• 15 June 2022, Wednesday 8:52
ÖzçelikARAL

Özçelik ARAL

KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA, MİLAS’IN ÇEVRE İL VE İLÇELERLE ULAŞIMI

100 yıl once Milas’ın çevreyle ulaşımı 7 yoldan sağlanıyordu.

 

Milas-Söke Kervan Yolu

Milas’tan Söke’ye giden iki yol vardı.

1.Kurin (Kıyıkışlacık), Kazıklı, Akbük, Balat, Söke.

2.Selimiye, Bafa, Mersinet, Akköy, Balat, Söke.

Milas-Söke yolları kervan yoluydu. Şose halinde değildi. Söke Kuvayı Milliyesi kurulurken, Milas’taki depolardan 400 tüfek ve yeterli cephane bu kervan yolundan, Milas Jandarma Komutanı Yüzbaşı Rifat tarafından gönderilmiştir.

 

Milas-Karpuzlu-Aydın Kervan Yolu

Kurtuluş Savaşı yıllarında Milas posta işlerini, dedem Emin Ağa (Sağıroğlu) yüklenmiş ve Milas’ın Posta Emini’ymiş.

Şimdiki 23 Nisan okulunun arkasında, caddeden başlayan kervan yolu, Kırcağız ve Kargıcak’a uğramadan, İkiz Türbe’lerin yanından Sarı Kısık’a çıkar, oradan da Karpuzlu’ya, daha sonra da, Menderes nehri üzerindeki köprüye ulaşırmış.

Köprünün kuzey yakasında Yunan askerleri ve güney yakasında da Türk Milisler bulunmakta imiş. Milaslı Kuvayı Milliyeciler bu köprünün başında görev yapmışlar.

Posta, köprüden teslim alınır, verilir, Aydın’a gidecek yolcular ve gelen yolcular köprüden geçerek yollarına devam ederlerdi. Bu yol yaklaşık, gidiş-geliş 4 gün sürmektedir.

Dedemin yanında, o zamanlar Rum mahallesinde outran Ali Tercan (daha sonraları Sabuncu Ali) çalışmaktadır. 15-16 yaşlarında gençtir. Bir gün ‘ağam izin verirsen kervanla ben de gidip geleyim, çevreyi tanıyayım’ demiş. Olumlu karşılanmış.

Bu anıları ben kendisinden bizzat dinledim. Kervan yola çıkar, Türbe’yi geçtikten sonra dağ başında Sarı Kısık denen yerde bir kır kahvesi vardır, orada mola verilir. Kervanın başı, develerden bir heybe yiyecek ve içecek indirerek kahveciye verir. ‘Bu Efe’nin hakkı’ der. Küçük Ali once şaşırır ve bunun eşkiyaya verilen bir haraç olduğunu anlar. Kervan ahalisi geceyi kahvenin içinde serili hasırların üstünde uyuyarak geçirirler. Sabah erken yola çıkarak, once Karpuzlu’ya, sonra Menderes Köprüsü’ne varırlar. Tekrar dönüş başlar, Sarı Kısığa gelip, tekrar geceyi kır kahvesinde geçirirler.

Sabah erkenden yola çıkarlar. 2 saat yürüdükten sonra, bir eşkiya elinde silahı ile ortaya çıkar. Kervandakileri soymaya başlar. Bu arada, dağın yamacında iki namlu gözükmektedir. Kervanda bulunan annemin dayısı, Kel Hüseyin’in oğlu, Çaputçu Han’ın sahibi Mehmet Birol, eşkiya kendisini soyduktan sonra dağa bakar. Namlular kıpırdamamaktadır. Eşkiyanın yalnız olduğuna karar verir. Koşarak, eşkiyaya arkadan sarılır. Kervandakilerin de çabasıyla, eşkiyayı bağlarlar ve devenin bir dengine sararak, Milas Jandarmasına akşam teslim ederler.

Ertesi gün, şimdiki Vergi Dairesi’nin bulunduğu yerde, alt katta olan Adliye’de duruşma yapılır ve hakim,  eşkiyanın asılmasına karar verir. Eşkiya gündüzleyin, Çaputçu Hanı meydanında asılır. (1920-21 yılları..) Bu olayı ben, aynı zamanda akrabam olan Mümtaz Birol’dan da dinledim.

 

Milas-Yatağan-Çine Yolu

Bu yol o zamanlar yarı şose halindedir. 1919-20 yılları arasındaki İtalyan işgalinde, İtalyanlar bu yol üzerinde 3 adet demir köprü yaptırmıştır. Bu köprülere İtalyan Köprüleri denir. Köprüler halen kullanılmaktadır. Fakat bu yol ancak 1922’deki Büyük Zafer’den sonra, daha çok kullanılmıştır.

 

Milas-Muğla Yolu

Bu yol Yatağan (eski adıyla Ahiköy)’e uğramadan, şimdiki termik santralin karşısındaki Bozhöyük’e varır, oradan dağın dibinden Bayır Köy’e çıkıyordu. Bakımlı şose halindeydi, motorlu araç işleyebiliyordu. Milas’taki İtalyan Tugayı’nın askerleri bu yoldan bisikletleriyle Muğla’ya gidip geliyorlardı.

Milas’ın İtalyan işgali sırasında, dayım Sadık Sağıroğlu’ndan (1913 doğumlu, babam Ömer Lütfi Aral 1916 doğumlu) duyduğuma göre, Milaslı çocuklar, İtalyanlar gitsin diye, kunduracılardan aldıkları karabaş çivileri tozlu yollara döşeyerek, İtalyan askerlerinin bisikletlerinin lastiklerini patlatırlarmış.

 

Muğla-Denizli Patika Yolu

Muğla’dan Ankara’ya ulaşımın tek yoluydu. Çünkü Denizli Yunanlılarca işgal edilmemişti. Bu yoldan kimler geçmedi ki. TBMM’ne seçilen mebuslar, milli ordumuza katılmaya giden genç askerler ve Ankara’ya destek için gönderilen bütün malzeme ve malların ulaşımı bu yol ile sağlandı.

Bu yolun yolcularından biri de amcam İsmail Hakkı Bey’di. İstanbul’da Tıbbiye 2. Sınıf öğrencisi iken askere alınmış, Ankara Subay Okulu’nda eğitimini tamamladıktan sonra, 1920 sonunda Piyade Yedek Subay olarak Milli Ordu’ya katılmıştı.

Ocak 1921, Birinci İnönü Savaşı’nda Yunanlıları durduran 16 bin kişilik milli ordumuzun bir subayı olarak savaşmış, yaralanmış ve gazi olmuştur. Bu savaştaki başarısından dolayı rütbesi teğmenliğe yükseltilmiştir. Yarasından dolayı doktorlar, memleketinde geçirip iyileşmesi için üç ay hava değişimi vermişlerdir.

Amcam, Denizli’ye kadar trenle gelmiş, oradan Askerlik Şubesi’nin temin ettiği 2 at ve yanına verilen bir erle, Muğla’dan Milas’a gelmiştir. Aradan geçen bir buçuk ay sonra geri çağrılmış, aynı yolu katederek, birliğine gitmiştir.

29 Mart 1921’de İkinci İnönü Savaşı’nda şehit düşmüştür. Daha sonra, 1926 yılında çıkan kanunla milli kahraman kabul edilerek İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilmiştir.

Ailemizde, madalya yoktu. 100 yıl sonra Milli Savunma Bakanlığı’na başvurarak, amcamın madalyasının intikalini istedim. Yapılan incelemeler sonucu, madalya ve beratı§, tarafıma verildi. Şu anda onur ve gurur duyarak taşıyorum.

 

Deveye Binen Uçak

1920 yılı başında bir Yunan uçağı Fethiye’ye zorunlu iniş yapar. Pilotu Fethiye Jandarması tarafından esir alınır. Durum Ankara’ya bildirilir. O sırada Türk Hava Bölüğü’nün elinde sadece 3 uçak vardır. Uçağın Eskişehir’e gönderilmesi istenir. Fethiye Kuvayı Milliye Reisi Hilmi Bey, uçağı Fethiyeli ustalara parçalatıp, ambalajlı hale getirir. Uçak, Kuvayı Milliye’nin hazırladığı deve kervanı ile Muğla’ya gönderilir.

Bu arada uçağı görmek üzere, Hava Bölüğü’nden Pilot Yüzbaşı Vecihi Bey, Gözlemci Hamdi Bey, Uçak ustası Şeref Usta Muğla’ya gelirler. Uçağı taşıyan kervan Muğla’da coşkuyla karşılanır. Yapılan incelemede uçağın uçabileceğine karar verilir. Uçak, Denizli yoluyla Eskişehir Malköy’deki hava alanına götürülür. Uçağa “İsmet” adı verilir ve Sakarya Savaşı’nda başarılu uçuşlar yapar.

 

Milas-Güllük Yolu

Osmanlı döneminde Güllük Limanı’nın önemli olması nedeniyle, Milas-Güllük yolu şose halindedir.

Güllük Limanına İstanbul ve İzmir’den devamlı gemi seferleri yapılıyordu. Gelen ve giden yolcular gemi acentaları tarafından motorla kıyıya çıkarılıyor ve gelen ve giden yükler de motorla çekilen mavnalara yükleniyordu.

Güllük’ten gelen ve giden mallar için büyük bir antrepo vardır. Halen ayaktadır.

Güllük yolu uzun yıllar önemini yitirmemiştir. Babam Ömer Lütfi Aral 1931-1936 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi ve İstanbul Harbiye’sindeki eğitimi sırasında, bu limana gelen gemilerle Güllük’e gelip, oradan at arabası ya da kamyon kasasında Milas’a ulaşmıştır. Ancak bu yol 1940’dan sonra, Aydın yolunun kullanılması ile önemini kaybetmiştir.

 

Milas-Bodrum Yolu

Bu yol şose halindedir. Fakat motorlu araç bulunmadığından, atlılar ve deve kervanları tarafından kullanılmaktaydı.

 

Kuvayı Milliyecilere Teşekkür

Bu yazım nedeniyle, Kurtuluş Savaşı’nın kahraman gazi ve şehitlerini rahmetle anarken, ayrıca, uçağı gönderen Fethiye Kuvayı Milliye Reisi Hilmi Bey’in oğlu, uzun yıllar Fethiye CHP İlçe Başkanlığını yapan, daha sonra da 1969-1977 yılları arasında Muğla CHP Milletvekili olan parti büyüğüm Ali Döğerli ağabeyi ve babası Kuvayı Milliyeci Hilmi Bey’I özellikle rahmetle anıyorum.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık