• 24 February 2018, Saturday 18:56
CanPulak

Can Pulak

Şu Tohum ve Şeker işi …

Devlet büyüklerimiz tarımda Avrupa birincisi olduğumuzu söylemiyorlar mı, hangi devletten bahsettiklerini pek anlayamıyorum doğrusu…

Bizden bahsediyorlarsa, dünyadan haberleri yok herhalde. Bir zamanlar öyleydik, hatta dünyada kendine yeten yedi ülkeden biriydik. Ama şimdi öyle mi..? Nohutu Kanada, Meksika, Arjantin’den alıyoruz. Mercimeği Kanada ve Arjantin’den getirtiyoruz. Hani eskinin yoksul sofralarını süsleyen ama şimdi zengin sofralarında et muamelesi gören kuru fasulyemizi bile Amerika’dan ithal ediyoruz. Kendi üretimimiz yetmeyince, dünyanın dört bir yerinden geliyor bakliyatımız. Olacak iş mi, değil ama iyi yönetilmeyince oluyor işte.

Biliyor musunuz çiftçimiz son 15 yılda Belçika’nın yüzölçümü kadar araziyi ekmekten vazgeçti. Yine biliyor musunuz ki, Hollanda’nın yüzölçümü kadarını da nadasa bırakıyoruz. Türkiye’de 20 milyon dekar bakliyat ekim alanı 7 milyon dekara geriledi. Tarımın girdileri çok arttı, tohum ve gübre fiyatları inanılmaz rakamlara çıktı. Mazotun hali malûm … Tabii bu durumda çiftçi zarar ettiği için üretmeye eski iştahıyla yaklaşmıyor artık. Zaten üretip üçe beşe komisyonculara verdiğinin şehirlerin marketlerinde misliyle satıldığını görünce kaderine küsüyor ve iyice içine kapanıyor.

 

Tarımda milli bir politikamız yok. Neyimizde var ki..? Milli politikalarımız iktidarların kafalarına göre oluşuyor. Her iktidar değişikliğinde de politikaların tümü tepeden tırnağa değişiyor. Eskiden ciddi bir Devlet Planlama Teşkilatımız vardı. Burada onaylanmayan hiçbir proje, fikir ve politikanın hayata geçirilmesi mümkün değildi. Şimdi teşkilatın tabelası var, o iyi yetişmiş dünya çapında başarılı ve bilgili uzmanların yerlerinde yeller esiyor. Plan program kalmadığı için de her işimiz sarpa sarıyor.

 

Şu tohum işinde geldiğimiz rezalete, şu şeker işinde içine düştüğümüz ve milletin sağlığıyla oynadığımız açmaza bir bakın. Milli tohumlarımızın çoğu yok edildi. Sebze tohumumuzda yüzde 40 açığımız var. Dışardan getirttiğimiz genleriyle oynanmış hibrit tohumlar yüzünden halkın sağlığı bozuldu, memlekette kanser inanılmaz ölçülerde patladı. Bilgisiz, başarısız ve beceriksiz idarelerimizle, küçücük çocuklara bile bulaştırdık kanseri. Elimizdeki yetersiz tohumu bile dışarıya 12.76 dolardan satıyoruz, belki inanmayacaksınız ama aynı tohumu 105.2 dolardan geri alıyoruz. Buğdayda da öyle değil mi..? Bize yetmeyen buğdayı dışarıya ucuza ihraç edip pahalıya ithal ediyoruz. Bunlarla ilgilenecek, böylesine fahiş hatalara imkan ve izin vermeyecek kurumlarımız yok mu? Var, hem de içlerinde binlerce memur çalışıyor ama yaptıkları meydanda. Kime soracağız bunun hesabını?

 

Gelelim şeker işine… Devletin 30’a yakın şeker fabrikasının önemli bir kısmını elden çıkardık.bDiğerlerini de özelleştiriyoruz şimdi.bGüzelim pancarımızın ekimini de yasaklama noktasına yakın sınırladık. Meydanı da Amerika’nın meşhur nişasta bazlı şeker imal eden Cargill Şirketine bıraktık. Yanına da ortak olarak bizim Ülker’i verdik. Şimdi bunların ürettiği nişasta bazlı mısır şekeri tüm Türkiye’ye hakim oldu. Bunda sadece mevcut hükümetin değil, tüm geçmiş iktidarların da suçu var. Cargill ve ortağı Ülker tarafından üretilen bu şeker, karaciğeri yağlıyor, çoğumuzu kanser yapıyor. Tüm şekerlemelerde, çikolata ve gofretlerde, tatlılarda, keklerde, aklınıza gelen tüm şekerle mamûl imalatta kullanılıyor. Oysa Avrupa’nın çok ülkesinde, İskandinavya’da nişasta bazlı şeker üretmek yasak.

 

Sadece Cargill-Ülker ortaklığının şekeri değil, tüm tarım ürünlerinde kullanılan ilaçlar, yoğurdu dayanıklı tutsun diye eklenen katkı maddeleri, sera ürünleri filan da tetikliyor kanseri. Güya çiftçinin kullandığı ilaçlar reçeteyle satılacaktı. Bir kısmı satılıyor ama, diğerleri elde kalan ucuz ilaçları el altından temin edip kullanıyorlar. Tarım Bakanlığı konuya hakim mi, İl ve İlçe Tarım teşkilatları gerekli kontrolleri yapıyorlar mı? Buna gönül huzuruyla evet cevabını veremeyiz. Çünkü her şey halkın gözü önünde oluyor. Saklama gayretleri beyhude …

 

Hazır halkın temel gıdalarıyla ilgili konuyu açmışken, merdiven altı imalatlara da dokunmadan geçemeyeceğim. Yarım ekmek arası tavuk döner 3 liraya nasıl satılır bir söyler misiniz? 2 liraya bir avuç nohutlu pilav satanların para kazanması mümkün mü? Bazı sucuk, sosis ve salamların at ve eşek etinden yapıldığını bilmeyeniniz var mı? Lokanta ve fırınlar doğru dürüst denetleniyor mu? Belediye zabıtaları doğru dürüst çalışıyor mu? Vatandaşın yediğine içtiğine bakan ve sağlıksız gıda maddelerini iyi izlemesi gereken makamlar, vazifelerini yeterince yapabiliyorlar mı acaba?

 

Bütün bunların üzerinde enine boyuna düşünmek ve gerekli önlemleri mutlaka almak lazım.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık