• 16 November 2019, Saturday 8:03
M.Cafer Mete

M. Cafer Mete

NE OLUYOR BİZE?

Aziz milletim, bize neler oluyor? Çalışmayı, üretmeyi bıraktık, üretici bir millet iken tüketici bir millet olduk. Bununla kalsak iyi ya, çok sinirli, asabi, kavgacı, birbirini döven, söven, öldüren, iftira atan, yalan söyleyen, insanları bi hakkın yere suçlayan, hırsızlık yapan, komşu ve millet malına ihanet eden, kadına, kıza sarkıntılık, tecavüz eden, haram-helâl nedir umurunda olmayan, tembel, kol üstünden geçinmek isteyen bir millet olduk.
Hepimiz biliyoruz ki hayatta kalmak, yaşamak, dünya nimetlerinden yararlanmak, evlatlarımızın geleceğini düşünmek, yarınını hazırlamak, bir sanat sahibi yapmak, kimseye muhtaç olmadan geçimini sağlamak, kendi başına iş yapabilme, karar verebilme yetenek ve güvenlerini geliştirmek, topluma zararlı değil, yararlı, çalışan, üreten, karşılıklı güven ve itimat içinde yaşayan, yurdunu, ulusunu seven bir toplum yaratmak her ana ve babanın görevi olduğu gibi, bizleri idare eden devletimizin de görevidir.
Peki bu gün ne olduk sevgili halkım?.. Bu gün üretmeyen, tüketen, hazırdan, havadan bedava yaşamak istiyoruz. Bakınız her yazımda belirttiğim gibi 1954 yılında dünyaya buğday ihraç eden ilk dört ülkeden biri iken bu gün ithal eden birinci ülkeyiz. Neden? Çünkü tarım ülkesi olan bir ülke olmamıza ragmen, tarlamızı sürmüyor, ekmiyor ve üretmiyoruz.
Keza pamuk ihraç ederken bu gün pamuğu Yunanistan ve Mısır’dan ithal ediyoruz. Tarlamızı sürüp, ekip biçmediğimiz için samanı da ithal ediyoruz.
Halbuki dünyanın cennet köşelerinden biriyiz; toprağımız verimli, iklimi müsait, ürün bol amma, bizler tembel miyiz bilmiyorum. Bakınız şu güzel Milas Ovası’na, eskiden yemyeşil iken bu gün kıraç halinde. Neden bu hale geldi?
Keza her evde iki veya üç süt ineği varken, bu gün bunlar ne oldu? Bir çift öküzümüz vardı. Bu da yok oldu, tarlamızı sürüyor, ekip biçiyorduk. Şimdi eti, hububatı, meyve ve sebzeyi, calıhayvanı, hatta samanı ithal ediyoruz. Neden?
Hatırlarım, Bodrum’dan İstanbul’a her hafta motorlarla mandalin sevk edilir, satılır ve bedeli  çiftçiye gönderilirdi. Maalesef bunu da bitirdik. Yine, Milas Tariş depolarının yanından geçmek mümkün değildi. Traktör yüklü beyaz altından. Peki bu gün depoların önü bomboş, neden? Bu gibi misalleri çoğaltmak mümkün. Sevgili halkım, sevgili yetkililer: Bu konular üzerinde şapkamızı çıkarıp önümüze koyalım, yukarda belirttiğim konuları düşünelim. İşsizliği, halktaki üretici değil tüketici fikrini, şer’I değil iyiliği düşünmesini, zorbalığı nasıl izah edeceğimizi düşünelim.
Halkımızı eskisi gibi üretken bir hale nasıl getirebiliriz, gençlerimizi ülkemizin kalkınması, dünyada söz sahibi olması yönünden neler yapabiliriz düşüncesine hazırlamamız gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.
Okullarımızda kuru hububat nasıl üretilir, nasıl fidan yetiştirilir, meyve-sebze üretiliri, bizzat yaparak öğretelim. İş fikrini, iş eğitimini öne çıkaralım. Öğrenci yalanın, dolanın, kötülüğün, arkadaş ve dost malının tahribini değil, korumasını öğrensin. Emek versin ki, yaptığı çalışmanın değerini bilsin..
Öğrenci çağı yakalamak değil, çağı geçmek için uğraş versin. Bunun için öğrenciyi ezberci bir sistemle değiş, araştırma, soruşturma, ve bizzat yaparak öğrenmeye sevk etmeliyiz.
Güzel ülkemin güzel insanları, gençler, ihtiyar delikanlılar, kadın erkek, gelin el ele verelim, tüketen değil üreten bir ülke olma yönünde çalışalım.
Birbirimizin hak ve hukukuna saygımız kalmamış. Nasıl kandırırız, zarara uğratırız, rezil-rüsva ederiz merakındayız. Arkadaşımızın veya başkalarının malını mülkünü çalmak, gasp etmek dinimizde var mı? Senin canın nasıl rahat ediyor, vijdanın hiç sızlamıyor mu?
Hani bizim ülkü, dil, din, tarih birliklerimiz ne oldu, unutuldu mu? Öyle ise okullarımıza bu birliğimizi ifade eden umdeleri tekrar getirelim. Cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda gençlik eğitilmeli ve yetiştirilmeli, gençlerimizi sanat alanına kaydırmamız gerektiğine inanıyorum. 
Sevgili gençler, bir meslek sahibi olunan politikacılık, ülke kalkınması, birlik beraberlik, kardeşlik esastır. Halkımızı ayrıştırıcı, küstürücü, nefret edici fanatik bir politikacı değil, yapıcı, kardeşlik ve arkadaşlık, dostluk politikası izleyin. Ayrım yapmayın, politikayı sandıkta yapın.
Sevgili halkım, son olarak bir olaydan bahsedip yazımı sonlandıracağım.
Köy Enstitülerinde çevre ilişkileri çok önemli idi. Milli Eğitim Bakanı Yücel, bir gün ansızın Çifteler Köy Enstitüsü’ne gider. İki gece kalır, kurumun yer yerini dolaşır, inceler, iş yerlerini, eğitmen kursunu denetler, sonra çevre köylerini görmek ister.
Enstitü Müdürü Rauf İnan, Bakan’a Arapören köyünü ve dostu İbrahim Dede’yi anlatır ve ilave eder: Bu köyün hiç yardım almadan iki katlı okul yaptığını belirterek, Bakan’ın oraya giderek bu başarıyı görmesini ve köylüleri kutlamasını arzu etmektedir. 
Bakan, Rauf İnan’ı da yanına alarak Arapören Köyü’ne gider. Köyün gençleri okulun yanında atlar, öküzlerle dövenlerle Harman sürüyorlardı. Köye bir siyah araba geldiğini ve bu arabanın okul bahçesine girdiğini gördüler. Bütün köylü merakla okula toplanmışlardı.
Bakan, yapılan okulu gezdi ve içtenlikle teşekkür etti ve köylüyü kutladı. Köy Muhtarı bir kentli gibi giyinmiş Bakan’a hitaben, “Biz orta okul istiyoruz” dedi ve ilaveten “bu okulu da o yüzden yaptık” dedi. Bakan’ın canı sıkıldı, sustu. Çünkü köylere klasik ortaokulu sokmayacaktı. Köyler için bölge okulları vardı. Rauf İnan’a dönerek, “Hani sesin dostun İbrahim Dede” dedi. Kırçıl sakallı, elindeki değnekle çıktı geldi dede..
-    Hoşgeldin Hasan Ali, ver şu elini öpeyim, dedi saygı ile..
-    Hoş bulduk, nereden biliyorsun benim Hasan Ali olduğumu, dedi Bakan,
-    Ben seni Enstitüden, fotoğraflarından tanırım. Neler yaptığını da bilirim, dedi.
O sırada Yücel’le dede öyle bir sarıldılar ki, sanki devlet-köylü kucaklaşıyordu. 
Bakan, İbrahim Dede’ye “Muhtar buraya ortaokul yapmamı istiyor” dedi.
Dede, “onun aklı fikri boynundaki kıravatta” dedi ve ilave etti: “Muhtarın dediğini yaparsan, şu harman yerinde çalışan, harman kaldıran, çift süren gençlere, bu gün yaptıkları işi yaptırabilir misin? Yapacaksan Enstitüye benzer bir okul aç.”
Sevgili halkım, İbrahim Dede haklı. Ülkemiz tarım ülkesi; kalkınmayı sağlamak, gençlere iş sahası açmak için tarım, sanayi ve turizm sektörlerine yönelmemiz ve bu sektörlere ara elemanı yetiştirmek için klasik okullar yerine, teknik okullara yönelip, çalışmalarımızı bu yönde yapmalıyız.
 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık