• 22 August 2019, Thursday 9:33
FerhanYedilioğlu

Ferhan Yedilioğlu

DEĞERLER YAŞANMALI

Bugün bir bebeği, bir çocuğu gözlemlemenizi istiyorum. Çünkü hepimizin başlangıcı aynı.

Dünyaya; saf, tertemiz, sonsuzolan öz değerlerimizle geliyoruz. Çocuğuniçinde sonsuz özgürlük, sonsuzmutluluk, neşe, sevgi, coşku, huzurvardır. Çocuklar maske takmazlar. En yalın hallerinde olurlar. Çocuklar istedikleri zaman ağlar, istedikleri zaman bağırırlar.Mutluluklarını, neşelerini sonuna kadar çekinmeden yaşarlar.Çünkü özgürdürler.

Bu noktadan sonra çocuklarımızı biz kısıtlamaya başlarız. Öz değerlerini çocuğa unutturur, safhalinden onu uzaklaştırır ve ona maske ile yaşamayı öğretiriz.

’’Keşke okullarda değerler eğitimi zorunlu bir ders olsa …’’diye bir cümle eklemek geldi içimden. Çünkü değerlerin tohumu önce ailede sonra çevredeatılır. Son durak okuldur. Artık günümüzde değerler, insanın nasıl bir insan olduğuna karar vermemizi sağlıyor. Çocuklarımıza öyle eğitim vermeliyiz ki; Hayatlarının sonuna geldiklerinde, nasıl anılmak istediklerine karar verebilsinler.

Bebeklikten çıkıp gerçek hayatla yüzleşmeye başladığımız andan itibaren kendimiz olabilmek için yapmamız gereken şeyler sıraya girer. Temel ihtiyaçlarımız vardır gidermemiz gereken, güvenlik ihtiyaçlarımız vardır yaşayabilmemiz için. Sosyalleşmemizgereklidir, bir statümüz olmalıdır. Sosyalleşmek için sevgi, statü için saygı vs. değerlere ihtiyaç duyarız. Bu değerleri rozet gibi yakamızda taşımaya da başlarız. Saygılıinsan, sevgi dolu kişi, zenginadam, güven veren biri vs. bunu çoğaltabiliriz. Yaptığımızgayretlerle, cevrede bu isimleri almaya başlarız.

Gerçek benliğimizle baş başa kaldığımızda ise bir bakarız ki acı içindeyiz. Sevgiye değer veren kişi olarak görünüyorum; sevgiden yana şansım olmuyor,hep canım yanıyor. Saygıya önem veren kişi olarak görünüyorum ama saygısızlığa uğruyorum. Dürüstlüğe önem veririm dedim öyle tanındım ama hep aldatılıyorum. Hak adalet benim için önemli diyorum ama haksızlığa uğruyorum. Bu kadar değerlere sarıldığın halde neden tersi ile sınanıyorsun? İşte burası düşünme noktası.

İki nokta arasında bir çekim yasası vardır. Bu kuantum kanunudur. Ben neyi değer haline getiriyorsam onu kendime çekerim. Bende olmayan şey dışarı yansımaz. Sen değeri kendi benliğinle geçekten hissedip yaşamadıktan sonra, onun aynısını çekemezsin. Değer verdiğin şeyin enerjisinde olman, onu hissetmen, onun içinde yaşaman gerekir. Aksi halde tersi ile sınanırsın.

Sevgiye mi değer veriyorsun? Önce kendini sonra çevrendeki her şeyi yargılamadan sevmen lazım. Biz tam olduğumuzda insanızdır. İyi tarafımızı da kötü tarafımızı da kabul ettiğimizde tam oluruz. Her şeyi her yönü ile sevmeyi önce öğrenmeliyiz.

Unutma ki ben olmadan kimseye katkı olamazsın? Yani önce sen. Benolacaksın, beni her hali ile çokseveceksin, var olan her şeyi olduğu gibi kabul edeceksin. Ozaman önem verdiğin şeylerde sana gelmeye başlar. Ne yaşıyorsak yaşadıklarımızın nedeni kendimiziz.

Neye dönüşmek istiyorsan yüzünü ona çevirmelisin. Unutmayın ki cevreden, aileden öğrendiklerimiz egomuzu oluşturuyor. Egomuz neye sığınırsa onun zıttı ile sınanırız. Değerleriniz başkalarından beklentileriniz olursa işin içine ego girer ve tersi ile sınanırsınız. Dürüstlüğe değer verirsin-aldatılırsın, vicdanlı olmaya değer verirsin -vicdansızlıkla sınanırsın vs. Çünkü sen o değeri kendinde yaşamıyorsun sadece karşı taraftan bekliyorsun.

Bunun çaresi;Dön bir kendine bak. Ben bu kadar dürüst olduğumu söylüyorum da ben kendime dürüstmüyüm? Ben kendime vicdanlı davranıyormuyum?Eğer bu soruların cevabını bulur, özünüze ulaşır, kendinizi anlarsanız; çekim yasası doğru işlemeye başlar. Değerleri önce sizin yaşamanız gerekli ki; değerler sizin gerçeğiniz olsun.

Ayrıca;’Ben dürüstüm!’diye, her yerde haykırmayı veya ‘Ben hak adalete önem veriyorum !’diye bunu sohbet konusu yapmayı hiç uygun bulmamışımdır. Bana göre; Bir kişi kendi değerlerini çok övüyorsa, o değer onun gerçeği olmamış demektir. Örneğin Hz. Mevlana’nın sevgiyle anılması, onun bu duyguyu yaşamasından geçer. Bir kimsenin bir değere layık görülmesi; o değeri yaşatan davranışları, söyledikleri ve çevrenin gözlemleri sayesindedir. Biliyorsunuz ki; ‘Antikacı bağırmaz ama eskici bağırır.’

Bence hepimiz; ekran görüntüsünden çok, iç görüntümüzü düzeltmeliyiz ki; istediğimiz hayatı yaşayalım. Sevgi ile kalın...


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık