• 11 May 2020, Monday 10:19
CanPulak

Can Pulak

ÇEVRE VE İÇ TURİZM DİNAMİĞİ

Aslında üzülecek çok şey var Türkiye’de, ama bugün çevre ve turizm konusundaki üzüntülerimi anlatacağım.

Çevreye, doğal güzelliklerimize ve değerlerimize son 20 yılda inanılmaz ve affedilmez zararlar verdik. Dağlarımızı, yemyeşil tepelerimizi, güzelim ormanlarımızı perişan ettik. Önümüze gelene maden ruhsatı dağıtıp, cennet vatanımızı kevgire çevirdik. Bunları yaparken sadece çevreyi değil, doğal güzelliklerin ortasında ve yakınındaki yaşam alanlarını da, köylülerimizi de, tarımımızı da olumsuz etkiledik. Ormanları yaktık, güzelim genç-yaşlı ağaçları kestik, denizlerimizi ve göllerimizi kirlettik, nehir ve derelerimizi zehirledik. Yapmadığımız kalmadı doğaya.

Bunun elbet rövanşı olacak, doğa bunun altında kalmayacak, intikamını alacak ve alıyor da… Seller, depremler, kasırgalar, yangınlar, şimdi de virüsler.. Durun daha bitmedi. İnsanlık doğaya karşı vahşetine böyle acımasızca devam ederse, daha başımıza gelecek çok şey var. Kıtlık, kuraklık, neyse gerisini siz düşünün artık.

Doğanın gırtlağına biz geçirdik parmaklarımızı ama, tuğla tuğla üstüne koyarak zirveye yaklaştırdığımız turizmin can çekişmesinde bizim pek kabahatimiz yok. Minnacık bir virüs canına okudu turizmimizin. Tepetaklak etti sektörü.  Onca modern tatil köyü, lüks otellerimiz, apart ve pansiyonlarımız boş boş bekliyor, sahipleri umutsuzca turist trafik ufuklarımıza bakıyor, personel eli böğründe

                                          -2-

çaresiz geleceği düşünüyor. Cennette perişanlık olur mu, turizm penceresinden bakarsanız oluyor işte.

Kimse önünü göremiyor, ne yapacağını bilemiyor, işin altından nasıl kalkacağımızı sağlıklı bir biçimde anlatan da yok. Hoş için de bulunduğumuz koşullarda suçlayacak ve suçlanacak bir adrese de sahip değiliz.. Sadece biz değil, dünyanın tüm turizm ülkeleri de aynı durumda. Kimin aklına gelirdi ki, minicik bir virüs elimizi kolumuzu bağlayacak, hepimizi evlere tıkacak, seyahat dahil tüm hürriyetimizi etkileyecek. Ama oldu işte…

Öncelikle önümüzdeki turizm fotoğrafına iyi ve yanlışsız bakmalıyız. Sezon başladı, içerde-dışarda yasaklar sürüyor. Normal hayata geçmemiz, belki Sonbaharı bulacak, belki geçecek bile… Bu durumda çok büyük zararımızın olacağını bilmeli  ve bu yılı peşin kayıp yılı olarak görmeliyiz. Öyle resmi makamların morallerle tavan yaptıracak açıklamaları, hiç inandırıcı olmuyor. Keşke söyledikleri gibi bu yıl kaybımız yüzde 15-20’de kalsa. Söylemeye dilim varmıyor ama, kaybımız yüzde 60-70’i aşmasa iyi..

Dış turizmi unutun demeyeceğim. Sektöre bunca emek vermiş bir insan olarak,  fazla bel ve umut bağlamamamız  gerektiğini söylemekle yetineceğim. Dışardan gelen haberler maalesef iyi değil. Bize turist gönderen ülkelerin çoğu, tatil için yurtdışı seyahat yasağını bile aklına getiriyor, planlamasına hazırlanıyor. İnşallah doğru çıkmaz ama gerçek bu işte. Gerçeklere gözümüzü tıkayarak inşallahla maşallahla sağlıklı bir yere varamayız. Mayıs’ın ortasına yaklaşıyoruz, bütün dünya hala Korona’dan tırsıyor, önlem üstüne önlem alıyor.

Bu durumda iç turizmden medet ummalıyız. Öyle ya da böyle iç turizm dinamiği küçük otelleri, pansiyonları, apartları besler, Hiç değilse yere düşürmez. Ayrıca devletimiz bu trafiğe ve finansına da yardımcı olabilir. Örneğin emeklilere, memur ve işçilere, öğrencilere tatil planı yapılabilir, tatil kredisi ya da desteği verilebilir, morali bozuk insanımızın gönlü alınabilir. Yardım konusunda çok başarılı belediyeler de devreye girebilir, askıda ekmek- askıda fatura modeli benzerini yaratabilir, belki de askıda tatil formülüyle tatil yapamayanlarla, onlara destek olmak isteyen hayırseverleri buluşturabilir. Haydi İstanbul-Ankara- İzmir-Adana-Mersin-Muğla-Antalya Belediyeleri ve diğerleri…

Şimdi asıl söylemek istediğime geliyorum. Turizmi karanlıktan çıkarmak istiyorsak, zararı asgariye düşürmeyi planlıyorsak, sektöre bir miktar can suyu vermeyi düşünüyorsak, bu konudaki tecrübeli isimleri, otoriteleri, sektörün önde gelenlerini, bunca yatırımları yapanları, iç ve dış makasları iyi kullanabilecek yaratıcı kafaları derhal bir araya toplamalı ve (ortak akıl konseyi) kurmalıyız. Hem de hiç vakit kaybetmeden.. Krizlerde kurumların A-B-C planları olur. Ama bizim gibi siyasi kavgalardan başını kaşıyamayan ülkelerin böyle bir planı programı yoktur. Çünkü günlük yaşar çoğu. Ama çağımızda artık her şeyin, tüm belaların ve bunların yaratacağı zararların değişik planları yapılıyor. Biz de yapmalıyız.

Ülkemizin en büyük noksanı, işi bilenlere kulak vermek yerine, sadece güçlüleri dinlemek, onların söylediklerinin dışına çıkmamak inat ve ısrarı. Oysa ülkemizde öyle değerler, öyle dünya çapında otoriteler, öyle çağdaş kafalar var ki, bunlar akla bile gelmez, getirilmez. Çünkü getirilirse, güçlülerin tılsımı bozulur. Bir elin sesi yok, iki elin sesi çok. Vakit geçirmeden  soruna çok sesli ama akılcı ve yol gösterici bir çözüm bulmalıyız. Fiyakalar, tepeden bakmalar, böbürlenmeler, geçici makamlar filan bir yana bırakılırsa, turizmde ortak akıl devreye sokulursa, çözüm limanına daha kolay yanaşabiliriz.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık