• 22 July 2020, Wednesday 9:52
CanPulak

Can Pulak

GÜNLÜK YAŞAM ŞİKAYETLERİ

Siyasetin sık değişen gündeminin peşinde koşmaktan, günlük yaşamdaki sıkıntıları pek dile getiremiyoruz. Oysa şikayetçi olduğumuz konular öylesine fazla ki, çözümü nerede arayacağımızı bile bilemiyoruz.

Önce şu 65 yaşı aşanlara yapılan haksızlığın ve saygısızlığın üzerinde bir kere daha durmak istiyorum. Herkes rahat ve serbestçe dolaşırken, maske ve mesafeye dikkat bile etmezken, normale çok yakın yaşarken, biz yaşlılara hayatı zindan ediyoruz. Hala saat 20.00’den sonra sokağa çıkmalarına ve seyahat etmelerine izin vermiyoruz. Tüm lokantalar açıkken, şöyle çoluğuyla, çocuğuyla, torunuyla dışarıda bir yemek yemesini, bir yürüyüş yapmasını bile çok görüyoruz. Bir yandan turizme hareket kazandırmak istiyoruz, öte yandan yaşlılara seyahat izni vermiyoruz. Bu duyarsızlığı mantıkla izah edebilmek çok zor.

Yaşlıları korumaksa maksat, hiç merak etmesinler yaşlılar kendilerini yeterince koruyacak bilinç ve tecrübeye sahipler. Aslında gençlere, tüm kuralları hiçe sayanlara, maske ve mesafeye kulak asmayanlara dikkat etmek lazım. Ayrıca devleti yönetenler ve siyasi parti liderlerinin çoğu da, 65 yaşın üstündeler ve geceleri 20.00’den sonra hepsi sokaktalar, ağızlarında maske filan görülmüyor, mesafeye de pek aldırmıyorlar. Onlara her şey serbest ama diğer yaşlılara yasaklar sürüyor. Bu olmaz işte.. Lütfen 65 yaş üstünde olanların yaşama sevincini engellemeyelim. Onların aylardır beklediği serbestliği artık tanıyalım.

Şimdi gelelim günlük sıkıntılara. Evinizde bir arıza var, elektrikçi yada tesisatçı geldi. Elinde bir belge filan yok. İşi biliyor mu, tecrübeli mi, sisteme zarar verir mi belirsiz. Ücreti ne kadardır, makbuzu var mı, vergi veriyor mu? Bütün bunları bilmeden evimize aldığımız tamirciler, işi tam yapmamışsa, eksik bırakmışsa ya da sistemi bozup gitmişse, şikayet edeceğiniz bir yer yok. Berberin bile, fırıncının bile eğitim

sertifikaları ve resmi belgeleri varken, tamircilerde olmaması çok düşündürücü.

Günümüzde temiz içme suyuna sahip olmak, hele dar gelirliler için oldukça zorlaştı. Belediyelerin suyuna vatandaş kuşkulu bakıyor, temiz olup olmadığından emin değil. Öyle olunca, piyasadaki özel şirketlerin sattıkları suya muhtaç oluyor insanımız. Allahın suyunu pet şişe ve damacanalara dolduran şirketler ise, zam üstüne zam çakıyorlar devamlı. Pet şişeler 1-2 liraya, damacanalar 15-20 liraya satılıyor köy ve kentlerde. Bunların fiyatını kim kontrol ediyor, pet ve damacanaların yıkanıp yıkanmadığını kim denetliyor acaba? Hangi firma yıkama ve durulama işi için onca suyu kullanır? Bu soruların bir cevabını veren olmalı mutlaka.

Pet şişeler güneşte kalırsa, içindeki su direk kanserojene dönüşüyor. Bütün dünya pet şişeleri kaldırıp cama dönüyor ama, biz hala yapamadık bu dönüşümü. Böylece hem çevreye, hem de insan sağlığına zarar vermeye devam ettik. Dikkat edin benzin istasyonlarına, bakkalların ve marketlerin önüne, pet şişe ve damacanalar güneşin altında. Oradan alıp dolaba koyuyor ve soğumuş şekilde satıyorlar. Kansere sebep olan bu zehiri vatandaşa içirenlere karşı, alınabilecek bir önlem yok mu? Evet serbest piyasa ekonomisi diyoruz ama, böylesine vahşi ve kontrolsüz bir piyasa ekonomisi de olmaz ki..

Türkiye şirketleşiyor, devlet yapması gereken hizmetlerin çoğunu kolayına kaçıp, özel şirketlere devrediyor. Elektrik ve doğalgaz da aynı durumda. İstedikleri gibi zam yapıyorlar, saatleri istedikleri zaman okuyorlar, bazen ayda bir ya da iki ayda bir çıkarıyorlar faturaları. Yapmaları gereken yatırımları tam yapmıyorlar, ağırdan alıyorlar işi. Bunları kime şikayet edeceğiz, hakkımızı nerede arayacağız, hizmetleri eksiksiz nasıl sağlayacağız? Bilen varsa beri gelsin. Eskiden devletin kurumları iyi-kötü muhatap olurlar, gerekli onarım ve yatırımları aksatmadan yaparlar, şikayetleri zamanında karşılamaya çalışırlardı. Şimdi öyle mi, özel şirketleri arayalım

deseniz 15 dakikanız telefonda kayboluyor, oraya bağlan-buraya bağlan komutlarıyla geçiyor vaktiniz. Bir muhatap bulana kadar saatlerce çırpınıyorsunuz.

Türkiye’de öyle şirketler var ki, elinizi verseniz kolunuzu kurtaramıyorsunuz. Ayrıca bu şirketler yerli de değil. Katar’lı şirket var, İsrail’li var, Alman’ı var, Fransız’ı, İtalyan’ı, Malezya’lı ve diğer pek çok ülkelere ait olanları var. Kimi hastane çalıştırıyor, kimi güvenlik ve televizyon yayınıyla uğraşıyor, kimi yabancı araçların temsilci ve tamirciliğini yapıyor. Yaptıkları işlerin ciddi bir denetimi ve kontrolü olmadığı gibi, müşteri şikayetine kulak asanı da yok. Devlet aradan tamamen çekilmiş ve vatandaşını bunların eline mahkum etmiş. Gidin bakın otomobil ve araç servislerine. Onların yaptığından çok daha mükemmelini, bizim yerli tamirciler yarıdan daha ucuz fiyata yapıyorlar. TÜV’den de şikayetler fazla. Bir otomobilin kontrolü ve egsoz pulu 5-600 lirayı buluyormuş. Çok değil mi?

Digitürk’e abone olmak kolay. Eğer maçlara ve film kanallarına ilginiz yoksa, hele kampanyalara bakıp bir-iki yıl garantisi veriyorsanız, normal ücret ödüyorsunuz. Ama maçlar ve diğer kanallar söz konusu oldu mu, fiyatlar uçuyor hızla. Bu ve benzer şirketleri aramaya kalkarsanız, telefonla boğuşuyorsunuz adeta. Oraya bas, buraya bas, müşteri temsilcilerimiz meşgul gibi uzatmalarla hem vakit kaybediyorsunuz, hem sinirleniyorsunuz. Aynı durum Pronet ve Kale adlı güvenlik şirketlerinde de var. Bu şirketler diledikleri zammı kolayca yapıyorlar, fiyatları kafalarına göre her yıl arttırıyorlar. Buralara giriş kolay ama çıkış çok ciddi bir sorun. Çıkmamanız için ne mümkünse yapıyorlar. Milleti aylarca uğraştırıyorlar, ekstra paralar istiyorlar, icraya veriyorlar. Özellikle Digitürk ve Pronet’ten şikayetçi çok vatandaş var ama, dertlerini kime anlatacaklar, nereye başvuracaklar bilemiyorlar.

    

Bu şirketlerin ciddi olarak denetlenmesi, çalışmalarının ciddi kurallara bağlanması ve hiçbirinin başıboş bırakılmaması lazım. Ayrıca müşteri şikayetlerini hemen ve acilen değerlendirecek bir kurumun da süratle devreye sokulması gerekiyor. Özel hastaneler için de durum aynı. Astronomik fiyatlarla çıkıyorlar hastaların karşısına. Bunun bir ölçüsü yok mudur? Özel sektör elbette para kazanacaktır ama vahşi ve sorumsuz bir kazanca dur diyen birileri de olmalı değil mi?

Devlet sorumlu olduğu her görev ve hizmeti şirketlere devrederse, olacağı budur işte. Devlet kar ettiği değil, zarar ettiği işleri özel sektöre bırakmalı, zarar ettiği kurumları özelleştirmeli. Devletin işi ve sorumluluğu ayrı, özel sektörün işi ayrı. Bunu birbirinden iyi ve dikkatlice ayırmalıyız.

Yeri ve zamanı geldikçe bu konuların üzerinde durmaya devam edeceğiz.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık