• 13 March 2018, Tuesday 18:39
CanPulak

Can Pulak

Yine Okluk Yine Yokluk

Bu Okluk meselesi, kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeye devam ediyor.

Kimsenin Cumhurbaşkanının yazlık ihtiyacı konusunda sıkıntısı, üzüntüsü, problemi yok. Elbetteki bir ülkenin zirvesinde oturanların da dinlenmeye ihtiyaçları olacak. Ancak ihtiyacın şatafatlı, görkemli ve muhteşem olması gerekmez. Nihayetinde bir ailenin tatilini geçireceği bir yazlıktan bahsediyoruz.

Okluk’ta mütevazi bir evin yıkılarak yerine yapılan iddialı, gösterişli ve çok büyük binalarla, bunların yapımı için girişilen doğa katliamına haklı itirazlar var. Bu itirazların yapılması, hatta tepki gösterilmesi, yurttaşların doğal bir hakkıdır. Buna kızmak, Anayasa’nın verdiği bir hakkı kullanmayı engellemek doğru bir hareket değildir, ayrıca bunu yapan ve düşünenlere de bir şey kazandırmaz.

Bir tabiat harikası, tablo güzelliğindeki bir köyü düşününüz. Allah burayı özene bezene yaratmış ve biz insanların istifadesine sunmuş. Denizi bir başka güzel, ormanı bir başka güzel, çiftçilik yapan insanı bir başka güzel bu köyün. Ayrıca çam ve çiçek balında da, ülke üretim sıralamasının önünde gidiyor. Elma tadındaki domatesi ve süt mısırıyla da ünlü bu köyde, sebzenin her cinsi ve sofralarımızı süsleyen gıdaların çoğu doğal şekilde yetiştiriliyor. Gezen tavuğu da var köyün, gezip de yeşilliklerle beslenen ineği de, harika sütü ve yoğurdu da var. Tam Prof. Canan Karatay’ın önerdiği katkısız doğal gıda  cenneti …

Benim burada 40 yıl önce aldığım bir minik evim, bahçem, 200 civarında meyva ağacım ve tavuklarım var. Denize hayli uzak bir yerdeyim ama ormanın bağrındayım. Çevrem orman ve sebze yetiştiren tarlalarla çevrili. Vakit buldukça oraya gider, yazılarımı yazar, kitaplarımı okur, tam manasıyla kafayı dinlerim. İstedim ki, devletimizi yöneten büyüklerimiz de doğanın içinde yaşasın, dinlensin, çevre sorunlarına bilinçle yaklaşsın ve doğal güzelliklerimizi inançla korusun.

Devlette görev yaparken, Cumhurbaşkanımızın (Turgut Özal) bir yazlığı olmadığını, tatillerini otellerde geçirmek zorunda kaldığını görünce, aklıma köyümdeki Devlet İstatistik Enstitüsünün kullanılmayan bir arazisi ile içindeki mütevazi bekçi evi geldi. Burayı çok küçük rötüşlerle ve masraf yapmadan maksada uygun bir hale getirebileceğimizi gördüm. ABD Devlet Başkanlarının Camp Davit’teki tatillerini geçirdikleri resmi yazlık binası da, neredeyse aynı konumda ve aynı ölçülerdeydi. Yapacaksak böylesini yapmalıydık. Nitekim yaptık da… Bu konuda ödenek de yoktu, parasal kaynak da yoktu. Devlete masraf çıkarmadan bir bankanın reklam fonunun çok küçük bir katkısıyla evi restore ettik, bir tek ağacın bir tek dalına bile dokunmadık. Etrafını yeşil plastik telle çevirip, tarlasını çimledik. Bir de sandal ve küçük motorların yanaşacağı pratik ve basit bir iskele yaptık hepsi o ... Karşılığında da o bankanın bayrağını yıllarca direğe çektik.

İlk bakışta (bu kadarı da fazla mütevazilik. Koskoca Cumhurbaşkanının rahat edeceği ve konuklarını da ağırlayacağı bir ev düşünülebilirdi) denilebilir. Ama biz doğal ortamda bir ailenin yaşayabileceği, hem de halkla iç içe olabileceği bir köy evini hedefledik. Onun için ölçüyü büyütmedik. Ayrıca o küçücük evde dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreterini, Başbakanları, yabancı bakan ve diplomatları ağırladık. Hepsi çok sevdi ve beğendi o mütevazi köy evini. Hatta bazıları birkaç gün kalarak, resmi ziyaretlerini bile uzattılar.

Şimdi böyle bir evden, koskoca binalara, betondan yüksek duvarlara, çok sayıda personelin çalışacağı ofislere geçiyoruz. Hem de köyün çehresini değiştirerek, yollarını gereksiz yere çok büyüterek, içinde suyu olmayan kuru derenin etrafını duvarlayarak, karakol yapacağız diye koca tepeleri düzleyerek, işin en fecisi bütün bunları yapabilmek için on binlerce ağacı göz göre göre keserek … İtirazımız buna, itirazımız doğanın vahşice katledilmesine, itirazımız böyle bir tatil projesi için oluk gibi para akıtılmasına. Dünyanın en kıymetli binlerce sığla ağacı biçilerek odun edildi. On binlerce çam ağacı devrildi. Yazık günah değil mi bunlara? Cumhurbaşkanları gelir geçer ama o güzelim doğa bir daha geri gelir mi?

Geçenlerde bunu protesto etmek için, iki otobüse doluşan doğaseverler Karacasöğüt köyüne gitmeye karar veriyorlar. Orada ellerindeki basın  bildirisini gazetecilere açıklayacaklar ve itirazlarını kamuoyuyla paylaşacaklar. Aslında gereksiz bir eylem. Çünkü atı alan Üsküdar’ı geçmiş, doğa tahrip edilmiş, binalar bitirilmiş, bizim çevrecilerin aklı ancak başlarına geliyor. Ayrıca Olağanüstü Hal Yasası var, bırakın protestoyu parmağınızı sallasanız içerdesiniz. Okluk’ta yapılanları internete girenler kolayca görüyor ama fotoğraflarını kimse yayınlayamıyor. Televizyon ve gazeteler, başları belaya gireceği için basamıyorlar ki ... Böyle bir durumda ve ortamda protesto yapmaya kalkıştınız mı, yönetim elbette izin vermez. Nitekim vermemişler de …

Yolları kesmişler, otobüslerin gidişini engellemişler, içindekileri aşağı indirerek hüviyet tespitleri yapmışlar, fotoğraflamışlar, anlayacağınız fişlemişler hepsini. OHAL döneminde protestoya kalkışmak ne kadar yanlışsa, otobüsün içindekileri fişlemek de o kadar yanlış. Ama yapılan yanlışlara karşı çıkmak vatandaşın yasal hakkı ... Anayasa gereği protesto edebilir, fikrini söyleyebilir ama eylem yapamaz vatandaş. İdarecilerimiz bu gibi davranışlara daha sakin ve anlayışla yaklaşsalar hem olay çıkmaz, hem de vatandaş Anayasal hakkını rahatça kullanır.

Anlayacağınız, Okluk işine yokluk da karışmış. Devletin yok kararı … İtiraz yok, protesto yok, aleyhte konuşmak ve düşünmek de yok. Okluk ve yokluk işte …


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık