- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 18 June 2016, Saturday 3:37
- 4035 kez okundu
Hamdi TOPÇUOĞLU
Altı yıl...
Neler yaşamadık ki sensiz geçen altı yılda.
Bak bu pazar da babalar günüymüş.
Bazen sanki evimizdeymişsin gibi çat kapı giriversem diyorum.
Halâ torunlarımı en çok özlediğim anlarda, sen oluyorum.
En daraldığım anlarda tıpkı senin gibi zamanın kollarına sığınıyorum.
Ne zaman öfke uçurumunun kıyıcığına gelsem, sabrı bir şal gibi üstüme örttüğünü hissediyorum.
Sen sağken de bir bilgenin oğlu olduğumu biliyordum. Işığım hep güçlüydü.
Sen hayatını, var etmek üzerine kurmuştun.
Ben de gömleğin sırtımda, “Balık bilmezse hâlık bilir” diyerek yolunda devam ediyorum.
...
Artık bugünlerde dilime en çok Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, “Haziranda ölmek zor!” dizesi dolanıyor.
Bu bir sayıklama, iç ses, umarsızlık yası…
Aslında ölüme yakışan ne gün, ne ay, ne mevsim var. Her güne yeni umutlarla uyanmamız bundan. Kim, işte bu an, ölüme en yakışan an, diyerek ayrılabilir bu dünyadan?
Yunus’un,
“Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi…” dizelerinde dile getirdiği genç ölümlerinin acısını elbette yadsıyamam. Çünkü onu da yaşadım. Ama “Her ölüm erken ölümdür” sözü de bir gerçek.
Babamı 12 Haziran 2010’da ebedi yolculuğuna uğurlamıştık. 90’ındaydı, mutluluk ve huzur fotoğraflarının çok olduğu bir hayat albümü olmuştu. İyi de, o benim babamdı. Hangi evlada yetmişti ki bu ömür, bu sevgi?
O gün, onu doğduğum odada zeytin dalları serpiştirilmiş çarşaflar altında ebedi uykusuna dalmış görünce “zeytin yaprağında, ay ışığı dondu” demiştim. Çok çok eskilere gidivermişti belleğim:
“Baba bu ne?”
“Delice…”
Bir dağ yamacındayız. Hava ayaz. Kazmayı delice köklerine vurdukça ‘Hıhh!’ diye bir ses çıkarıyor. Kazmayı daha güçlü sallamak için böyle bir ses çıkarmak gerek, diye düşünüyorum.
“Baba deliceleri ne yapacağız?”
Kazmayı bırakıyor. Başımı okşuyor. Anlıma kocaman bir öpücük konduruyor.
“Nasırlı eller çocukları daha içten okşar, ter kokulu babalar, daha bir sevgiyle öper oğullarını” değil mi?
“Bu deliceleri götürüp tarlamıza dikeceğiz. Sonra onları aşılayacağım. Akıllı olacaklar.”
…
Hava ayaz yine. Tarlanın sağında solundaki su birikintileri buzlu cam. Toprak betondan sert. Açtığı çukurlara deliceleri tek tek yerleştirirken “hıhh”lamıyor. Bir heykeltıraş gibi diktiği ağaçların karşısına geçip, ışığı gölgeyi, güneyi kuzeyi değerlendiriyor.
“Bu ağaç var ya bu ağaç, ölmez… İnsan ölümsüzlüğü istiyorsa, birincisi, iyi evlât yetiştirmeli, ikincisi zeytin dikmeli.”
Çocuk aklım ikincisini almıyor. O bunun farkında. Hemen devam ediyor:
“Zeytin, cennet meyvesidir. Hazreti Adem ölünce, oğlu Şit, cennet bahçesinden aldığı üç tohumu babasının ağzına koymuş ve onu öyle gömmüş. Zamanla bu üç tohum yeşermiş zeytin, çam (sedir) ve servi ağaçları olmuş.”
Havalar ısınırken fidanların her biri delicesine filizleniyor. O, her sabah tek tek selâmlıyor onları. Yazla kuyulardan, derelerden kova kova sular taşıyoruz birlikte. Can suyu veriyoruz.
Sevgiyle büyütüyor, hem fidanlarını hem bizi.
Bu göz aşısıdır, bu da kalem aşısı derken meyveye duruyor ağaçlar. Yeşil taneler şiir:
“Sıksan ağustosta yağı çıkar.”
Önce sepetler dolusu, sonra küfeler, derken avlular dolusu zeytin, küpler dolusu zeytinyağı…
“Artık sizi daha iyi okullarda okutabilirim” diyor.
Biz oğullar geleceğe, artık daha bir güvenle bakıyoruz. Bağsa bağ, bahçeyse bahçe… Nuh’un güvercinin, ağzında zeytin dalıyla dönmesinin gerekçesini iyi biliyoruz, Olimpiyat kahramanlarının, zeytin dalından taçlarla onurlandırıldığını, hatta Antik Yunan’da yedi bilgeden biri kabul edilen Solon’un Kanunları arasında zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulandığını da öğrenmiştik.
Yaşı, 60’a dayanmıştı. Bir gün devlet, ona: “Zeytinliklerini istimlâk ettim” deyivermişti.
Kaşla göz arasında tel örgülerle çevirdikleri zeytinlerini sevip konuşmak istediğinde; “Yasak hemşerim, devlet malıdır” deyip bahçesine girmesine bile izin vermemişlerdi.
O ki “kuşun kurdun da hakkı var der, her hasat mevsiminde dalda meyve, tarlada başak bıraktırırdı.” Oysa ona göz hakkı bile bırakmamıştı bu devlet.
Bu, ne yaman bir fırtınaydı?
Emek emek yetiştirdiği ağaçları bir bir devriliyor, yerlerine kömür rayları döşeniyordu.
Bu ne yaman bir yangındı?
“Zeytin ağacının yanışı, başka ağaçlara hiç benzemez. Mübarek sanki için için ağlar. Sonra ikiye yarılır. Tıpkı bir yürek gibi” derdi. Kendini anlattığını, nasıl da anlamamışız.
Gücü yoktu eskisi gibi: ama o zeytine inanıyordu. Emeğin ve üretmenin düşmanlarına inat, ölmez ağaçla ölümsüzlüğe ulaşmaya kararlıydı. Bu yüzden, yeni kıraçları bitek yapmaya harcadı kalan ömrünü. Ayakları tutmaz olsa da ellerini ayak yaptı. Yeni deliceleri zeytin yaptı. Bize emeğe, hakka saygıyı öğrettiği gibi zeytinlerine de termik santralin zehrine direnmeyi öğretti.
O giderken Yunus gibi;
“Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi
Şol göz yumup açmış gibi” demedik.
Hoşgörünün ve barışın bilgesidir deyip seni, başı zeytin dallı tabutla taşıdık.
Cennet meyvesinden ayrı düşmesin deyip toprağına zeytin çekirdeği diktik.
* * *
Canım babam, “Sen, zeytin ki ölmez ağaçtır, dedin ve zeytine inandın. Ellerinle diktiğin zeytinlerin yaşadıkça sen de yaşayacaksın.”
Bizim bu cennet yurt köşesini kıskançlıkla korumaya çalışmamız bundan.
-
04.08.2020 EĞER YUNAN GALİP GELSEYDİ!
-
19.05.2020 İŞGAL GÜNLERİNDE DARBE SÖYLENTİLERİ
-
05.05.2020 HANGİ ÖZGÜRLÜK?
-
24.04.2020 TOPRAK KOKUSU
-
13.04.2020 ERGUVANLAR HEP ÇİÇEK AÇAR
-
07.04.2020 BÜLBÜLLERİ DİNLERKEN
-
30.03.2020 HAYAT DÜNYAYA SIĞAR
-
29.02.2020 UZLAŞI OLMADAN ASLA
-
08.02.2020 ŞAPA DÜŞMEK Mİ, ŞAPA OTURMAK MI?
-
09.08.2019 ÇEVİR KAZI YANMASIN
-
26.03.2019 İZMİR'DE BİR SABAH
-
21.03.2019 SORMADAN EDEMİYORUM
-
14.03.2019 AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN
-
13.02.2019 ÖYLE ÇEKİP GİTMEK YOK; AMA...
-
05.02.2019 SEFERİHİSAR’DAN İZMİR’E: TUNÇ SOYER
-
11.01.2019 HACIYATMAZLAR
-
08.01.2019 CEREN
-
03.01.2019 MÜSVEDDE
-
14.12.2018 GOMONİST KANAL NE DEYO?
-
13.12.2018 DOĞA HAKLARI
-
26.11.2018 YEREL BASIN VE DEMOKRASİ
-
20.11.2018 BİR YAĞDI, PİR YAĞDI
-
19.11.2018 DR. OSMAN GÜRÜN BAŞARISIZ MI?
-
07.11.2018 MİLAS, MİLAS
-
30.09.2016 Düğün ve ölüm
-
16.08.2016 Bodrum Karaova Bağbozumu Günleri
-
12.08.2016 İlkeli olmak
-
05.08.2016 Hangi darbe?
-
23.07.2016 Darbe Yazıları
-
15.07.2016 Yeni bir güne başlarken
-
01.07.2016 Türkiye Kent Konseyleri Platformu’nun 19. Genel Kurulu yapıldı
-
17.06.2016 Eskişehir İzlenimleri / 2 - Bir Kent ve Bir İnsan
-
16.06.2016 Eskişehir İzlenimleri / 1 - Eskişehir bir Turizm Kenti midir?
-
03.06.2016 Yargı: Saygınlık ve Güvenilirlik?
-
26.05.2016 Binbaşı Kıvanç
-
20.05.2016 İşgal günlerinden geçerken
-
06.05.2016 Dünya Basın Özgürlüğü Günü 2016
-
01.05.2016 İsmail Kahraman ne demek istiyor?
-
15.04.2016 Vandallık ve Barbarlık Çağı
-
08.04.2016 Asla umutsuz olmam
-
01.04.2016 Bodrum’a yazık oluyor!
-
26.03.2016 Ayrık Out
-
18.03.2016 Taziye
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.