• 06 March 2017, Monday 18:27
Av.Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Pardon, saatiniz var mı?

Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ

Zamanın çok olmasını istiyor herkes. ‘Biraz daha zamanım olsaydı’ şeklindeki sıkışma ifadesi, ‘daha çok zamanım var’ şeklindeki rahatlık ifadesinin, üşengeçler için yazılmış, zamanı yanlış kullanma öyküsünün sonucu oluyor bu durumda. Ne demişler; zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, en çok, zamanın kısalığından şikayet ederler. Odaklanma gerektiren çalışmalarda sürekli saatle bakışmakla, akrebi yelkovanı şuursuzca takip etmekle semere elde edeni de daha görmedim. Semere bir çeşit verim. Elde edilmediğinde verimsiz zaman geçirilmiş olduğu dank ediyor ister istemez.  

Tarih, yazının bulunmasından itibaren başlıyor. Peki zaman nerede, ne zaman başlıyor ve bitiyor? Bunu biraz astronomik olgular, teoremler karmaşıklaştırıyor. Bu kadar derinlere dalmaya hiç gerek yok. Herkes için zaman, doğumunda başlıyor. Tarihimiz de öyle. Bir kişi aynı anda birden fazla yerde olamayacağı gibi ömrü hayatında da yapacağı şeyler de belirli olmuş oluyor. Zamandan yakınıp sınırlı olan melekelerimizi daha da arttırmaya çalışmak boşa zaman harcamak gibi geliyor bana. Mevcut olanları arttırmak daha kârlı görünüyor. Mesela ben asla bir mimar olamayacağım ya da doktor. Bu gibi şeylerde belki hobi edinebilirim ya da seyirci olabilirim ama profesyonelleşemem. (“Vampir” değilim ki binlerce yıl yaşayayım.) Yıkanılmıyor işte aynı nehirde. Kanırtmanın alemi yok. Üzerinden akan sular, şimdi yeni sular.

Zaten zamanı iyi kullanma yöntemlerinden biri de planlı yaşamak değil midir? Zaman harcanmaz, elle tutulmaz, gözle görülmez. Geçip giderken arkasından bakılan ‘zaman’ nasıl oluyor da gelişinde önünde durulamıyor, nasıl oluyor da onu kazanmak veya kaybetmek mümkün oluyor? Paralel evrenler arası yolculuklar yaparken ana yollardan değil de patikalar kullanılarak ilerlenmiyor ki. Kısa yolları yok ki hayatımızın masaüstüne atayabileceğimiz. Bir bakmışsın saat 12 olmuş, bir bakmışsın saat 6 olmuş. Neticede ortaya karışık bir saat, dakika, saniye salatası çıkıyor. Diyorum ki, bu denli karışık bir salatada boş zaman aramak niye?

Bozuk saat bile günde 2 defa doğruyu gösterir diyorlar ya, hep kafamı kurcalayan bir sözdür bu. Evet gösterir ancak duruyorsa. Zaten çalışan bir saat neden bozuk olsun ki. Durup durup çalışıyorsa belki bi yere kadar çalışıyor olduğunu söyleyebiliriz. Tam bir paradigma.

Kumaşın, ayakkabının ya da peynirin kalitelisi gibi değil zamanın kalitelisi. ‘Geçmiş zaman olur ki’ yazılarından ders çıkarma çağları geçmişte kaldı. Hızlı yaşanan zamanlar hissiyat yönünden eksik kalsa da arada bir durup ‘zamanın neresindeyim’ diye sormanın zamanı gelmedi mi? Hem bu soru sürekli sorulduğunda, ne zamanın gerisinde kalınır, ne de uymaya çalışmak için fuzuli enerji sarfiyatı yapılır. Zaman kocaman bir pasta; istenirse dilimlenir dilimlenir yenir, istenirse ikram edilir. ‘Zamanın kaybolduğunu bilenler en çok üzüntü duyanlardır’ sözü, bahsettiğim bu eksik hissiyat meselesi tam olarak. Geçmiş veya gelecek yoktur, sonsuz bir şimdi vardır; ‘bugün’ bile dememiş diyen, ‘şimdi’ demiş. Bir nevi ‘ileri marş’ ama aynı zamanda ‘sağ baştan say’ yöntemi. Asla 2 ileri 1 geri değil.

Keşkeler var ama yıkıma uğratmayacak sayılarda.

*                      *                      *

‘’O karga akşam olunca hep pencerenin önüne gelir.’’

‘’Her gün aynı şeyi yapıyor.’’

‘’Haklısın’’ dedi Tengo. ‘’Tıpkı bizim gibi.’’

‘’Fakat zamanı düşünmüyor.’’

‘’Kargalar zamanı düşünmüyorlardır. Zaman kavramı herhalde yalnızca insanlara özgü.’’

‘’Neden.’’

‘’İnsanlar zamanı bir çizgi gibi görürler, kendilerini hazırlarlar. Uzun, dümdüz bir çubuğa belirli aralıklarla işaret koyar gibi. Burası yakın gelecek, burası geçmiş, burası da şimdiki an şeklinde işaret koyarlar. Anlayabiliyor musun?’’

‘’Sanırım.’’

‘’Fakat gerçekte zaman düz bir çizgi halinde ilerlemez. Hiç bir şekli de yoktur. Her anlamda şekilsiz bir şeydir. Fakat biz, şekli olmayan şeyleri kafamızda canlandıramadığımızdan işimize geldiği şekilde düz bir çizgi gibi düşünürüz. Kavramların yerini, içeriğini böyle başka şekillerde doldurmak, şu an için yalnızca insanların yapabileceği bir şey.’’

‘’Fakat yanlış yapıyor da olabiliriz.’’

Tengo bir an bu sözü düşündü. ‘’Zamanı düz bir çizgi olarak algılamak mı yanlış?’’

Yanıt yoktu.

‘’Elbette bu mümkün. Biz yanlış yapıyoruzdur, karga doğrusunu. Zaman asla düz bir çizgi halinde olmayabilir. Burgulu, simit gibi bir şekli de olabilir’’ dedi Tengo.

‘’Fakat insanoğlu belli ki on binlerce yıl öncesinden beri bu şekilde yaşamış. Yani zamanı sonsuza kadar süren düz bir çizgi olarak kabul etmiş. Bu temel algı üzerinden hareketlerini sürdürmüşler. Dahası şimdiye kadar bunun böyle olmasında bir uygunsuzluk, bir tezat bulamamışlar. Bu yüzden deneyimsel açıdan bu doğru.’’

‘’Deneyimsel doğru’’ dedi Fukaeri.

‘’Çok sayıda örnekten yola çıkarak bir savın gerçekte doğru olduğunu bulmak.’’

(*Haruki Murakami-1Q84 sf:836-837)


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık