• 23 March 2022, Wednesday 9:48
ÖzçelikARAL

Özçelik ARAL

‘Memur devletin memurudur, Partinin memuru olmaz!’ Ve üç anı..

Son günlerde, çok takdir ettiğim, eski büyük bürokratlardan, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü de yapmış, Maliye Bakanlığı’nın en etkin ve dış görevlerinde bulunmuş Erhan BENER’in ‘Bürokratlar’ isimle anılarının iki cildini severek, özümseyerek okudum.

Bu kitaplardaki bürokrasi ve politikacı ilişkilerini değerlendiren anılarını ibretle izledim.

Bunlarla da kendi yaşamım boyunca edindiğim izlenimleri birleştirdim. Yaşadıklarım ve gördüklerim bir film şeridi gibi önümden geçti.

Bir de şu anda gazetelerde okuduğum ve anlayamadığım politikacı ve bürokrat ilişkilerini düşünüyorum. Devlet yönetimine parti başkanlarını yarınki gelecekleri için çağıran bürokratları, sanki kendisini iktidar temsilcisi olarak gören siyasetçileri..

Bunları okudukça, duydukça, bu ülkenin okutup adam ettiği, üniversiteyi bitirmeme destek olan, hâlâ kendisini devlete borçlu kabul eden bir Kemalist olarak, utanıyorum.

Aşağıda size üç örnek anımı aksettireceğim. İlgileneceğinizi umarım.

 

1. TAHTASIZ MUSTAFA EFENDİ OLAYI

Milas Belediye Meclisi’nde 2 dönem ANAP’lı Yusuf Koç ile beraber çalıştık. ANAP döneminde Yusuf Bey, Belediye İmar ve Bütçe Komisyonu Başkanı, ben de komisyonda SHP’yi temsil eden muhalefetin üyesiydim. Komisyon çalışmalarına ara verdiğimiz zamanlarda, Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürlüğü’ndeki anılarını anlatırdı. Bunlardan çok faydalandım ve değerlendirdim. Bir sohbetimizde şunları anlattı:

Sanırım, Milas Kaymakamlığı, şimdiki Milas Belediye binasında geçici olarak bulunuyordu. Kaymakam, Yusuf Bey’i çağırarak, “oğlum sende gelecek görüyorum. Tahtasız Mustafa Efendi gibi ol” demiş.

Yusuf Bey, aynı koridorda oturdukları Baş Katip Mustafa Efendi’nin yanına gitmiş. Hal hatır sorulduktan sonra, Yusuf Bey, Kaymakamın kendisine söylediği sözleri aktarmış. Baş katip gülerek, “Tahtasız Mustafa Efendi gibi memur ol demiştir” demiş ve anlatmış:

“1935 yılında Milas Belediyesi’ne odacı olarak girdim. Yükselerek, zaman içinde, belediye baş katibi oldum. 1950 yılında belediye seçimleri oldu. Seçimleri Demokrat Parti kazandı. Demokratlar ‘halkçıların kökünü kazıyacağız’ diyorlardı. Bütün memurlar CHP döneminden kalmaydı ve topun ucunda ben de vardım. Seçimden sonra Belediye Başkanı Turan Akarca beni çağırdı ve ‘seninle çalışmak istemiyorum, istifa et’ dedi. Ben de kendisine, Belediye memur ve müstahdemleri tüzüğüne bağlı bir memur olduğumu, istifa etmeyeceğimi beyan ettim. Bana, ‘izin al ayrıl’ dedi ve izin kağıdını getirmemi söyledi. Ben de sizin sözünüz yeterlidir, bir ay izinliyim dedim ve belediye binasından ayrıldım.

Daha sonraki günlerde, belediye encümen ve meclis kararları yazılmadığından, bir boşluk meydana gelmiş. Belediye Başkanı Turan Akarca, Belediye Zabıta Amiri (o zaman müfettiş tabir edilen) Mehmet Efendi’yi çağırarak, benim belediyeye gelmemi istediğini belirtmiş.

Ben bu arada vaktimi o zaman Çaputçu Hanı’ndaki Yıldız Lokantası’nda rakı içerek geçiriyordum. Müfettiş Mehmet Efendi bana gelerek, ‘ağabey seni reis çağırıyor’ dedi. Ben de kendisine bir ay izinli olduğumu belirttim. Aradan bir kaç gün geçince, Reis müfettişi çağırarak bu işin ne olduğunu sormuş. Müfettiş de beni göremediğini beyan etmiş. Reis, ‘nasıl bulamazsın, Yıldız Lokantası’nda keyfine bakıyor. Yanına Zabıta Memuru Celal’i alarak git, ihzarlı olarak getir’ demiş.”

Müfettiş Mehmet Efendi, tekrar baş katibin yanına giderek olayı anlatmış. Mustafa Efendi, ‘gidin, ben yarın geliyorum’ demiş. Ertesi gün de işe başlamış.

Mustafa Efendi, “Yusuf Bey, Kaymakam sana Tahtasız Mustafa Efendi gibi kişilikli memur olmanı tavsiye etmiş” diyerek sözünü bitirmiş.

Meraklısına NOT: Mustafa Efendi 10 yıllık Demokrat Parti belediye yönetimi sırasında görevini sürdürmüş. 1962 yılında Belediye Başkanlığı’na vekalet eden Osman Çiftçioğlu isimli kaymakamla tartışarak, emekli oldu.

 

2. İSTANBUL ADALAR TAPU SİCİL MUHAFIZI OLAYI

Bu anekdotu, değerli ağabeyim, CHP eski İlçe Başkanlarından, doyumsuz sohbetler yaptığımız Avukat Abdurrahim Soykan’dan dinledim.

Tapu Genel Müdürü, Baş Müfettişi çağırır. ‘İstanbul Adalar Tapu Müdürü’nden şikayet var. Gittiğiniz yerlerde uygun, başarılı bir Tapu Müdürü görürseniz, bana salık verin’ der.

Tapu Müfettişleri, Van Erciş’i denetlerken, oradaki Tapu Müdürü’nü başarılı bulurlar ve Genel Müdür’e ‘aradığınız kişiyi bulduk’ derler. Genel Müdür tayini yapar. Ercişli Müdür, iki küçük çocuğunu, eşini, yatak, yorgan ve mutfak eşyalarını alır, trenle İstanbul’a gelir. Karşıya geçer. Adalar Vapuru’na Karaköy’den biner ve Adalar’da iner.

Eşine, ‘siz bekleyin, ben daireye gideyim ve başımızı sokacak bir yer bulayım’ der. Daireye gittiğinde, ev kiralarının maaşından çok olduğunu öğrenir. Kızılay’dan 2 çadır alarak, dairenin bahçesine kurar ve yerleşir.

Aradan 10-15 gün geçer, maaş suyunu çeker. Düşünürken, Tapu Müdür Yardımcısı gelir, ‘derdiniz ne?’ diye sorar. Anlatır, ondan borç alır. Daha sonra yine para biter. Bu defa yardımcısına tekrar sorar. ‘Eski müdür bu işleri nasıl yürütüyordu?’ der.

Cevap, ‘burada bir tarife var, odanıza asacağız. Her işin bir bedeli olacak, siz tarifeye göre tahsilat yapacaksınız, yarısını siz, yarısını da biz alacağız’ der.

Tarife müdürün odasına asılır. Tahsilat başlar. Bir milletvekili, iş için daireye gelir, kendisine tarife gösterilir, tahsilat yapılır. Milletvekili, Ankara’ya döndüğünde Tapu Genel Müdürü’ne gider. Olayı anlatır. Genel Müdür, Baş Müfettişi yerinde incelemesi için görevlendirir. Baş Müfettiş İstanbul Adalar’a gider. Tarifeyi makam odasında görür ve ‘bu ne iştir?’ diye sorar. Adalar Tapu Müdürü der ki, ‘ben Van’ın Erciş kazasında bir yerel memurdum. Evim barkım, tarlam tokatım vardı.. Geçinip gidiyordum. Kim beni Adalar’a tayin edin dedi. Geçinmek ve çocuklarımın maişetini temin etmek için bu yola başvurdum. Beni yerime iade edin’.

Ve, yerine iade edilir.

Kıssadan hisse, yerel memurlar, kendi ailelerinin desteği ile geçinebilirler.

 

3. BİR EMLAK VERGİSİ OLAYI

1984’ten sonraydı, ANAP iktidardaydı. Bir gün beni Ziraat odası Başkanı Mehmet Atıcı aradı. Yanına çağırdı, gittim. Bana, Muğla İl Tarım Müdürü’nü tanıyıp tanımadığımı sordu. Tanıdığımı söyledim. Milas’taki emlak vergisi tarla değerlerinin yüksek olduğunu söyledi. Bu konuyu kendisiyle birlikte görüşmeye gidelim dedi. Telefon açtık, İl Müdiresi bayandı. ‘Sizin gelmenize gerek yok. Yarın sabah 8’de Milas’ta Tarım Müdürlüğü’nde buluşalım’ dedi.

Sabah 8’de gittiğimizde, İl Müdürü’nün gelmiş olduğunu gördüm. Biraz sonra Ziraat Odası Başkanı ile ANAP ilçe başkanı birlikte geldiler.

Konuyu, Ziraat Odası Başkanı anlattı. İl Müdiresi dinledi ve konunun Defterdarlık’ta yapılan bir komisyonda karar verildiğini, askıya çıkarıldığını ve itiraz süresinin geçip kesinleştiğini belirtti. Yapacak bir şey yoktu.

ANAP ilçe başkanı, müdire hanıma dönerek, ‘bu iş düzelmezse bazılarının tayini çıkar’ dedi.

Ben bozuldum, araya girip randevu alınmasını sağlamıştım. İlçe Başkanı’na dönerek, ‘memur devletin memurudur, partinin memuru olmaz. Ben de yıllarca ilçe başkanlığı yaptım, ilk defa böyle bir olayla karşılaştım’ diyerek, oradan ayrıldım.

Daha sonraki yıllarda ANAP İlçe Başkanı ile Milas Belediye Meclisi’nde birlikte görev aldık. O arada beni daha iyi tanıyarak, eski olayın hata olduğunu söyledi. Dost olduk, dostluğumuz hâlâ devam ediyor.

Devlet memurluğu saygınlık isteyen bir meslektir. Kişilere ve siyasi partilere hizmet etmezler.

Siyasiler de devlet memurları ile ilişkilerini yasal çerçevede tutmalıdır. Onlardan siyasi tercihlerine göre iş ve hizmet istememelidirler.

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık