• 11 December 2017, Monday 18:52
Av.Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ...

Çehov Kanunu

düşünen ayna ... / Av. Aytül ÖZTURAN YILMAZ

Bugün sinemaya gidelim.

İhtiyacımız olan malzemeler, bir adet bilet, bir kova mısır patlağı. Ya da sıcacık evimizde güzel bir film izleyelim. Malzemeler aynı sayılır; bir adet film, bir tencere dolusu mısır patlağı, belki çenemize kadar çekebileceğimiz bir battaniye.

Macera, Animasyon, Biyografi (Hayat Hikayesi), Komedi, Suç (Polisiye), Belgesel, Dram, Fantastik, Tarihi, Müzikal, Romantik, Bilim Kurgu (Sci-Fi), Korku, Savaş, Vahşi Batı… ‘Bu benim sevdiğim tür’ diyebileceğin bir tür varsa ne mutlu. Yoksa da itinayla her birinden birer tane izlenmesinde fayda var.

 

Günlerce hatta aylarca vizyona girmesini beklediğin filmler olmalı. Sevdiğin aktörler ve aktristler. Başıma bir şey gelmeyecekse söyleyeyim, film izlemeyi hiç sevmedim. 2 saat boyunca yağlı mısır yiyerek ve kola hüpleterek koskoca bir perdeye bakmayı ya da evde yapılacak o kadar iş varken ekrana bağlı kalmayı zaman kaybı olarak gördüm. Fikirlerim çok da değişmemekle birlikte ne zaman bir film izlesem iyi ki izlemişim diyorum. Öyle bir şey ki önyargılarla başladığım filmleri birkaç kez izlemişliğim bile var. Sadece müzikleri için izlediğim filmler sayılamayacak kadar çok. Uyumak ya da uyanık kalmak için yaptığım film koleksiyonları var.

 

Yeşilçam zaten cepte. Sevmeyen, bilmeyen yok. Hollywood ise kıtasal uzaklığa rağmen bizi bizden alan filmlerle çok çok yakın. Muazzam bütçelerle çekilmiş, güzel kadın, güzel adamlarla süslenmiş filmler hayli lezzetli. Boşuna 7. Sanat denmiyor. Sinemadan film biter bitmez koşarak uzaklaşanlardan değilseniz, “SON” yazısından sonra akan yazılara bir göz gezdirmişsinizdir. Kaç kişi çalışmış, neler neler kullanılmış, nasıl emekler verilmiş öyle. Ben de onu 2 saatte tüketiyorum.

 

Sinema konusunda itiraf da ettiğim üzere herhangi bir severkişiliğim ya da bilirkişiliğim olmadığını söyleyebilirim söylemesine de, yine de artık hep aynı olayları, aynı diyalogları, aynı efektleri gördüğümü söyleyecek kadar da çok sayıda film izledim. Çok nadir öyle “vaaovv” dediklerim. Her şeyde olduğu gibi filmlerin de kuralları kaideleri var. Kurallara uyunca “Oscar goesto…”, uymayınca sanat filmi oluyor. İki arada bir derede kalanlar gişe filmi olup çerez niyetine yeniyor, bitiyor ve sonsuzlukta kayboluyor.

Yakın zamanda yine Oscar ödül töreni yapılacak ve Türkan Şoray değil ama Çehov Kanunu’na uyan filmler minik heykelciği hakedecek. Birinci perde açıldığında duvarda bir tabanca asılıysa veya oyunculardan birisinin belinde, elinde tabanca görülüyorsa o tabanca ateşlenmelidir, şeklinde açıklanabilecek Çehov Kanunu kazanacak da diyebiliriz. Sanatın sanat için yapıldığı formül gibi bir şey.

 

Filmlerin, sinema eleştirmenleri tarafından teknik bakımdan ıcık cıcık edilmesinde de ‘sanat sanat içindir’ sonucunu çıkarıyorum. Ama ben ruh halimin gerektirdiği şekilde sadece güzel zaman geçirmek istiyorum. Sanatın benim için yapılmasını istiyorum. Soğuk sinema salonlarında beni nerede olduğumu unutturacak bir şeyler izlemek istiyorum. Ödüller için özel tasarlanan filmleri ve ödül oyuncularını sevenlere bırakıyorum.

 

Bir ara, ardı arkasına üç boyutlu filmler yapılıyordu. Sahi ne oldu onlara? Bitti gitti işte…


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık