• 12 March 2018, Monday 19:05
Av.Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Cehalet Dönemi

düşünen ayna ... / Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ

Bir gün kapı çaldı. Kısa boylu, çelimsiz, esmer bir çocuk elinde evraklarla avukat aradığını söyledi. “Benim” dedim. “Abla ben ceza almışım itiraz etmek istiyorum” dedi.

“Gel bakalım” dedim. Elindeki evrağın bir gerekçeli karar ve temyiz süresinin bitimine 1 gün kalmış olduğunu gördüm. Bir ton sanık, bir ton müşteki var. Kallavi bir dilekçe yazılması gerekli. “Sana vekaletname çıkarayım abla sen takip et” dedi. Fakat bu dilekçe yazma işinin maddi bir karşılığı var. “5 lira” dedim. “Hiç param yok” dedi. “Kendin yaz” dedim. “Ben anlamam ki” dedi. Baktım olmuyor anlayacağı dilden kısa bir hukuk bilgisi verip yollamak zorunda kaldım.

2 gün sonra tekrar kapı çaldı. Açtım yine bu çocuk. “Abla” dedi “ben dilekçe yazdırdım 1 liraya ama bir şey soracağım, çok merak ettim, sen 5 lira istedin, ben 1 liraya yazdırdım, bana 2 günde dilekçemi yazdı verdi, seninle bu dilekçeci arasındaki fark ne?”

“Dilekçene bakayım” dedim. Bir paragraf ya var ya yok. İçler acısı olan ama sürpriz olmayan şey ise “tarih”. Süre geçtikten sonra sunulan bir temyiz dilekçesiyle karşı karşıyayız. Aradaki farkı uzun uzun anlatmaya hem zamanım hem de gerek olmadığından sadece elimle tarihi gösterdim, anladı.

 

Bir gün kapı çaldı. Uzun boylu, iri yarı, orta yaşlı bir adam telaşlı bir şekilde, avukat aradığını söyledi. “Benim” dedim. “Patron beni işten çıkardı, maaşımı ödemedi, dava açmak istiyorum” dedi.

Dava açtık. 1 lira istedik. Bilirkişi incelemesiyle 3 liraya karar verildi. Karardan sonra adam aradı. “Bir arkadaşım da işinden istifa etmiş, 10 lira almış, ben karara itiraz ediyorum” dedi. Anlayacağı dilden kısa bir hukuk bilgisi vermeme rağmen idrak yollarında büyük tıkışıklıklar olan adam ikna olmadı. “Bana yeğenim 30 lira iste demişti zaten” dedi. “Yeğenin ne iş yapıyor” dedim. “Garson” dedi.

 

Bir gün kapı çaldı. Gençten, beyaz tenli, zayıf bir kadın, gözleri yaşlı bir şekilde avukat aradığını söyledi. “Benim” dedim. “Eşimden boşanmak istiyorum, teyzem asliye mahkemesinde dilekçe yazdır, boşasınlar seni dedi” dedi.

Anlayacağı dilden hukuk bilgisi verdim. Öğrenmem gereken bilgileri aldım. Çocuk var mı, nerde oturuyorsunuz, kaç yıllık evlisiniz… Ama sormadığım ve sormanın aklıma gelmediği bir soruya bir cevap aldım. Kadının resmi nikahı yoktu. İmam nikahının medeni hukukla bağdaşmayacağını anlatmaya başlayacağım sırada kadının muazzam inadıyla uğraşmaya başladığımı fark ettim. “Ben evliyim, ne demek mahkemeler seni boşayamaz” nidaları arasında ayağa kalkıp kadını yolcu ettim.  

 

Bu cehalet nasıl bir hastalıktır? Ölmeyen ve giderek çoğalan hücreleriyle beyninizi kemiriyor. Aklımıza kazınan ”cahiller”le başlayıp “cahiller” diye biten cümleleriyle İlber Ortaylı’ya hak vermemenin mümkün olmadığı cahillik konusunda yokuş aşağı hızla salınım devam ediyor. Hiçbir ilacın tesir edemeyeceği son raddesine gelmiş hastalıkla çok üzgünüm ama günleriniz sayılı.

Kimse bana kadın cinayetlerinden, çocuk eziyetlerinden, işçi ölümlerinden ve bunların kamu spotlarıyla önlenebileceğinden bahsedemez.

Başka bir yolu olmalı, başka tedaviler denenmeli çünkü toplum artık olağan tedavilere cevap vermiyor.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık