• 15 November 2017, Wednesday 18:22
Av. M. İlker Gürkan

Av. M. İlker Gürkan

Uluslararası Anlaşmalar ve Terörizm

Av. Mustafa İlker GÜRKAN

Türkiyemizde genel kabul gören adıyla FETÖ/PDY davaları açısından bir kez daha vurgulamalıyız: Uluslararası sözleşmeler iç hukuk hükümleri kadar önemlidir. Şu kadar ki; bu sözleşmeler Türkiye tarafından kabul edilmiş ya da onaylanmış olsun.

Bu Sözleşmelerin; tayin edici önemde ve çok taraflı olanlarının, hemen hemen hepsi Türkiye tarafından onaylanmıştır.

Ancak Uluslararası İlişkilerde uyuşmazlıklar; özellikle de NATO çerçevesinde uyuşmazlık; daha çok kavramlar üzerinde çıkmaktadır.

Örnek olmak üzere anlatımı NATO üzerinden yapacağım. Çünkü NATO’nun anlaşma hükümleri İttifak üyesi devletler (Özellikle ABD ) tarafından çok geniş yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. Örnek olarak; 11 yıldır NATO’nun Afganista n’daki bilinen varlığı… Libya’ya yapılan müdahele gösterilebilir.

Anlaşılıyor ki: NATO için; (Varşova Paktı’nın dağıldığı ve üyelerinin çoğunun NATO’ya girdiği) yeni dönemin yeni bir görev konusu ortaya çıkmıştır: “Terörizmle Uluslararası Mücadele”

***       ***       ***

Doğal olarak yeni koşullar ve gelişmeler yeni çözümlemelere ihtiyaç gösterir ve bunlar yeni kavramlarla ifade edilir.(*)

“Yeni Stratejik Kavram”; konuyla ilgili çevrelerin olağanüstü bir önem atfettikleri kavram Washington DC’de yapılan Zirvede 24 Nisan 1999’da alınan bir kararla tanımlanmıştır.

“Müttefiklerin toprağına yapılacak bir saldırı hangi yönden gelirse gelsin… İttifakın güvenlik çıkarları, terörizm eylemleri, sabotaj, örgütlü suç ve yaşamsal kaynakların akışının kesilmesi dahil, daha geniş nitelikte başka tehlikelerden etkilenebilir. Geniş halk kitlelerinin özellikle silahlı çatışmaların sonucu olarak kontrol altına alınamayan hareketi ittifakı’nın güvenlik ve istikrarını etkileyen sorunlar yaratabilir”

İşte NATO’nun yetki çerçevesi bu kadar geniştir. Nedir bu tehlikeler?

Prag Zirve (21 Kasım 2002) Bildirisi diyor ki:

Bildiri’de 21. YY’a girerken ittifakın karşı karşıya bulunduğu yeni tehlikeler ve ittifakın güvenliğini tehdit eden yeni sorunlar (abç) arasında terörizm üzerinde durulmuş…  Terörizm ve “Terörizmle Mücadele” konusuna geniş yer ayrılmıştır.

Şöyle ki;

“Bizler; 21. YY.’ın getirdiği yeni tehditlere ve güvenlik konusundaki) derin meydan okumalara karşı koymak üzere….NATO’yu…Yeni ilişkilerle dönüştürmeyi taahhüt ediyoruz..”

“Bizlere yapılacak her saldırıyı, Washington Antlaşması (Bizim Not’umuz: 11 Eylül 2001 Trajedisi üzerine yapılmıştır) ile BM Antlaşmasına uygun olarak, caydırmaya, bozmaya, (Kendimizi) savunmaya ve korumaya kararlıyız. … Genel siyasal stratejinin bir unsuru olan askeri kuvvetler, halklarımızın özgürlük ve güvenliğini korumak bakımından yaşamsaldır…”

“Terörizme karşı savunma için mutabık kalınan askeri kavramı onaylıyoruz. Bu kavram … geliştirilmiş istihbarat paylaşımı ve kriz yönetimi düzenlemelerini de içerir. Tüm biçim ve görünümleriyle kesin olarak reddettiğimiz terörizm ittifak halklarına, (silahlı) kuvvetlerine ve ülkeleri kadar uluslararası güvenlik için ağır ve büyüyen bir tehdit oluşturmaktadır …… Bu bela ile gerekli olduğu sürece …. etkili mücadele için (vereceğimiz) karşılık, kapsamlı ve çok yönlü olmalıdır.”

Bu pasajda genel anlatımın dışında dikkat çeken kavramlar “Bela” ve mücadelenin “Gerekli olduğu sürece” verileceğidir. Son derece yoruma açık ve daha da ötesi belirsiz ifadeler, uygulamada NATO bünyesinde uyuşmazlıklar çıkabileceğinin işaretleridir ve nitekim çıkmıştır da..

İstanbul Liderler Zirve Bildirisi (28 Haziran 2004 )

Bu toplantı sonucu yayınlanan bildiride, özellikle; “NATO’nun karşılaştığuı tehditlerin temelden değiştiği’ne vurgu yapılmış ve bunlar arasında iki husus ayırdedici biçimde vurgulanmıştır.. 1- Terörizm ve 2- Kitle İmha silahlarının yaygınlaşması ...

Bu bildirilerin metninde “genel kabul gören” ama yuvarlak, yoruma açık, belirsiz kavramlara oldukça sık rastlanmaktadır.

Örneğin: “İttifakımız, demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine kurulmuştur. Kökleri, Birleşmiş Milletler ve Washington anlaşmasında olan bu değerler Atlantik ağı bağın benzersiz özelliğini gösterir”

“NATO, dünyanın birçok bölgesinde güvenliğini güçlendirmek ve istikrarı kurmak suretiyle terörizmle mücadele etmeye kararlıdır. İttifak içinde birlik, şimdi her zamankinden daha önemlidir ve ittifak güvenliğinin bölünmezliği ilkesi (abç) temel niteliktedir.”

Bildirinin bir paragrafı; NATO üyelerinin, Türkiye’ye karşı bugünkü uygulamasına baktığınızda oldukça ilginç hükümler içermektedir.

“Kuzey Atlantik İttifakı, tarih boyunca meydan okuma ve değişimlerle karşı karşıya gelmiş: ama (kendisini) dirençli bir konuma getirmede dirençli olduğunu kanıtlamıştır. Bizler; yeni bir tehlike ve umut çağı ile karşı karşıya gelirken; NATO askeri yetenekleri ile ortak bir siyasal yaklaşımı tamamlamak suretiyle, bizim Atlantik aşan yaşamsal, çok yönlü köprümüz olmaya devam etmektedir. Bizler; müttefikler olarak birbirimize danışmak, (birlikte) düşünmek ve birlikte hareket etmek taahhüdümüzü yineliyoruz…” 20 Kasım 2010 tarihli Lizbon zirve bildirisi

NATO, önceki bildirilerde rastlanmayan ölçüde -konu olarak- mücadele alanını genişletmiş “NATO sınırlarının ötesinde, istikrarsızlık, uyuşmazlık, aşırılık, terörizm, silah kaçakçılığı, uyuşturucu ve insan ticareti gibi sınır aşan yasadışı etkinliklerin özendirilmesi dahil, doğrudan doğruya ittifakın güvenliğini etkileyebilir. Özellikle; terörizm, ittifak ve üyelerinin güvenlik ve emniyeti için gerçek ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Tüm terör eylemleri, saikleri ve görünümleri ne olursa olsun suçtur ve haklı görülemez. Biz, uluslararası hukuka ve BM Antlaşması İlkelerine uygun olarak, bu musibetle mücadeleye devam edeceğiz. Stratejik kavramla uyumlu olarak, ileri teknolojileri ve daha büyük bilgi ve istihbarat paylaşım yollarını kullanmak dahil, NATO’nun bu tehdide karşı caydırma, savunma, önleme ve koruma katkısının siyasi ve askeri boyutlarını artırmaya devam edeceğiz …”

Bu paragrafın sonunda terörizm nedeniyle kurban olanlar ve acı çekenlere insani temennilerde bulunulmuştur.

Bütün bildirilerde, özellikle iki husus hep vurgulanmış ve özellikle 2. husus görev konularının genişlemesi ile birlikte ve “denge” düşüncesiyle olsa gerek, ilerleyen zamanda daha açık biçimde dillendirilmiştir.

Birinci husus: Uluslararası işbirliğine verilen önem ve yapılan vurgulamadır Özellikle Lizbon Bildirisinde; konu öylesine genişletilmiştir ki -Gerçekten de Terör Örgütleri “para ve güç” kazanımı sağlayacak her alana el atmışlardır- NATO bünyesindeki ülkeler için adeta bir iç güvenlik örgütü gibi değerlendirilmiş ve yetkilendirilmiştir.

İkinci husus: Böylesine etkin ve yaygın yetkilerle donanmış NATO güçlerinin, ülkelerin iç kamuoylarının da etkisinden ve bizatihi NATO güçlerinin “başıboş anti-terör eşkıyası” olmaması, korunması için NATO güçlerinin mücadelesinin Uluslararası Hukuka ve BM Antlaşması hükümlerine uygun olarak yürütülmesine yapılan atıflar ve vurgulamalardır.

***       ***       ***

Görüldüğü gibi NATO, terörizm konusunda çok etkili olabilecek yetkilerle donanmıştır. Ve bunlar uluslararası sözleşmelere dayanmaktadır. (Ülkemiz açısından da “İç Yasa”lardan bile öncelikle uygulanması) söz konusu anlaşmalardır. Ve bu konuda çok sayıda anlaşma vardır.

Bizim, yazımızı çok genişletmeden üzerinde durmak istediğimiz konu; anlaşma metinlerinin somutlanmasında başlıca işlevi gören husus, hukuksal olarak, kavramlardır.. Anlaşmalar kavramlarla düzenlenirler ve uygulanırlar. Ve şu anda Türkiye’nin bir büyük sorunu “Terör” kavramının tanımlanması çevresinde düğümlenmiştir.

‘Fetullah Gülen Yandaşlarının yaptığı iddia olunan’; “15 Temmuz darbe girişimi” … Bu girişimin “Terör kapsamında değerlendirilmesi” mümkün müdür… Yani bu Darbe girişimi, bir terör faaliyeti olarak “FETÖ/PDY” girişimi midir? Türkiye’de genel kabul gören yaklaşım budur… Uluslararası alanda da böyle midir?

İkincisi; Türkiye’de genel kabul gördüğü gibi; “Cemaat”, “Hizmet Hareketi” ya da başkaca adlarla faaliyet gösterenlerin, bu topluluğa yakınlık gösterenlerin, yeni deyimle “iltisak edenlerin” FETÖ (Fetullah Gülen Terör Örgütü) kapsamında kabulü hukuka uygun mudur?

Hukukçularımızın; Soruşturma ve Kovuşturma aşamalarında karşılaştıkları kimi sorunları düşünürken, çözümlerken Uluslararası sözleşmelere iç hukuktan çok daha fazla dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamak istiyorum. “Bütün mesele budur!...”

Unutmayınız, Anayasa Madde 90 son fıkrası: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Saygılarım ve Sevgilerimle.

(*) Tırnak içinde yazdığım UA antlaşmaların metinleri Sayın Hocamız, önceki Adalet Bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK’ün Yetkin yayınlarından çıkan “Terörizmle Mücadelenin Hukuki Boyutları” kitabından alınmıştır.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık