancak üretimi artırarak vergiyi artırmak olmalı. Üretimi arttırmadan vergiyi arttırmaya kalkarsan ekonomi tökezlemeye başlar, kapkaç ekonomisi yürümeye başlar.

 

“12 Eylülde, köylerdeki lider tipini harcadık”

Ülke olarak neden üretmiyoruz?

Cumhuriyet kurulduğunda bu ülkede okuryazarlık oranı yüzde 7’ydi. Hemen hemen yerli bir sanayi, tüccar yoktu. Osmanlı döneminde Türkler sadece çoban ya da asker olmuşlardır. Türkiye’nin 1950’lerden sonra Türk tarımının hareketlenmesinin en önemli sebebi İkinci Dünya Savaşına girmemiş olmasıdır. Avrupa’yı beslemek Türkiye’ye kalmıştır, bu nedenle o yıllarda Türk tarımı canlanmıştır, çünkü Avrupa üretmez hale gelmiştir. Köylüler girişken değil, mazlumdur. En fazla gideceği yer mahalli pazarlardır. Köylü tek başına üç çuvalla il pazarına gidemez. Ürünleri toplayacak büyük bir kitle olmalı ki, ürünler kitlesel pazara ulaşsın. 12 Eylül’de köylerdeki lider tipini harcadık.

 

Ülkemizde kooperatifçilik bilinci hangi seviyede?

Ülkemizde bir, kadın olmak bir de koopertifçi olmak zor, çünkü kooperatifçilik bilinci hiç kimsede yok. 2014 yılında Birleşmiş Milletler araştırmasına göre dünyada en fazla kooperatifi olan 10 ülkeden biri biziz, fakat kooperatifçilik bilinci yok. Herkes kooperatif kuruyor ama bu kooperatifin nasıl olduğunu kimse bilmiyor. Türkiye bir zamanlar trafik kazasında birinciydi, çünkü araba kullanmayı bilmiyordu. Bizler eşekten inip arabaya bindik. Bir şeyi kazasız kullanabilmek için onu bilip tanımak gerekir, kooperatifçilik nedir halen tanımıyoruz. Ziraat fakültesindekini bile kaldırdılar, düşünebiliyor musunuz, bugün bütün iktisat fakültelerine bakın, finans bölümü vardır. Finans bölümü, para pazarıdır. Bu ülkenin parası yok, ‘Biz kimin parasını pazarlıyoruz?’ diye sormak gerekir. Siz kendi ürettiğiniz malı pazarlayacak sistemi, eğitim sisteminden çıkardınız, buna karşılık zengin ülkelerinin elinde birikmiş olan finans fonlarını Türkiye’de pazarlayabilecek bölümler kurmuşsunuz ekonomi fakültelerinde. Bu mantıklı değil.

 

“Ekonominin direksiyonu iktidardır”

Gençlerin kırsaldan uzaklaşma nedeni sizce nedir? Gençleri tarım sektöründe tutmanın bir yolu yok mu?

Bir arabayı, direksiyona oturan kişi yönlendirir. Bırakırsanız araba yuvarlanır gider. Ekonominin direksiyonu da iktidardır. İktidar, uygulayacağı ekonomik sosyo politik politikalarla bunu yönlendirir. Yönlendirilmesinde temel amaç toplumun refahı olmalı. Kapitalizm başarılıdır, ama batının kapitalizmi başarılıdır. Çünkü batı, üreterek gelmiştir buraya. Türkiye tarihini incelersek, baktığımızda hep vergi vererek devlet ekonomisine çalışıyorsunuz. Anadolu böylece hep fakir kalmış. 1960’lı yıllarda Türkiye Güney Kore’den çok daha öndeyken bugün Türkiye olarak Güney Kore’yi yakalamamız pek kolay değil. Demek ki direksiyonda iyi yönetilemiyoruz. Bir defa, kırsal kesimin iticiliği var zaten. Şimdi teknoloji gelişti, ama kırsal kesimde para kazanmak zordur. Toprağı işleyeceksiniz, topraktan elde etiklerinizi satacaksınız ve onunla geçineceksiniz. Bizim dünyaya verebileceğimiz sadece tarım ürünlerimiz değil, ama dünyaya verebileceğimiz çok fazla şeyler var. Ekonominin can damarı talep. Talebi insanın harcayabileceği gelir belirler, işçide para olmalı ve harcamalı ki ekonomi işlesin. Bu nedenle işçinin gelirlerini bir ölçüden sonra kısamazsınız. Onun için, asgari ücret tartışmaları ile işçi kesimi biraz daha etkilidir. Oysa tarım kesimi, ne yazık ki sömürüye en açık bir kesim durumunda. Çiftçinin aldığı tüm girdiler sürekli pahalanırken, ürettiği ürünün fiyatları çoğunlukla yerinde sayıyor. Çiftçi üretiyor ama, onu değerlendirebilecek bir piyasa ortamına etkili bir şekilde katılamıyor. Başkalarının verdiği fiyat ile yetinmek zorunda kalıyor. Böyle böyle tarım sömürülüyor ve gençler kırsaldan uzaklaşıyor. Bu çarpık kapitalizm mantığı ile nasıl rekabet edilir diye düşünürsek, emeğinin karşılığını almak için çalışan kooperatifler devreye girmeli . Yayınlanan bir rapora göre, şu anda 40 yaşından aşağıda genç yok köylerde. 40 yaşın altında insan olmadığı için yaratıcı insan da kalmayınca, oradaki yaşlılar ne yapabilir, bu yüzden tarımsal üretim sürekli düşüyor.

 

“Bireysel değil, toplumsal refah önemli”

Ülkemizde yerel kaynaklar nasıl değerlendirilmeli?

Şu anda endüstriyel tarım yapılıyor, eliyle üreten insanın ürünü ise satılamıyor. Ekonomik olarak insanları işsiz, gelirsiz bırakırsanız toplum bu defa hastalıklar yaşayacaktır. Bir yönetici kadro bunları düşünmelidir. Politikanın temel amacı belli kişileri zengin etmek değil, toplumu refaha ulaştırmaktır. O bakımdan kooperatifler bu konuda denge aracıdır. Kooperatifler, yerel kaynakları belediyeler ile bütünleştirebilir. İzmir, bunun örneğini yaşamaktadır, örneğin Tire Süt Kooperatifi, İzmir Belediyesi’nin okul sütü projesini geliştirmesi ile birlikte canlanma yaşadı. Devlet bu gibi kurumları aşırı vergilerden muaf tutmalı, bazı ürünlerin de bu şekilde yayılmasına destek olmalıdır. Yerel kaynaklar ile belediyeler bir araya gelip o yörenin kaynaklarını kooperatifler yolu ile harekete geçirebilir. Yerel kaynakları kullanmalıdırlar.

 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Elde ettiğimiz ürünleri ulusal ve uluslararası düzeye taşımaya çalışmalıyız. Gençler kulaktan dolma bilgilerle hareket etmesin, ekonomiyi öğrensin ve toplum refahına önem versinler.

 

İş yaşamınızın dışında edebiyatla ilgilendiğinizi ve şiir kitaplarınızın olduğunu öğrendik. Görüşmemizin başında söylediğiniz Türk tarımının sömürülmesi, Anadolu’nun sorunlarının yansıdığı bir şiirinizi duymak isteriz ...

Evet, üniversite yıllarından bu yana edebiyatla ilgileniyorum, şiir kitaplarım var. Bir şiirimi sizinle paylaşacağım;

 

Yoksulluk

 

Sessiz bir kılıç gibi

Giriyor varoşların kalbine

Açlık kol geziyor

Ücra köşelerinde Anadolu’nun

Herkes seçti iktidarını

Merkez Bankalarından finansmatike

Aktı sermayenin sıcak can suyu

Girdi bir avuç insanın banka hesaplarına

Herkes sana bıraktı ey Anadolu halkı

Dünden yarına

Soygunun yoksulluğunu


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık