• 11 April 2017, Tuesday 19:22
M.Cafer Mete

M. Cafer Mete

Altmış sekiz yıl sonra hatırlanan bir anı

Cafer METE / Emekli Halk Eğitimi Merkezi Müdürü

Yıl 1948, aylardan eylül on beş. Tek dersin sosyoloji sınavından çıktım. Arkadaşım İbrahim ile sınav soruları üzerinde konuşurken, Çağlar Öğretmen hiç yoktan yanımıza gelerek “ne işiniz var burada” diyerek ağır sözlerle bizleri azarladı. İkimiz de bu ağır sözler karşısında şok olduk. Çünkü beş yıl bu okulda hiç böyle ağır sözle karşılaşmamıştık. Öğretmene bir cevap vermeden ayrıldık amma çok öfkelendik.

Kendi aramızda öğretmenin niçin ve neden böyle davrandığını ve bize ağır gelen sözler söylediğini anlamaya çalıştık. Çünkü kendisine saygısızlık yapmamamıza rağmen böyle konuşması gücümüze gitmişti. Nedenini araştırdık, sonunda bu öğretmenin okulumuza kasten gönderildiğini ve bizleri kışkırtıp okuldan soğutmak, kendilerine karşı getirip isyan ettirmek ve hakkımızda disiplin suçu ile ceza almak, okuldan atılmak için tahrik yapıldığı kanısına vararak konuyu öğretmenle konuşmak için zemin aramaya karar verdik.

Çağlar Öğretmenin bilmediği bir şey vardı; o da bizim son sınıf olup okulda son günlerimiz olduğu idi. Netice itibarı ile sınavı biten ve mezun olanlar öğretmen olarak göreve başlamak üzere hemen okuldan ayrılıyorlardı.

Biz iki arkadaş, 18 Eylül günü öğretmenlerimize veda etmek üzere öğretmenler lokaline gittik. Bizlere beş yıl anne baba şefkati göstererek anne babalık yapan, ilim, bilim, zanaat, feyz veren değerli öğretmenlerimizin ellerini öptük. Onlar da bizim alınlarımızdan öperek kutlayıp hayatta başarılar dilediler.

Pedagoji öğretmeni ve eğitimbaşı Remzi Arifoğlu bizler ayrılırken; aldığımız bilgi, görgü, feyz, sevgi, saygı, mahareti hayat boyu uygulamamızı, kimseye ayrıcalık yapmamamızı, vatan, millet, cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri ışığında görev yapmamızı belirten bir konuşma yaparak uğurladı.

Biz veda ederken ikimiz de Çağlar Öğretmeni görmezden gelerek veda etmedik. Bu durum meslek dersleri öğretmenimiz Ziya beyin dikkatini çekmiş. Bize “dışarıda beni bekleyin” dedi, biz de bekledik. Ziya bey; “Çocuklar dikkatimi çekti, Çağlar beyi neden es geçtiniz, ona teşekkür etmediniz” dedi. Bizim de hocamıza cevabımız şu oldu; “Öğretmenim, layık olana her zaman sevgi ve saygımız sonsuzdur. Ancak Çağlar Öğretmen geçmiş dönemin bir bakanı, uzun süre bakanlığımızı yapmış, Köy Enstitülerini kurmuş, bizim için çok değerli olan Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’a ağır sözler söyleyerek saygısızlık ve terbiyesizlik yaptı. Bizi çok üzdü, onun için onu es geçtik. Ayrıca bizleri sizler yetiştirdiniz, annelik, babalık, ağabeylik, öğretmenlik yaptınız. Bugüne kadar bizim bir saygısızlığımızı gördünüz mü?” dediğimde o; “Hocanıza yine gideceksiniz, o daha bu okulun nasıl kurulduğunu, nasıl çalıştığını ve sizlerin ne zorluklarla okuduğunu bilmiyor. Onu utandırmak ve sizlerin ne kadar duygusal ve terbiyeli, idealist kişiler olduğunuzu gösterecek ve kendisine veda edeceksiniz” diyerek ensemize de bir tokat yiyerek ayrıldık.

Okuldan ayrılmadan bir gün önce, İbrahim’le beraber Çağlar hocanın yanına gittiğimizde üzgün olduğunu gördük. Kendisi bize; “Üzgünüm, sizi bize yanlış tanıtmışlar, sizlerle çalışmak, sizin de öğretmeniniz olmak isterdim. Amma siz öğretmen olmuş, yarının Türkiyesi’ni yaratmak, halkımıza okuma yazma öğretmek, cumhuriyet esasları ve Atatürk ilkelerini kavratmak, köylerimizi kalkındırmak ve uyandırmak için savaş vermeye gidiyorsunuz. Keşke benim de sizlere katkım olsaydı” dediği zaman hakikaten biz de yaptığımız hatadan dolayı mahcup olduk, veda ederek ayrıldık.

Tahmin ediyorum ki meslek dersi öğretmeni, Çağlar beyi uyarmış. Bizim ne şartlar altında okuduğumuzu, bozkırları yeşilliğe ve verimli hale çevirdiğimizi, vatan, millet, bayrak, Cumhuriyet ve Atatürk aşkımızı anlatmış olduğu kanısına vardık.

Sevgili okurlar; bu olayı yıllar sonra niçin anlatıyorsun, yazıyorsun diyeceksiniz. Haklısınız,  bundan 68 sene sonra bu anıyı nerden hatırladın diyeceksiniz.

Olay şu; Geçenlerde İbrahim’den bir telefon geldi. Bilmiyorum telefon numaramı nereden buldu. Yıllar sonra aklına geldi aradı. İbrahim Antalya’da ikamet ediyor. Birbirimizi unuttuğumuzu sanıyordum. Aklına gelmiş, Aksu Köy Enstitüsüne gitmiş. Tabii ki Köy Enstitüsü’nün yerinde yeller esiyor amma eserler ve anılar yerinde ve belleğimizde duruyor.

Arkadaşım İbrahim, okulda gezer ve hatıralarımız, çam sahası ile yaptığımız binaları ve diğer yerleri gezerken elinde bastonla gezen birini daha görüyor. Herhalde eski arkadaşlardandır diyerek yanına yaklaşıyor, konuşurken Çağlar Öğretmen olduğunu öğreniyor. İbrahim, Çağlar hocaya bu okula ait bir anınız var mı dediği zaman, Çağlar bey “Ben bu okula yeni gelmiştim. İki öğrenciye eski Bakan ve Genel Müdür hakkında yakışıksız söz söyledim ve onları kırdım. Ama onlar öğretmen olarak okuldan ayrılırken bana çok güzel bir ders verdiler, o hatırayı unutamıyorum” der. İbrahim; “Hocam o çocukları görsen hatırlar mısın” dediği zaman, “Onları çok kısa bir zaman gördüm, tanıyamam ama hiç unutamıyorum” der.

İbrahim; “Hocam, sizin bilmeyerek hakaret ettiğiniz öğrencilerin biri benim, diğeri de Muğlalı Cafer Mete idi” der. İbrahim ile uzun uzun sohbet ederler ve beni sorar. “Hocam, arkadaşımı o günden sonra bir daha göremedim” diye cevaplar. Hoca İbrahim’e; “Görürsen üzüntülerimi ilet, ama ben de arkadaşını görmek, sohbet edip kendimi affettirmek isterim” diye devam ederken şöyle söyler; “Veda ederken öğretmenler lokalinde beni es geçip refüze etmeniz ama arkasından bana gelerek vedalaşmanız, hoşça kalın öğretmenim demenizi hayatta hiç unutmadım, hayatta bir şamar yemiş gibi daima aklımda kalmıştır. Ben, Aksu Köy Enstitüsü’nde sizden sonra iki yıl öğretmenlik yaptım. Neymiş sizin çalışkanlığınız, üretkenliğiniz, araştırma ve soruşturmanız, bizzat yaparak öğrenmeniz, terbiyeniz, eğitiminiz, haksızlığa karşı demokratik tavrınız, hakikaten siz karanlık sokağı aydınlık sokak yapmış, Türk örf, adet ve ananelerini, yardımlaşmayı, arkadaşlığı yaşamış öğrenmiş gençlersiniz. Sizleri bize çok yanlış tanıtmışlar. Bu okullar kapandı ve kapanmasında bilmeyerek bizim de payımız oldu. Şahsen çok pişmanım ama son pişmanlık fayda etmiyor. Hakikaten Türkiye ve Türk ulusu, Köy Enstitülerinin kapanması ile çok şey kaybetti” demiş arkadaşıma.

Sevgili Öğretmenim, sizin bu sözleri yıllar sonra samimi olarak söylediğinize inanıyorum. Bu duruma sebep olanlar utansın.

Sağlık ve mutluluklar dilerim Çağlar Öğretmenim. (01.04.2017)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık