• 19 January 2018, Friday 18:55
M.Cafer Mete

M. Cafer Mete

‘Bir Yastıkta Bir Ömür’ Projesi ve Türk Kadını …

Cafer METE / Emekli Halk Eğitimi Merkezi Müdürü

Hatırlanmak, Türk aile yapısına ve Türk kadınına değer vermek güzel bir duygu. Aile yapısını kuvvetlendirmek ve kadına verilen önemi ortaya çıkarmak, kadını ikinci sınıf vatandaş değil, eşit şartlarla bir aile hayatını idame ettiren; evde, tarlada, ticarette, sanayide, ilim ve bilimde insan haklarına önem veren Milas Belediyesi Başkanlığı’nın ‘Bir Yastıkta Bir Ömür Projesi’ uygulaması ile bu proje kadına ve aile hayatına verilen önem yönünden takdire şayandır.

Atalarımız ne güzel söylemişler: Yuvayı dişi kuş yapar, kadın evin mimarıdır, ailenin bir ferdidir, kadın sanatkardır, kadın yuva yapan dişi kuştur, kadın daha önemlisi köle değil bir annedir, kadın erkek eşittir…

Ama biz bu eşitliği anlayamadık. Kendimize göre yorumladık. Kadını anlamadık. Günlük yaşamımızda, yazılı ve görsel medyada görüyor ve okuyoruz. Kadın dövülmüş, taciz edilmiş, cemiyetin içinden zorla kaçırılmış, tecavüz edilmiş, bıçaklanıyor, seks kölesi olarak kullanılıyor. Bir hayvana bile reva görülmeyen muamele kadına yapılıyor.

Hatta, “kadının günde üç öğün dövülmesi caizdir” diyen canavar ve yobazlar var. Ben bunları kınıyorum. Kadınlarımız bu gibi muameleye layık değildir diyor ve kadınlarımız bu gibi muameleye tepki göstermelidir.

Vatanına, milletine, ana-babaya, erkeğine, çocuğuna ve ailesine, vatanın ve milletin selameti için canını-malını seve seve veren bir ANA’dır.

Bakınız Cumhuriyetin kurucusu, devletimizin banisi, ebedi şefimiz Atatürk, “Türk kadını anlayışlı ve kavrayışlıdır” diyerek, kadın hakkındaki görüşlerini belirtiyor. Sonra şöyle devam ediyor:

“Ayşe Hatun, diğer adıyla Tayyibe Hatun’u bilir misiniz? Onun yaptığını hiçbir ülke kadınının yapabileceğini tahmin etmiyorum.”

Ayşe Hatun, bozuk ve tehlikeli yollardan, sekiz aylık kızı kucağında, omzunda mermi, cepheye cephane götürüyor. Sekiz aylık yavru dinler mi düşmanı, dinler mi savaşı? Başlıyor ağlamaya… Ayşe Hatun’un tek derdi çok kısıtlı olan cephaneyi düşmana fark ettirmeden cepheye taşımaktır.

Sekiz aylık yavrusunun sesinin düşmana ulaşmasını engellemek için çocuğu göğsüne bastırır. Kör olası düşman çok yavaş ilerler. Düşman bölgeyi terk ettikten sonra kızını eline aldığı zaman sekiz aylık kızının yaşamadığını görür. Çocuk boğulmuş ve ölmüştür. Göğsünde taşıdığı bayrağı üstüne örter ve çocuğuna, ‘Sen yüzlerce yıl sonra doğacak Türk çocukları için şehit oldun. Bu benim için de, senin için de bir şereftir. Yeter ki vatan sağolsun’ der.

Kurtuluş Savaşı’nda 80 yaşında bir nine… Yorgan, battaniye, halı, kilim ne varsa hepsini cephanenin üstüne örtmüş, kendisi pazen elbisesiyle…

Bir subay; ‘Nine kar yağıyor, hava çok soğuk. Şu yorganı sırtına al’ dediği zaman nine; ‘Dokunma ona. O milletin malıdır. Nem kapmasın. Ben ölürüm ama onunla binler doğacak. Ben soğuğu hiç duymuyorum amma düşman topraklarıma girdiğinden bu yana hep içim yanıyor oğul’ der.

Biz bugün o kadınların torunları olan kadınlarımıza yapmadığımızı bırakmadık. Bu reva mıdır Türk kadınına?

Kadına kalkan elin, vatan için ölen sekiz aylık İstiklal Savaşı şehit kızımıza kalktığını biliyor musunuz? Türk kadınının kalbinin, çocuğundan önce vatan için çarptığını, bu da kadının fedakarlığını göstermektedir.

Mustafa Kemal Atatürk, “İstiklal Savaşı’nda korkmayan, yılmayan kadınlarımız; Binbaşı Ayşe Altıntaş, Üsteğmen Emine Vardarlı ile Fatma Şimşek, Müfreze Komutanı Kara Fatma, Halide Onbaşılar unutulur mu” demiştir.

Atatürk, kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı’ndaki cepheden cepheye koşmalarından, cephane taşımalarından büyük memnuniyet duymuş ve gururlanmıştır.

Atatürk, Türk kadını için ne diyor?

“Türk kadını, Osmanlı İmparatorluğu zamanında özgürlüğünü kaybetmiş ama Kurtuluş Savaşı’nda bağımsızlığını yeniden kazanmıştır” der ve yaveri İzzettin Çalışlar’ı yanına çağırarak, eline bir not verir. Notta aynen şunlar yazmaktadır:

“Savaştan sonra ilk işimiz Türk kadınına serbestliğini vermek, onu erkeğinin yanında eşit haklara sahip kılmak olacaktır.”

Atalarımız ne güzel söylemişler; ‘Cennetin anahtarı anaların ayağının altındadır’ diye… Bir yerimiz incinse, ayağımız taşa takılsa ‘of anam’ demez miyiz? Canavar, yobazlar, kadına el kaldıran kişiler Tanrı yanında iflah olmaz, o eller kırılır.

Kadına yönelik taciz, tecavüz, dayak, tehdit ve ölüm gibi vakaların oluşmasında en büyük etken, ‘eğitimsizlik ve ekonomik’ koşullardır. Bugünün gençleri kindar ve dindar olarak yetişip, ‘kadının yeri evidir, görevi ise kocasına itaattir, çocuğuna bakmaktır, kadın başı açık sokakta gezemez, sokağa çıkmaz’ denmektedir.

Halbuki Laik eğitimde kadın-erkek eşittir. Bu unutuldu. Yıllarca ulusal ve yerel medyada kadın hakları için yazılar yazıldı ama hepsi lafta kaldı.

Bizleri hatırlayıp, hayatımızı ve aile yaşamımızı, mutluluğumuzu, saadetin ve uyumun nasıl sağlandığını, kavgasız, nizasız 60 yılın üzerine taşıyan bizleri hatırlayıp; proje ile görüntülemeniz, röportajla, ses kaydına almanız, gelecek kuşaklara ışık tutmanız, aile ve işbirliği eşitliği ve bu eşitliğin nasıl başarıldığının iyi anlaşılacağını gösteren, her başarının sabırla yürütüldüğü, hoşgörünün temelini yansıtan ‘Bir Yastıkta Bir Ömür’ projesini hazırlayan, uygulayan Milas Belediye Başkanı ve ekibine sonsuz teşekkür ederiz.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık