• 16 August 2016, Tuesday 1:28
GökhanGURBETOĞLU...

Gökhan GURBETOĞLU...

Anlamak

Gökhan GURBETOĞLU

İnsan, yaşamın içerisinde durup etrafına bakmaya bile üşenir. Oysa ki yaşam akarken bize öyle güzellikler, öyle gizli sevgiler sunar ki farkında bile olmayız çoğu zaman. Ancak bunların farkına, kaybedince varırız.

İnsanoğlu kaybetmeyi seviyor ve de kaybettiklerinin acısını yüreğinde taşımayı … SEVİYOR.

TOLSTOY’UN DEDİĞİ GİBİ; “Sevdiğin insanları kaybetmeye alıştığın zaman, hayatı önemsememeye başlıyorsun.” İşte o zaman da yaşamda herkesi değersiz kılmaya başlıyoruz. Baktığımız her şeyde bir değersizlik görüyor ve onu yaşamımıza sokmuyoruz. Soktuklarımızda da yanılınca, iyice içimize kapanıp yalnızlaştırıyoruz kendimizi.

Bu arada unuttuğumuz bir şey var, o da yaşamı oluşturan değerler sadece insanla sınırlı değil. Doğanın içimizi ısıtabilecek öyle incelikleri var ki; bir serçenin cıvıldaması; bir kedinin sana kendini sevdirmesi; rüzgarın bedenini okşaması; yağmurun seni ıslatması; karın lapa lapa üzerine yağması; güneşin içini ısıtması; bir ağacın gölgesinin serinliği; denizin balık kokması; bir çiçeğin tomurcuk vermesi vb.

Fakat insan öyle aceleci ki, öyle telaşla yaşıyor ki yaşamı, Gülten Akın’ın da dediği gibi;

“Ah kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya.”

Bunlar hep yürek gözüyle görülebilecek şeyler… Dünyaya yürek gözüyle bakabilmek… evet bakabilmek gerekiyor biraz da. Bu sevginin gerçek penceresidir. Sevgidir insanı yaşamda ayakta tutan şey. Oysa ki insan o kadar bencilleşmiştir ki, sadece kendini ve çevresindeki küçücük dünyasındaki insanları sevmekle yetinir. Oysa ki Anadolu tasavvufunun da dediği gibi, yaratandan ötürü yaratılanı sevmek… yaratılan sadece, insan değildir ki… tüm canlılar… insan tüm güzelliklere penceresini açmalı.

Sevgi sadece tanrıya… kadına… ana babaya… çocuğa… değil… tüm evrene yayılabilmelidir ki bir anlam kazansın. Sevgi sadece aşk ile sınırlı değildir. Çoğu insan akrabası olmayan karşı cinsten birisini sevmeye bile korkmaktadır… sevgi yüce bir kavramdır, tüm dünyada Adem ile Havva hikayesi anlatılır durur da bu hikayenin özüne inemez. Nedir o bildiğimiz hikaye; Adem Havva için ‘Yasak Meyveyi’ koparmıştır. Adem sevgisi için o elmayı koparıp Havva’ya vermiştir. Yani sevgisi için. Ve bu olay olmasaydı insan belki de halâ cennette olacaktı. Peki cennetten sürülen bu iki insana dünyada yaşamak zor gelmemiş midir? Bence gelmemiştir? Çünkü Adem sevdiğinin bir anlık bile olsa kendi özgür iradesi ile onu mutlu etmiştir. Bu mutluluk onların dünyada yaşama gücü olmuştur.

Belki de bunun en büyük destekçisi de dünyanın ilk destanı olan Gılgamış destanında anlatılan ve Nuh’un söylediği sözdür.

Sümerler’in kralığı ölümsüzlük otunu aramaktadır ve Nuh’un bu otun yerini bildiğini öğrenip onun cennetteki bilinmeyen yerini bulup yanına gider, Nuh ona çok güzel bir cevap verir; “Burada hapis yaşayacağıma, dünyada ölümlü olmayı tercih ederdim” der.

Kısacası yaşamasını bilirsek dünya bize yeter de artar bile. Yeter ki görmesini… bakmasını bilelim.

Yürek pencerelerimizi dışarı açmasını bilelim. “Ne olursan ol yine de gel” diyenler gibi, herkesi ve her şeyi sevgi ile kucaklamasını bilelim.

Toplumsal olarak da tam buna ihtiyacımız var gibi görünüyor.

Birbirimizi sevgiyle kucaklamak umuduyla.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık