• 09 June 2023, Friday 10:36
A.CoşkunEfendioğlu

A.Coşkun Efendioğlu

CHP TARTIŞMALARI ÜZERİNE

14 ve 28 Mayıs seçimleri sonuçlandı.

Her şeyiyle pek çok sıkıntılı sürecin yaşandığı bir seçim daha geçirdik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Anayasa’ya ragmen yeniden aday olmasından tutun da, seçim süresince, seçimin güvenliği için gerekli bakanların istifa etmemesinden, bütün bakanların milletvekili adayı olmasından ve iktidarın bütün imkanlarından faydalanarak çalışma yapmalarına, zaten tekelcileşmiş yaygın yandaş medyada yapılan ve yalan ve montaj olduğu belli olan ve itiraf da edilen iftira kampanyalarına ve hatta seçim için vatandaşlık verilen Suriyeli, Afganlı, ev aldığı için vatandaşlık verilen, Türkçe bile bilmeyen vb. belki milyonu geçkin oy kullanılmasına, özellikle kırsal kesimlerde korucu ve güvenlik güçlerinin sandık başı zorbalıkları ve hilelerine kadar pek çok anti demokratik uygulama ile, seçim sonuçları, Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı ilan edilmesiyle sonuçlandı.

Peşinden de yaklaşık R ‘ye karşı H’lik oy oranıyla seçimi kaybeden CHP ve muhalefet cephesinde, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na karşı, tam bir saldırı cephesi açıldı. “Bu kaçıncı hezimet” nidaları eşliğinde ve özellikle basın ve sosyal medyada yürütülen ve dizginsizce sürdürülen bu tartışmaların hepsi de, hep kişiler ve olaylar üzerinden tartışılmaya sokuldu. Ne ilginçtir ki, bunların önemli bir bölümü de, seçim öncesinde muhalefet cephesinin kesin kazanacağı angajmanıyla hareket ederek, muhalefetin her şeyini göklere çıkaranlar, bu kez Kılıçdaroğlu’nun kellesini istemekte yarışır hale geldiler.

Evet, ülkenin özellikle ekonomik göstergelerinin neredeyse iflasa sürüklendiği, hayat pahalılığının vatandaş için tam bir cendere ve yoksullaşma yarattığı koşullarda, muhalefetin seçimleri kazanamamasını, yukarıda saydığımız antidemokratik seçim sürecinden bağımsız olarak ele alıp, başta Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin hatalarına bağlamak, son derece yanlıştır. Bu, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin hataları yok anlamına ise hiç gelmiyor. Çok büyük hatalar var elbette, ama vurgulamak istediğimiz, gerek seçim öncesinde, gerekse seçim sonrasında yapılan eleştirilerin hemen hepsinin de, CHP’nin hatalarının özünden ziyade, göstergeleriyle uğraşılması nedeniyle, çözümü göstermiyor.

Öncelikle, bir hasar tespiti yapmakta yarar var. Yaklaşık 2,5 milyonluk bir seçmen çoğunluğuyla Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden seçilmiştir. Ve bunun nasıl olduğunu da yukarıda belirttik. Ve bu seçim, herşeyden once, Erdoğan ve yakın çevresi için, tam bir güvenlik sorunu haline gelmişti. Erdoğan eğer seçimi kaybetseydi, önümüzdeki dönem, çok büyük yargılamalarla karşı karşıya kalabileceği de açıktı. O nedenle her türden anti demokratik uygulamaya, yalan ve iftiraya, baskıya başvurmaktan kaçınmadılar.

Bu oyların yarısı Erdoğan’ın hanesine yazılmasa, seçimin sonucu, bu koşullarda bile farklı olabilirdi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 14 ve 28 Mayıs seçimleri sürecindeki liderliği ise, kim ne derse desin, yabana atılamayacak cinstendi. Öncelikle İYİ Parti’ye verdiği milletvekili desteğiyle bu partiyi parlamento sistemine sokmayı başardığı ve sonra da seçimler sürecinde, Erdoğan AKP’siyle problem yaşayan neredeyse bütün muhalif güçleri “Millet İttifakı” adı altında toplayabilme ve dağıtmadan sürdürebilme ufku ile hareket ederek, bunu başardığı için, önemli bir işlevi yerine getirmiş ve ötesinde, şimdiye kadarkinden daha farklı bir liderlik profili çizerek, aslında, herkesin haklı övgüsünü de almıştı.

Kuşkusuz, bu süreçte yapılan, diğer küçük partilere çok kontenjan verilmesi, vb. gibi tartışılacak hatalar olabilir.

Ama o zamanlar Kılıçdaroğlu’nun performansını hep alkışlayan pek çok kesim, ne hikmettir ki, seçim kaybedilince, bu kez CHP ve Kılıçdaroğlu için, çok büyük çoğunluğu son derece yüzeysel gerekçelerle ‘kırma’ çalışmasına girmişlerdir. Kuşkusuz, bunun en önemli nedenlerinden biri de, ‘sol’da duran CHP’nin programının sorgulanması yerine, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun yerine iktidara gelebilme çabalarıdır.

Bu o kadar böyledir ki, çok küçük bir kesim dışında kimse, CHP’nin bütün bu süreç boyunca, Millet İttifakı çalışmaları sürecindeki faaliyetleri dışında, ülkenin temelli ekonomik, demokratik ve siyasi çıkmazlarına karşı savunduğu temel ideolojik ve programatik yaklaşımları üzerinde durmadı, eleştiri üretmedi.

Önümüzde, 9 ay sonra yapılacak bir yerel seçimler var. CHP’nin, bu seçimlere lider değiştirerek mi, yoksa yine Kılıçdaroğlu ile mi gireceği önem kazanıyor. Bize göre, 9 ay sonraki seçimler için yeni lider arayışı, CHP’nin birazdan sayacağımız iki temel eksiğine cevap bulmadan, beyhude bir çabadır ve bu sorunlar giderilmeden zaten CHP’nin yerel seçimlerde de başarı şansı olmayabilir.

CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu’nun bu düzlemdeki en büyük eksiklikleri, CHP için iki temel noktada düğümlenmektedir.

Birincisi, CHP, uzunca süredir, tabandan beslenmeyi kesmiş bir görünüm vermektedir. Seçim süreçleri gösterilerek, partinin ilçe, il ve ülke kongrelerinde ön seçim zorunluluğunu yerine getirmemesi, hem gerçek üyelerin siyaset oluşturmasına katkısını engellemiş, hem de mevcut yöneticiler ve belediye başkanlarının hakim olduğu delege yapıları nedeniyle, partinin ilerlemesini engelleyen, heyecanı körelten, dayanışmayı engelleyen sıkıntıların pıtrak gibi çıkmasına ve partiye hakim olmasına neden olmuştur. Bu da bir dizi ‘hizip’ tartışmalarını ve kırgınlıkları, hayal kırıklıklarını da beraberinde getirmiştir kaçınılmaz olarak. Bu ise, siyasetin damarlarının kurumasına yol açmaktan ve siyaset kurumunun yozlaşmasından başka bir sonuca yol açmaz.

CHP’nin yeni MYK’sının aldığı, partinin bütün düzeylerindeki seçimlerin ön seçimle yapılacağı açıklaması, bu açıdan son derece önemlidir. CHP, bu temel üzerinden yürüyerek, parti tabanının siyasi canlanmasını gerçekleştirebilecek bir pozisyon elde etmiştir.

Ama bir bu kadar önemli olan ikinci ve temel konu ise, CHP’nin programının belli konularda tam bir netlik taşımamasıdır. CHP, tarihsel “altı ok”u zaman zaman telaffuz etmekte, ancak gereklerini yerine getirmemektedir. Bunların en önemlilerinden biri, bu dönemde iyice ortaya çıkan iktisadi politikalar konusundaki tavırdır.  Geçmişte altı ok’un en önemli uçlarından biri, devletçilik, ya da ‘karma ekonomi’ modelini savunmasıdır. Ama şimdiki yönetim, özellikle de ekonomi yönetiminde yer alanların, bunun tam tersi bir şekilde, neoliberal politikalarla hemhal bir yaklaşım içinde oldukları açıktır. Kemal Derviş sonrası partide bu eğilimdeki liberal ekonomi görüşleri öylesine güçlü konumdadırlar ki, son seçim sürecinde İngiltere ve ABD’de, aynı eksenli ‘taze para arayışları’ çok fazla dikkat çekmemiştir, güven de vermemiştir. Şimdi, yeni Erdoğan hükümetinin atadığı Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de aynı işi yapıyor.

Oysa hemen bütün ciddi iktisatçların, ki bunların bir kısmı dünya çapındaki iktisatçılarımızdır, söylediği kesin bir şey vardır. Liberal ekonomi politikalarıyla Türkiye’nin içine girdiği borç sarmalından kurtulması mümkün değldir. Tek çarenin, bu süreçte çok büyük haksız kazançlar elde eden büyük sermayenin eline geçen bu servetin, servet vergisi ile hazineye kazandırılması olduğunu açıkça söylüyorlar.

 

Bu noktada, Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecinde bahsettiği, ‘5’li çete’ gibi sermaye çevrelerine peşkeş çekilen 418 milyar dolar parayı geri alacağını söylemesinin olumlu etkilerinin altını çizmek gerekir. Hatta bazı özelleştirmelerin geri alınacağından da, cılız da olsa bahsedilmişti. Ancak bunlar, CHP’nin ‘altı ok’unun Devletçi ya da karma ekonomi modeli gibi bir program halinde savunulmadığı için, dağınık ve çok da fazla güven vermeyen yaklaşımlardı. CHP’nin, geldiğimiz bu noktada, bu konudaki tercihlerini de ‘sol’ bir yaklaşımla, netçe, gümbür gümbür savunarak, kitlelere güven vermesi gerekiyor.

Yine, ikinci olarak, CHP’nin dünya ekonomik sisteminin geldiği yeni aşamada, emperyalistler arası mücadelenin geldiği yeni seviyede, akılcı, ulusal bir duruş sergileyecek politika araçlarından da uzak olduğu, bu seçim sürecindeki Rusya’ya karşı sarfedelen ‘taktik’ gibi gözüken ilkesiz yaklaşımlarla ortaya çıktı. Üstelik bu, Rusya’nın Erdoğan’a seçimlerde ‘dijital katkı’ yapacağı vb. gibi bayat politakalarla yapıldı.

Oysa, Türkiye’nin şu an Erdoğan’ın çoğu çok farklı endişelerle sürdürdüğü, emperyalistler arası çelişkilerden bölgede olabildiğince yararlanma ve çoklu yarar sağlama yönündeki politikası, savunulması gereken bir politikayken, böyle yanlış ve yararsız bir anti-Rus politikası da savunuldu.

Bunların tümü de çok eklektik bir biçimde yapıldı. Bunlar, ilkesiz, programsız politikanın kaçınılmaz ürünleridir ve sonuç da, kaçınılmaz olarak halka güven vermemektedir.

Sonuç olarak, yerel seçimlere kadarki süreç içinde, partinin bütün aşamalarda ön seçim mekanizmasını işleterek, parti siyasetine canlılık getirmesi çok önemlidir. Ve, ikinci olarak, toplanacak Kurultay ya da kongre sürecinin, mutlaka seçimlerin çok ötesinde, gerekirse bir hafta sürecek program tartışmalarıyla doldurulması ve CHP’nin kimliksiz, kişiliksiz liberal iktisat politikalarından arınarak, gerçek altı ok ilkelerine dönen kemikli bir iktisat politikası oluşturması, çok önemlidir.

Bu süreç, Kılıçdaroğlu’nun çevresindeki liberal kadrolardan kurtulmasının da tek yoludur.

Bu 9 aylık yerel seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun istifası bir işe yaramaz. Parti daha kötü bir duruma gelir ve bu sürede toparlanamaz. Ama bu yönde yapılacak hızlı adımlarla, 9 ay sonraki yerel seçimlerde kazanılacak bir başarı, Türkiye’nin genel tablosunu da tersine çevirebilecektir.

Unutulmasın, önümüzdeki Türkiye ekonomisinin geleceği ve bu hükümetin talan ekonomisini devam ettirmekten başka yolu olmaması, Türkiye’nin bu iktidardan kurtulması için en büyük dinamiğidir.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık