• 03 January 2017, Tuesday 19:50
M.Cafer Mete

M. Cafer Mete

Eğitim

Cafer METE / Emekli Halk Eğitimi Merkezi Müdürü

İnsanı insan yapan en büyük ve en önemli etken eğitimdir. Günümüzün yalın konuşmaları içinde sık sık geçen “adam” sözcüğüne İYİ NİTELİKLİ olarak anlam kazandıran da eğitimdir.

Cumhuriyetimizin 100. yılına azimli, kararlı, güçlü, dünya milletleri tarafından sayılan, güvenilen uygar bir Türkiye olarak, cemiyetlerde, uluslararasında yerimizi almayı sağlayacak kriterler vardır. Önce eğitim, sonra da bilinçli, araştırmacı, soruşturmacı ve uygulama ile yetişen, Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlı, hukukun üstünlüğüne inanmış bir gençliği, laik eğitimle yetiştirmeliyiz.

Bununla beraber, ekonomi açısından dışa bağımlılığı olmayan, üretken bir sanayi, ziraat ve turizm alanında yetişmiş elemanlara ihtiyacımız olduğu kesindir. Böyle bir gençlik yetiştirmek için eğitimin (Cumhuriyet ve Atatürk milliyetçiliği esas alınmalıdır) gençlerin yetişmesi konusunda, insan, vatan, millet, cumhuriyet, Atatürk sevgisi ile birlikte orman, hayvan, tabiat ve çevre sevgisi esas alınmalıdır.

Sözlerimi kimse üzerine alınmasın, yukarıda belirttiğim esaslar içerisinde gençliği yetiştirmek; donanımlı, liyakatlı, bağımsız, politikanın karışmadığı ve yarınından emin olan, geçim derdi düşünmeyen eğitimcilerle başarılabilir ve Cumhuriyetimizin 100. Yılı hedefini yakalayabiliriz.

Liyakatsız, başarısız, baskı altında, tam donanımı olmayan kişilerle asla bir yere varılmaz. İş ehline verilir, kişiye göre iş değil, işe göre kişi gerekir.

Bakıyorum 20 yıllık, tecrübeli, başarılı, halk tarafından ayaklı kütüphane olarak tanınan bir öğretmenin başına iki yıllık birisi müdür olarak atanmış. Karar sizin sevgili halkım.

Ülkemizde 14 yıldan bu yana din ağırlıklı bir eğitim uygulanıyor, her Sayın Bakan değişiminde yeni bir metot, yeni bir yönetmelik değişiyor, kişiye göre işler bulunuyor. Eğitim ve öğretimde devlette olduğu gibi devamlılık esastır.

Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine, laik eğitime sahip çıkmak gerekmektedir. Siyaset eğitimden elini çekmeli ve bir Milli Eğitim Politikası geliştirilmelidir. Bugün köy imamı okullarda din eğitimi vermektedir. İlk, orta ve lisede bizler de din dersi okuduk, ilkokulda sınıf öğretmenimiz orta ve lisede İlahiyat Fakültesi mezunu ve öğretmenlik formasyonu almış öğretmenlerde okuduk. Hiçbir zaman cemaat, tarikat diye bir konu okunmadı. (Cemaatlerin yaptığını 15 Temmuz’da gördük.)

Görevi ehline verelim, bu bizden diye adam kayırmayalım. Sayın Prof. Mesut Hoca’nın dediği gibi (EKMEĞİ EKMEKÇİYE VER, BİR EKMEK DE ÜSTÜNE VER) sözüne göre liyakat öncelikli olup, iş ehline verilmelidir.

Eğitim konusunda Amerikalı eğitimci F. Kırbaynin, “Türkiye’de Köy Enstitüleri” adlı kitabında diyor ki: Türkiye’de eğitim sorunlarının çözümü olarak Köy Enstitülerini düşünün: “Yabancı düşünüre ve eğitimciye ihtiyaç yoktur.” Ve ilave ediyor: “Siz kalkınmanın ve eğitimin yolunu bulmuşsunuz. Doğuda tan ağarmış, sakın ola ki, bu uygulamalı araştırmacı ve yaparak öğrenme, laik, cumhuriyet eğitimini bırakmayınız.”

Amma, biz ne yaptık, Ağaların, şıhların, gericilerin, politikacıyla yaptığı işbirliği sonucu oy ve rant uğruna feda ettik, yazık ettik bu okullara, şimdi kim uyguluyor bu sistemi: Amerika!

Eğitimin bir bütün ve devamlılık getirdiğini ifade etmiş idim. Amma, bakıyorsunuz dün karar verilmiş. araştırmasının olması, eğitimcilere sorulması gerekirken, bugün uygulamaya konulmuş.

Bir proje hazırlanır, komisyonlardan, Talim Terbiye’den, Milli Eğitim Şurası’ndan geçer bir süre uygulamalı olarak uygulanır, şayet Türk Milli Eğitim politikasına, vatan, millet, öğrenci lehine, Cumhuriyet esaslarına göre proje uygun ise program ve metot olarak uygulanır.

Bakınız: 1935 yılında İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç, bir proje hazırladı. Proje, il ve ilçelerde tartışıldı, her ilden bir rapor Bakanlığa ulaştırıldı, bu raporlar değerlendirilip üniversite eğitimcilerinin de görüşü alınarak, ‘Köy Muallim Mektepleri’ adı ile beş ilimizde deneme okulları açıldı.

Uygulamanın sonucu, fevkalade başarılı idi. Bu proje Bakan tarafından, Başbakana, Cumhurbaşkanına arz edildi, uygun görülerek Bakanlar Kurulu kararı olarak proje taslağı kanunlaşmak üzere TBMM’ye sunuldu. Yasa taslağı Meclis tarafından uygun görülerek 3803 Sayılı Köy Enstitüleri yasada kabul edildi ve ülkemizin 21 yerleşim merkezinde bu okullar açıldı. Bu okullar; ‘bugün karar verdim, yarın açtım’ olmadı.

Okulların açıldığı yerlere coğrafi olarak dikkat edersek, coğrafi bölgelerin durumları nazari dikkate alınarak tespit edilmiştir. Bir merkeze yığılmamış, ülkemizin dört bir yerine dağıtılmıştır.

Sevgili halkım, ‘öfke ile kalkan zararla oturur’ diye bir atasözümüz vardır. Acele olarak aldığımız uygulanamayacak kararlar, eğitim ve öğretimi çıkmaza sokar. Misal mi dersiniz; işte 4+4+4 projesi! (PISA sonuçlarıyla ilgili olarak önümüzdeki günlerde görüş ve düşüncelerimi belirten yazımı bu sütunlarda okuyabilirsiniz.)

Eğitim, ciddi emek ve uğraşı ister. Ezbere eğitim her zaman unutulmaya mahkûmdur. Öğrenci, bizzat araştıracak, kaynak bulacak, deneyimini yapacak, eğer hazır bilgileri bilgisayardan yazar ezberlerim derse, ki bugün bu yapılmaktadır, işte PISA da olduğu gibi afallayıp kalır. Öğrenci şayet sınıfta, arazide o konuyu bizzat araştırır ve deneyimini yapar ve uygularsa unutmaz. Oksijen nasıl elde edilir, Pisagor teoremi nasıl çözülür, çeşitli deneyler laboratuvarlarda işlenir, dersler atölyelerde işlenir ve deneyleri yapılırsa önem kazanır, yoksa ezbere olan bilgiler unutulur ve PISAörneği sonuç çıkar.

Öyle ise, yeni bir Türkiye yaratmak, eğitim ve öğretimde çocuklarımızı daha bilgili bir hale getirip, teknolojide, sanayide, ziraatta, turizmde ilerlemek, ekonomiye katkı sağlamak, kalkındırmak, dünya milletleri içinde saygı görmek ve onlara avuç açmamak istiyorsak, ki bütün amacımız budur, gelecek nesiller Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine sahip çıkacak laik eğitimle yetiştirilmelidir.

Yukarıda belirttiğim gibi, siyasetin eğitimden elini ayağını çekmeli ve bir zamanlar,  HALK ÜNİVERSİTESİ gibi görev yapan KÖY ENSTİTÜLERİ sistemine dönülmelidir.

Köy Enstitülerinde Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Yetenek Dersleri, Spor, Sağlık Bilgisi, Motor, Makine, Kooperatifçilik, Ziraat, Fotoğrafçılık, Bağ, Sera, Süt, Konserve, Tavuk, Hayvancılık, Balıkçılık, İpek Böceği, Yapıcılık, Demircilik, Marangozluk, Halı ve Kilim Dokumacılığı, Dikiş Nakış, Ev İdaresi, Yemek ve Ekmek Pişirme gibi el sanatları, uygulamalı olarak köy şartlarında öğrencilere öğretiliyordu.

Hayatta bir insan ne yapıyorsa, Köy Enstitülerinde de öğrenci kazma küreği alıyor tarlayı, bağı, bahçeyi kirizma ediyor ve belliyordu. Fırında ekmek pişiriyor, laboratuvarda deney yapıyor, çeşitli aletleri kullanmasını öğreniyor, tabiatın ve eski eserlerin değerini biliyordu.

Sevgili yetkililer, Köy Enstitülerinde öğrenci komple yetişiyordu. Onlarda, ‘yapamam’ diye bir şey yoktu.

Hayat adamı oluyorlardı. Öğretmen; köyünde gençlere öğrendiklerini öğretiyor, onları sosyal ve kültürel yönden eğitiyor, karasabanın demirine su veriyor çelikliyor, hem yapıyor hem de halka öğretiyordu.

Bu okullarda bilgi meşalesi yanıyordu. Okul kitaplığı bir hazine idi. Öğrenci, yılda 20’den fazla kitap okuyordu. Bu okulda yanan meşale halkı aydınlatıyordu. Aydınlanan yerde vatan, millet, Cumhuriyet, Atatürk sevgisi, ana baba sevgisi pekişiyor, birlik ve beraberlikten kuvvet doğuyordu. Daha ilerisi halka, devletine, hükümetine, güven, sevgi ve köy sevgisi veriliyordu öğrencilere.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık