• 09 February 2022, Wednesday 7:54
MuhsinDURUCAN

Muhsin DURUCAN

İKİ ÖZGÜN SÖZCÜK: ŞAİR ve AŞK

 

“Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.”

                 Metin Altıok

Yazmadan önce okuma alışkanlığımı sürdürürüm. Neleri mi okurum? Belirteyim; gazete, kitap ve internet ortamı yazılar, denebilir. Bu zaman diliminde beğenime seslenen ya da empatik bulduğum kimi yazılar ve görüntüler, gözüme ve gönlüme yansır. Kimi zaman onları değerlendirerek okurlarımla paylaşmayı yeğlerim.

İşte onlardan birisi, Facebook arkadaşlarımdan, uğraştanım Hülya Şenkul’un okumalarım ortamında gördüğüm emek ürünü bir yazısı… Yazarın hoşgörüsüne sığınarak metni okurlarımla paylaşmak istedim. Dilerim ilgilenen gönüllere seslenir ve zevkle okunur!

           Şair ve Aşk

 

“Şaire yön veren duygusal zekâsıdır. Farklıdır hayata bakışı. Yaşamı acılı sever şair. Gördüğü, duyduğu ve hayal ettiği her şey yansır kalemine. Ama en çok aşkla beslenir.

 

Şairin yüreği acıkmışsa aşka, o yüreği doyurmak zorundadır. Zor beğenir çabuk tüketir. Her saniyesini hissederek, öylesine yoğun yaşar ki, başkalarının birkaç yılda yaşayamadığı heyecanı birkaç aya, hatta birkaç güne sığdırabilir.

 

Önceleri bu aşırılık hoşuna gider sevgilinin. Ayakları yerden kesilir. Şairin ilham kaynağı olmak gururunu okşar. Bu ayrıcalığın tadını çıkarmaya çalışır.

Ancak hiçbir şaire yetmez bu kadarı. Sevgilinin yüreğindeki çatlaklardan sızıp, derinlerine dalar. Şuur altını kurcalar, düşüncelerini mıncıklar, duygularını çimdikler.

 

Sevgilinin söylediklerini değil, sustuklarını duyar. Bir yandan kölesidir şair sevdiğinin, diğer yandan, efendisi. Bazen çok anlayışlı bir arkadaş, bazen hırçın bir çocuk oluverir.

 

Her şey yolunda giderse yazamaz, yazamazsa azalır şair. Azalırsa biter. Ama bir de tutarsa elektriği ve zekiyse konu mankeni, bir deli şelale olur, döküldükçe dökülür. Çarpa çarpa aşındırır sevgilinin ruhundaki sert kayalıkları.

 

Sevgili korkmaya başlar. Kendini savunmasız hisseder şairinin karşısında. İzmir marşıyla başlayan mutluluk, mehter marşıyla ilerleme yolundadır artık. Bu durum şairin yüreğini daha da kamçılar. Coşar, coştukca yazar, yazdıkça çoğalır, sevinci, öfkeyi, acıyı ustaca harmanlayıp, akıtır sözcüklere. Şairin istediği budur zaten.

Bu durum genellikle sevgiliyi yorar, sevgili yoruldukça korkar, korktukça kaçar, kaçtıkça yazdırır, yazdırdıkça azalır şairin yüreğinde.

 

Şair yazacağını yazmışsa, bitirmiştir zaten o aşkı. Yeniden acıkacağı güne kadar, geride kalan kırık dökük üç beş duyguyu çerez yapar kendine. Bir daha ki sefere, daha yoğun, daha güçlü, daha karmaşık bir gönle sızmayı düşleyerek.

 

Ayağı yere basan, istikrarlı, mantıklı ilişkiler ona göre değildir. Çünkü aşkı da acılı sever şair, didişmek ister sevdasıyla.

 

Şair, duygularını ayan beyan ortaya koyan, dengeli insanlarla dostluk kurar ama âşık olmaz. Tek düzelik sıkar onları. Bilindik olanın değil, bilinmeyenin peşine düşerler.

Duygudan yoksun yoksul yüreklere, hayatlarının hiç bir kademesinde yer vermezler. Zaman ayıracakları insan mutlaka donanımlı olmalıdır. Bir alır on verir şair.

 

Sunulanda değil, saklanandadır gözleri. Güneşli bir gökyüzünün birden bire yerini karanlık bulutlara bırakması gibi, şimşekler çakmalı, yağmurlar yağmalı, fırtınalar kopmalıdır yüreğinde. Ebemkuşağıyla ip atlamalı, mehtapla top oynamalıdır şair.

 

Sevdiği şey için harcadığı zaman, harcanmış zaman sayılmaz. Bazen de var sayar şair.

 

Yüreğinin yoksulluğundansa sevgilinin suskunluğu durumun farkına varır varmaz kabul eder yanılgısını ve başa döner.

 

Ama alamamışsa var olanı, kıyamaz yok saymaya. Sevgiliyi bir kumaş gibi kesip biçmiş, aşkı, heyecanı, kıskançlığı, acıyı, ayrılığı, hasreti dikmişse üzerine ve kumaş narinse, taşıyamamışsa bunca ağırlığı, tek tek sökmeye başlar diktiklerini. Sevgili tüm yılgınlığına rağmen kaybetmek istemez şairin aşkını. Bu yüzden şairin söktüğü yere dostluğu yamamaya çalışır. Ne kumaş tutar bu yamayı ne de şair hazmeder bu dostluğu. Evirip çevirir bir süre, ters yüz yapar, sonra katlayıp kor anılar sandığına. Arada Bir çıkarıp, silkeler ve toplar dökülenleri, yeni deneyimlerine katmak için.

 

Aşk ana yemekse, sevgili kaşıktır şair için. Bazen çay, bazen tatlı bazen de çorba kaşığı. Kaşık değişebilir, asıl olan bol baharatlı yemektir. Şair o yemekten tatmak istiyorsa tadar, doymak istiyorsa doyar. Ve hangi kaşığı nasıl kullanmak istiyorsa öyle kullanır. Ama ne olursa olsun kaşığı kırıp atmaz kendini acıtır, başkasını acıtmaz.

 

Tek derdi yazmaktır şairin, yazarken yaşar ama yazdığı her şeyi birebir günlük yaşamına taşımaz.

 

Şairler renkli kişiliklerdir. Bazen bir güzel bakışa, bazen bir çift tatlı söze onlarca şiir yazarlar da, ilham verenin haberi olmaz. Bazen beddualar döşenir bir kendini bilmeze de, kimse üstüne alınmaz.

 

Kısacası şair sıra dışıdır, sıradan insanlarla işi olmaz.”

 

*


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık