• 07 June 2019, Friday 13:05
FerhanYedilioğlu

Ferhan Yedilioğlu

BAYRAM SEVİNCİ

Hayatınız bayram tadında olsun, diyerek başlamak istiyorum yazıma. Kendi yaşadığım bayramları düşündüğümde, içimi bir bütünlük hissi kaplıyor. Herkes bir amaç için birleşirdi o zamanlar. Ayrışma, ikilemler yoktu. Duygular, heyecanlar aynı idi. Çünkü hepimiz çocuk idik.

Yeni kıyafetlerimin alındığı, isteklerimin yerine geldiği zamanlardı bayramlar. Ailemizden bir şey istediğimizde hemen aldığımız cevap;’’bayrama az kaldı, gelsin de alırız’’ olurdu. O bayramı heyecanla bekler olurduk. Kırmızı ayakkabı, kırmızı çantamı unutamıyorum. Hele o yeni giysilerimin, ayakkabımın kokusunu… Akşamdan avucumun içine küçük bir kına koyardı annem, şekli bozulmasın diye öyle yatardım ki; ellerim sabah kırış kırış olurdu. Başucumda yeni ayakkabım, ellerimde kına, sabahın erken saatinde bayram başlardı. Ezan sesine karışan annemin mutfaktaki sesi ile uyanırdım, günün ilk saatlerine. Annem, ezan vakti yapılmalı bayram yemeği, biz böyle gördük derdi. Ellerimi hemen yıkamak ve kıyafetlerimi giyinmek için sabırsızlandığım anlardı o anlar. Ramazanın ardından gelen o sabah kahvaltısı da bir başka olurdu. O andan itibaren koşuşturma başlardı. Büyüklerin elini öpmek bayramın vazgeçilmez parçası idi. Gittiğimiz yerlerden bazen şeker, bazen bayram harçlığı alırdık. Sonra yaşıtlarımızla ne kadar para topladığımızı, hangi şekerin daha iyi olduğunu konuşmaya başlardık. Bu da ayrı bir tat bırakırdı ağzımızda. Sevdiğimiz şekerleri hemen mideye, sevmediklerimizi cebimize indirirdik. Çok para veren aile büyükleri bizim favorimiz olurdu. Ziyaretler karşılıklı idi. Sen gidersin tekrar sana iadeyi ziyarete gelinirdi. Bayram içinde bu iadeli ziyaretleri yapmak görev idi, ertelenemezdi. Birçok yerde, bayram yerleri kurulurdu. Üç gün boyunca kalırdı o güzellikler. Gönlümüze göre bayram yerinde dolaşır, salıncaklara dönme dolaplara binerdik.

Şimdi büyüklerin; ‘eski bayramlar nerde?’ deyişini duyar gibi oluyorum. Bugün değerlerimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Oruç tutan, tutmayanı sorgular oldu. Bazıları, oruç tutmayan insanların, o bayramı yaşama hakkı olmadığını düşünür oldu. Ayrışmaya başladık. Özümüzü kaybettik. Kendimizin dışında herkesi eleştirir olduk. Bilinmeli ki; gerçekten Allah yolunda yapılan ibadet, başkalarının ne düşündüğü, ne yaptığı ile ilgili olmaz. İbadet, Allah ile sadece kul arasındadır. Birisinin neye hakkı olup olmadığı kimsenin konuşma hakkı olamaz. Bize kusuru aramak değil; iyiyi, güzeli, doğruyu aramak yakışır. Mevlana der ki; kusur arıyorsan, tüm aynalar senin. Kusurumuz ne kadar çoksa, o kadar kusur ararız.

Aslında çocuk kalbinde o bayram tadı hala duruyor. Değişen zaman ve bizler. Eski bayramları özlemek kadar doğal bir şey yoktur. Çünkü o zamanlar çocuktuk. Özlediğimiz anlar aslında çocukluk yıllarımızdı onu fark edemiyoruz o kadar. Çocuk iken tek derdimiz büyümekti. Ama anlıyorum ki gerçek duygular,gerçek hayat, çocuklukta imiş. Büyüdükçe kirleniyor insan.

Peki; Çocukluk neden özlenir? Çocukluk, saf temiz duygular demektir. Büyüdükçe bu duyguları kaybediyoruz da ondan özlüyoruz geçmişi. Çocuk içten güler, gerçekten sever, sevdiğini sevmediğini belli eder, yalanı yoktur, şeffaftır. Yapmacıktan uzaktır. Bugünkü insanlar gibi maske ile dolaşmaz etrafta. Etrafa kendini beğendirmek için, olmadığı gibi görünmeye çalışmaz. Aslında, olmadığımız birey olmak için kendi özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz. Bizlerin olduğumuz şey olabilmek, olmadığımız şeyi bırakmak amacımız olmalı.

Hepimizin aynı yolun yolcusu olduğumuzu ne zaman anlayacağız? Ne zaman özümüze dönmeyi başaracağız? Bayramı bayram yapan hislerdir, heyecanlardır. Değişen bayram değil bizleriz.

Günümüzü değerlendirir isek; Aslında bayram telaşı hala var. Ön hazırlıklar yine yapılıyor. Sadece insanlar kendilerini yalnızlaştırmayı tercih ettiğinden kendi içinde yaşıyor bayramı. Paylaşım azaldı. Çocuklar hala şeker topluyor. Çocuk yine çocuk. Ama büyüyen bizler, eskiyi arar iken, sadece bu dilimizde kalmış durumda . Özlem kalbe indiği an kavuşmanın tadı başka olur.Kalpten hissetsek o duygularımızı, çocuklarımıza da yaşatmamak için bir neden yok.Gelen çocuklara çoğu kişi kapıyı açmıyor; bayram günü onun için çünkü tatil günü. Bayram zamanı tatil zamanı oldu çıktı.Rahatsız edildiğimiz  için şikayetçi oluyoruz.Yine ziyaret yapmak isteyen insanlarımız var ama eskisi gibi karşılanmıyor.Eskiden birbirimize koşulsuz bağlılık var iken, bugün kişiler misafir gelmesin diye evini terk ediyor,tatile gidiyor.Yapılan bazı ziyaretlerde karşı tarafın memnuniyetsizliği gözlerinden okunuyor.Dostum neden gelmedi diye sitem yok, aksine gelmesinler diye dualar  kapladı dilimizi...Belki yeni kıyafetler bizlerdeki gibi heyecan yaratmıyor  çocuklarımızda. Çünkü onlar, eksiklik, isteklerinin ertelenmesi duygusunu tanımıyorlar.Evet, yaşam biçimimiz değişti.Bizler değiştik.Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, aslında varsın olmasında…Sadece değişim bizi  geriye götürmesin, eksilmeyelim yeter..

Şunu da unutmayalım ki; en iyi anlar yaşadığımız anlardır. İçinde olduğumuz andır. Hala da bunu güzelleştirmek elimizde. Eski bayramlar belki, çok yaşlı olan insanlar için bir özlem teşkil edebilir ama bizim için, hala daha iyisini yaşamak ve yaşatmak imkânımız olduğunu unutmayalım. Özlediğin şeyi yaşamak için gayret etmelisin. Yakınmayı bırakmalısın. Yakınmak sorunları ötelemek, kaçmaktır; görmezden gelmek, boş yere enerji harcamaktır. İstekler, beyinden kalbe indiği an anlam kazanır. Sadece dilimizde kalan sahte sözcükler bir anlam teşkil etmez. Şikâyet, anını kaçırmaktan başka sana hiç bir şey vermez.

Barışın olduğu, herkesin birbirini anladığı, küskünlerin barıştığı, sevgilerin birleştiği, umut dolu nice bayramlar diliyorum. Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Sevgi ile kalın…

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık