• 27 March 2024, Wednesday 10:36
Abdullah GÜRGÜN

Abdullah GÜRGÜN

BİR GEMİ TURUNUN ARDINDAN

“Çok yaşayan değil çok gezen bilir” diye bir Türk atasözü vardır. Doğrudur doğru olmasına ama bu ekonomik koşullarda gezilere gitmek artık sıradan vatandaş için bir hayal oldu. Başka ülkelerde insanlar rahatlıkla turlara katılabiliyorken, bir ya da birkaç hafta tatil yapabiliyorken, gezebiliyorken bizim durum ne?

 

Fransa İmparatoru Napolyon’un savaş kazanmak için gereken üç şey olarak söylediği rivayet edilen “para, para, para” artık geziye çıkabilmemiz için söylemek zorunda kaldığımız üç şey durumunda.

 

Eskiden bir sahil kasabasında pansiyonda bir süre tatil yapabilen sıradan vatandaşın o olanağı kalmadı. Durumu biraz iyi olanlar da artık hesap yapmadan yaşayamıyor. Biz de epey ince eleyip sık dokuduktan sonra dört arkadaş İtalya, Fransa, İspanya gemi turuna katıldık.

 

Gezdik, tozduk geldik. Yedi günde ne kadar gezilebilirse işte... Her yerden azıcık tadımlık aldık. Olsun, bu da ayrı bir maceraydı. Geminin kendisi dünyanın her yerinden gelmiş altı bin beş yüz yolcusu ve çoğu Uzakdoğulu bin sekiz yüz mürettebatıyla lüks bir tatil köyü gibiydi. Türkiye’den de kırk dört kişi katılmıştı.

 

Dev geminin uzunluğu neredeyse dört yüz, genişliği ise kırk küsur metreydi. On sekiz katlı ve içinde birkaç yüzme havuzu, lokantaları, barları, kumarhanesi, gece kulüpleri, eğlence yerleri, mağazaları vardı. Kitaplığı, interneti, internet cafesi yoktu. İnternet paralı ve pahalıydı.

 

Türlü çeşitli yemeklerden çatlayıncaya patlayıncaya kadar yenildi içildi. İçildi derken bir kadeh şarap 6.56 Euro, bir bardak bira 7.02 Euro, bir litre su 4.03 Euro, kahve 3 Euro. Koklayarak içenler için sorun yok da doya doya içmek isteyenler yandı. Çarp rakamları 36 ile çıksın TL hesabı... Bu arada kuş sütü eksik sofralarda zeytin, domates, salatalık olmaması benim açımdan affedil(e)mez bir eksiklikti. Hele yemek sonrası kahve ikram edilmemesini çok kınadım, ayıpladım.

 

Dünyanın açlarına hayıflanmayı da ihmal etmedik artan, çöpe giden yiyeceklere bakarak... Binlerce insanı doyuracak yiyecek gözlerinizin önünde çöpe dönüştü.

 

Böyle turlar aslında bana göre değil. Ben canımın istediği yere, canım istediği zaman gidip, mutlaka kafa dengim insanlarla sohbet edip dostluklar kurmak isterim.

 

Nerede o gittiğin yerde birkaç gün, birkaç hafta kalmalar, köyleri, kasabaları gezmeler; dağ, tepe, orman, yayla, canın istediği yere gitmeler; müzeleri dolaşmalar, kiliselerde org dinlemeler, halkın gittiği meyhanelerde dost edinmeler, birbirine şarap, bira ısmarlamalar. Ben konuk olduğum için daha çok ev sahibi yerliler bana ısmarlıyorlardı kuşkusuz. Örneğin bir Polonya köyünde davet edildiğim eğlencede kova kova bira ikram edildiğini, Laponya’da geyik işaretleyen Laponların “ateş suyu” dedikleri sert içkiyi kurutulmuş geyik eti eşliğinde sunduklarını bugün de aynı keyifle anımsarım...

 

Ben turistlikten çok mesleksel merakın da etkisiyle araştırmacı seyyahlığı, gezginliği seviyorum. Bu gezide de tur firmasının hazırlamış olduğu paket programlara, şehir turlarına katılmadık. Kendimiz trenle, metroyla, otobüsle, taksiyle ulaşım sağlayarak bağımsızca gezdik. Bu bizim için hem çok keyifli oldu hem de daha ucuza geldi.

 

Neresi olursa olsun gideceğiniz kentte tüm gün geçerli ulaşım kartının olup olmadığını araştırmanızı salık veririm. Kentleri gezmenin en ucuz yolunun bu olduğu kanısındayım. 

 

Kuşkusuz elinizi attığınız her şeyin fiyatının Türk Lirası karşılığını düşünmeden edemiyorsunuz. 

 

Gitmek, gezmek, görmek, öğrenmek ne güzel.

 

Paranın gözü kör olsun.

 

 

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık