• 27 July 2020, Monday 10:37
CanPulak

Can Pulak

KIBRIS TÜRK’TÜR TÜRK KALACAK

Tam 46 yıl geçmiş askerimizle Kıbrıs’a çıkalı. Tam 46 yıl önce durdurmuşuz Rum’ların zulüm ve cinayetlerini. Adanın yarısına el koyuşumuz, barışı götürüşümüz neredeyse yarım asıra yaklaşacak.

31 yaşında bir gazeteciydim Kıbrıs harbine katıldığımda.

Harekatın dördüncü günüydü, Girne’den ayak basmıştım yavru vatana. Son Havadis Gazetesinin harp muhabiri olarak, tozun toprağın içinde, top ve mermi sesleri arasında, çatışmanın tam göbeğinde bulmuştum kendimi. Hürriyet’ten merhum Cüneyt Arcayürek, Cengiz Kapkın, Günaydın’dan Ergin Konuksever, Tercüman’dan merhum Hasan Özkay (Gazoz), Yeniasır’dan Yaşar cephede ilk rastladığım meslekdaşlarımızdı. Sonradan hele ikinci harekatı takiben, Ankara ve Istanbul’dan pek çok gazeteci gelmişti. Hatta gelenlerden bir grup, Lefkoşa yakınında Rum’lara esir düşmüşler, Rum hapishanelerinde 10 günden fazla yatmışlardı. Merhum Mete Akyol, merhum Yücel Hacaloğlu, Hüdai Bayık, Sermet İpekçi hatırladıklarım arasında..

O günler, kahraman askerlerimizin başarıları, Girne ve Lefkoşa’yı bağlayan Boğaz geçidinin ele geçirilişi, Beşparmak dağlarındaki mucize operasyonlar, komandolarımızın Bozdağı ve Deliktepe’yi düşmandan temizlemeleri, bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Beşparmak’ın kuzey eteklerindeki Mavromadis Rum Birlik karargahına yaptığımız baskın ve esir aldığımız askerler ise, komandolarımızın büyük bir zaferiydi. Askerimizin düşmandan temizlediği dağlara,t epelere, bırakıp kaçtıkları mevzi ve sığınaklara Yunan bayrağını indirip, Türk bayrağını çekmemiz ise gerçekten görülecek bir tabloydu.

Ordumuzun Kıbrıs zaferi, çok zor bir harekat sonucu gerçekleşti. Adada sadece Rum Milli muhafızları değil, eğitilmiş Yunan asker ve subayları da vardı. Dağlardaki silah ve topları ile güçlü cephanelerini askerlerimizin üzerine yağdırıyorlardı. Çok sıkıntı ve zorlukları aşarak Rumları püskürtüp, adanın kuzeyini parça parça ele geçiriyorduk. Bu arada susuzluk sorunu da had safhadaydı. Bir bardak suya muhtaçtı çoğu askerimiz.

Hürriyet Gazetesinden Artun Ünsal, asteğmen olarak Kıbrıs’ta görevliydi. Deniz Piyade Üsteğmen Mesut Günsev protokol subayıydı. Gazetecilerin tümü Kıbrıs’ta görev yaparlarken, çok destek ve yardımlarını görmüşlerdi. Harple ilgili haber ve fotoğraflarımızı Boğaz’daki karargaha her gün Ankara’dan gelen helikopterlerle gönderiyorduk. Hiç unutmam, Ergin Konuksever, rahmetli Adem Yavuz ve Cengiz Kapkın bir gün savaş bölgesine hareket ediyorlardı. Arabada yer olmadığı için ben onlarla değil, bir başka araçla cepheye gittim. Sonradan öğrendim ki, şöförün yolu şaşırması yüzünden Rum askerlerinin yaylım ateşine tutulmuşlar, Ergin Konuksever yaralanmış ve hepsi esir alınmışlar. Rahmetli Adem Yavuz’u Rumlar hastanede kurşunlayıp, ağır yaralamışlar. Ergin kardeşim 15 gün sonra Kuzey Kıbrıs’a tedavisi tamamlanmadan döndü. Adem kardeşim ise hastanede şehit oldu.

Harp muhabirliği gerçekten heyecan ve onur veren bir görev. Gazeteci misiniz asker misiniz fark edemiyorsunuz. Çok operasyonda tankların üzerinde, jeeplerin içinde, tam teçhizat arazide çalışıyorsunuz. Elinizde silah değil, sadece fotoğraf makinası var. O makinayla siz de harbe katkıda bulunuyorsunuz. Nasıl mı, bakın anlatayım… Maraş bölgesi bizim kontrolümüzde. Son derece model ve güzel otellere ve plajlara sahip bir bölge. Orada bizim Kıbrıs’lı mücahitlerimiz, Ordumuzun gözetimi altında kuş uçurtmuyorlar. Akis Dergisinden Sencer Güneşsoy arkadaşımla birlikte bu bölgeye gittik. Bir de ne görelim, Dikelya İngiliz askeri üssündeki askerler kamyonları dayamışlar, otellerdeki

kıymetli malzemeleri götürüyorlardı. Gizlice fotoğraflarını çektik. İşte o fotoğraflar dünya basınında yayınlanınca kıyametler koptu. İngiltere Türkiye’ye nota verdi ve o fotoğrafların yasaklanmasını istedi. Yasaklama bir yana, Ziraat Bankası o fotoğraflardan oluşan bir sergi açarak, bu sergiyi tüm Anadolu’da dolaştırdı.

Bir başka fotoğraf olayını da Lefkoşa’da yaşadık. Yabancı gazeteciler her gün Rum tarafından geliyor, ellerini kollarını sallayarak cephede gezip fotoğraflar çekiyor, sonra da akşamları Rum kesimine geçip, çektikleri fotoğraflarla gördüklerini düşmana anlatıyorlardı. Türk dostu bir İtalyan gazeteci, (niye tedbir almıyorsunuz) diye bizi uyarmak zorunda kaldı. İyi ki de uyarmış, aleyhimize tezgahlanan komplolar önlendiği gibi, yabancı basına daha sınırlı ve kontrollü bir çalışma imkanı verildi. Burada merhum Bedrettin Demirel paşa ile yaptığımız bir operasyonu anlatmak isterdim ama, bazı sırlar var ki yaşayanlarla mezara gider.

Askerimiz Makarios’un sarayını basmış, alt katta büyük bir silah deposu ile karşılaşmıştı. Hepimiz koşarak oraya indik, fotoğraflar çekmeye başladık. Operasyonu yöneten Eruç binbaşıya (Binbaşım hatıra olarak birer silah alabilir miyiz) diye sorduk. Olumlu cevap alınca Sencer Güneşsoy’la birer otomatik tüfeği kaptık ve mermi düzeneğini de omuzlarımıza asarak, denemek üzere Omorfo’ya doğru yola çıktık. O günlerde taraflar arasında ateşkes ilan edilmiş, top ve silah sesleri iyice kesilmişti. Biz gözden uzak olsun diye ovaya gidip bir ağacın altına arabamızı park ettikten sonra, silahları denemeye başladık.

Peşpeşe ateş ediyor, kurşunların kapsülleri sağımızdan yere düşüyor, tüfeklerin tadını iyice çıkarıyorduk ki, Rum tepelerinden bir havan atışı başladı. Korkunç gürültüler çıkaran toplar, sağımızda solumuzda patlıyor, tozu dumana katıyordu. Çok korkmuş, kendimizi arabanın altına atmış, uzun süre de çıkamamıştık. Ortalık yatışıp sonra’dan Lefkoşa’ya döndüğümüzde Rum Radyosunun (Türkler yine ateşkesi ihlal  etti) diye yayın yaptığını, bizim bayrak radyosunun ise ateşkesi Rumların ihlal ettiğini ileri sürdüğünü duyduk. Sencer’le bu konudan kimseye bahsetmeme kararı aldık ve başımıza bir dert gelmemesi için bu kararı dikkatle uyguladık.

Aslında iki harekatta da bulunduğum Kıbrıs’la ilgili yazılacak çok şey var. Adadan getirdiğim bir Yunan general üniformasını, bir Rum karargah bayrağını, bayrağından vurulmuş bir Yunan askeri kaskını, çok sayıda havan top mermilerini ve iki Rum Milli Muhafızı tabancasını Genelkurmayımıza teslim ettim. Şimdi onlar Foça Amfibi alayındaki müzede benim adım verilerek sergileniyor.

Kıbrıs barış harekatında 498 şehit verdik. Yüzlerce gazimiz var. Cennet mekanlarında yatan şehitlerimize Allahtan rahmetler diliyorum. Ruhları şad olsun. Gazilerimize ise sağlık ve mutluluk temenni ediyorum. Bu arada cesaretle Kıbrıs’a çıkış emrini veren Rahmetli Bülent Ecevit’e, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’e, koalisyon ortağı Erbakan’a, büyük kahraman merhum Rauf Denktaş’a, harekatta hayatını kaybetmiş tüm asker-sivil kahramanlara şükran ve minnet duygularımızla beraber Allah’tan rahmet diliyoruz. Hepsinin ruhları şad olsun.

     Bugün Kıbrıs’ı yönetenlere, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya kulak asmayın. Kıbrıs Türk’tür ve sonsuza kadar Türk kalacaktır.

 

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık