• 07 April 2020, Tuesday 10:29
A.CoşkunEfendioğlu

A.Coşkun Efendioğlu

SORU İŞARETLERİYLE YAŞAMAK..

Malum, tüm dünyayı kırıp geçiren Coronavirüs salgınını, alınan önlemler çerçevesinde, atlatmaya çalıştığımız günler geçiriyoruz. Biz gazeteciler pek çok başka görevliler gibi, vatandaşlarımızı bilgilendirmek için yine görev başındayız. Benim gibi risk grubunda olanlar, pek çok kişi gibi kendimizi eve kapatıp, evden çalışmaları sürdürmeye çalışırken, genç arkadaşlarımız yine mesai başındalar.

Sürekli haberleşerek, Basın İlan Kurumu Yönetiminin aldığı karar gereğince eskisi gibi haftada 6 değil, 4 gün yayın yaparak, vatandaşlarımızı olan bitenden mümkün olduğunca haberdar etmeye çalışıyoruz.

Haber kaynakları maalesef son derece kıt. Bu çok kritik günlerde, salgının boyutları ve mevcut durumumuz konusunda yurttaşlarımızı bilgilendirmeye çalışırken, maalesef yetkililerden yeterli bilgi alamamanın, ama bir taraftan da vatandaşlara yanlış bilgiler aktarmamanın uğraşı içinde, oldukça sıkıntılı günler geçiriyoruz.

Belediye Başkanımızın zaman zaman yaptığı bilgilendirmeler dışında, ne yazık ki asıl bilgi kaynaklarımızdan sorularımıza cevap alamadığımız gibi, çoğu kez biz basın mensupları bile ulaşamıyoruz kendilerine.

Bunun doğru olmadığını, özellikle sosyal medya ve fısıltı gazetesinin yaygınlaştırdığı pek çok doğru olmayan bilgiye karşı en doğru tavrın, halkın mümkün olduğunca gelişmelerden bilgilendirilmesi olduğunu pek çok kez yazdık, uyardık.. Tekrar ediyoruz, panikten kaçınmanın yolu bilgi vermemek değil, tam tersine, mümkün olduğunca şeffaf davranmak, doğru bilgilerin halka ulaşmasını sağlamaktır. Bu konudaki en büyük araç ise basındır..

            *                      *                                  *

20 yaş altı gençlerin sokağa çıkmasının yasaklanması da, çok olumlu bir karar olmuştur. Böylece, belki de en büyük taşıyıcı kitlesinin, sosyal ortamlardan uzaklaşması sağlanmıştır. Bu karar sonrasında, sokakların büyük ölçüde tenhalaştığını ve pazar yerleri ve banka önleri dışında, sıkıntı kalmadığı söylenebilir.

Günleri, evlerinde tecritte geçiren insanlar için ise, son bir hafta havanın puslu ve güneşsiz geçmesi, bir sıkıntı kaynağı gibi duruyor. Hani insanın içini karartan cinsten bir hava durumuyla, evlerdeki hapis hayatı, sanki birbirini ivmeleyen bir ruh bunaltısına neden oluyor. Elbette, pek çok kişi için ise, bu durumun daha ne kadar süreceğinin bilinememesinin, işlerini sürdürüyor olamamanın yarattığı, ödemelerini nasıl yapacağı, para kazanmadan bu işleri nasıl sürdürebileceği, işi olmayan ya da işini kaybedenler açısından da ne yiyip içeceği, geleceğinin ne olacağı gibi kaygı yaratıcı soru işaretleriyle cebelleşirken, bu ruh sıkıntısı, katmerlenip artıyor..

Hükümetin aldığı, özellikle iktisadi duruma ilişkin önlemlerin ise yetersiz kaldığı, bu çaresizlik içindeki insanlara yardımın artırılmasının beklendiği dönemde, devletin vatandaşlardan yardım talep etmesi karşısında, tam bir şaşkınlık yaşanıyor; çaresizlik içinde kıvranan çok büyük bir kesim, iyice karamsarlığa kapılıyor.

Kuşkusuz bu tür yardım kampanyaları da olabilir. Ama devletin önceliği, devletin çaresiz kaldığını düşünmemize neden olan bu tür yardım toplama faaliyetlerine girmek değil, vatandaşlarına gelecek kaygısı çektirmeyecek önlemleri bir an once alıp uygulamasıdır. Ne yazık ki bu noktada yapılanlar yetersizdir.

Yetersiz olmasının da ötesinde, açıklanan pek çok uygulama, çalışanları değil, işverenleri kurtarmaya yönelik tedbirler olmaktan öteye gitmiyor. Oysa, bu bunalımlı günlerde en çok gelecek kaygısı duyanlar, emeklerinin ötesinde hiç bir şeyleri olmayan çalışanlar ve işsizler ordusudur. Gün geçtikçe artan hayat pahalılığı karşısında, aldıkları çok düşük emekli aylıklarıyla artık geçinemeyecek duruma gelen ve oldukça geniş bir kesim olan emeklilerdir..

En kısa zamanda bu devleti yönetenlerin, bu konularda aklıselim kararlar almaları gerektiğini bir kez daha hatırlatarak, soru işaretleriyle yaşamın devam ettiği koşulların, pek çok sorgulamayı da beraberinde getireceğini hatırlatalım.

Bir an evvel, bu virus salgınından kurtulma ve güzel günler görme özlemimizle, şimdilik olması gerektiği gibi ‘evde kalmaya devam’ diyelim.

            *                      *                      *         

Bu yazıyı, çok uzun yıllar once, lisedeyken yaptığımız bir münazaranın konusunu hatırlatarak bitireyim. Konu, ‘doğa mı daha güçlüdür, insan mı?’ temasıydı. Bizim sınıf ‘doğa’, karşı sınıf ise ‘insan’ daha güçlüdür diyordu. O zaman bizim savunduğumuz tez olan ‘doğa’ kazanmıştı.

Siz ne dersiniz?

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık