A.Coşkun Efendioğlu

A. Coşkun EFENDİOĞLU

Referandumla partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, o zamanlar MHP’nin oyunbozanlığıyla kabul edilmişti. Buna göre Başbakanlığın kalkacağı, Cumhurbaşkanının yürütmenin resmi başı olarak ülkeyi yöneteceği başkanlık seçiminin Kasım 2019’da yapılacağı kesinleşmişti.

O günden bu yana, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yeni resmi ‘başkanlık’ statüsünü kazanmak için 2019 Kasımına kadar beklemeyeceği, bir an önce bütün yetkileri elinde toplamak için erken seçim yapacağı hep düşünülüyordu. Üstelik, ülkemizin, çakma değil gerçek iktisatçılarının öngörülerine göre, büyük bir iktisadi krizle karşı karşıya olduğu da bilindiğinden ve bunu Erdoğan önderliğindeki AKP kurmaylarının da çok iyi bildiğinden, şartlar daha kötüleşmeden ve AKP’nin maskesi kitleler nezdinde iyice açığa çıkmadan bir erken seçim kaçınılmaz görünüyordu.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, hep, geçmişte de yaptığı gibi, erken seçim olmayacağını, seçim takviminin zamanında işleyeceğini söylüyor ve hatta erken seçimi dillendirmeyi vatan hainliği ile eş tutuyordu.

Sonra birden, MHP lideri çıktı, hiç kimsenin beklemediği bir şekilde, Salı günkü Meclis Grup Toplantısında, 26 Ağustos’ta erken seçim yapılması gerektiğini açıkladı.

AKP de sanki bunu bekliyormuş gibi, hemen ertesi gün Erdoğan Bahçeli’yle görüştü ve hep karşı çıktığı erken seçim kararı aldıklarını açıkladı. Hem de Bahçeli’nin 26 Ağustos önerisi yerine, iki ay önce, 24 Haziran’da erken seçim yapacaklarını ilan etti.

Bu bir erken seçim değil, SP lideri Karamollaoğlu’nun dediği gibi, tam bir “baskın seçim”dir!

Ve bu baskın seçim kararı, Erdoğan’ın başında olduğu AKP iktidarının ne kadar büyük bir panik yaşadığını göstermektedir. Zaten, Doğan Medya’nın bir-iki hafta önce Erdoğan yandaşı Demirören grubuna ani satışının yapılması da, AKP’nin seçim hazırlığının bir işaretiydi..

Erdoğan, doların 4, avro’nun 5 TL’yi aştığı ve hızla da yükselmeye devam edeceğinin anlaşıldığı, dövize bağlı dış borçlanmanın bu kadar yüksek olduğu koşullarda, vadesi gelen borçları çevirmek için bile dış kaynak bulmanın zorlaştığı ve yatırımcının artan döviz fiyatlarıyla sürekli zarar da ettiği koşullarda, üstelik dış politika açmazlarıyla da ABD ve Rusya arasına sıkışmış bir pozisyondaki AKP iktidarının ülkeyi selamete çıkarmasının imkansız olduğunun anlaşıldığı koşullarda, şartlar daha da ağırlaşıp oy kaybının artmasına mahal vermeden bu işi kotarmak istediği anlaşılıyor.

Fakat, bugün altı çizilmesi gereken şey, erken değil, panik içinde bir baskın seçime doğru sürüklendiğimiz gerçeğidir. Şimdiye kadarki bütün ‘zamanında seçim’ teranelerine karşın, AKP ve lideri Erdoğan’ın, 1,5 yıllık normal seçim süresini beklemeyi göze alamayacak kadar sıkıntıda olduğu gün gibi ortada.

Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan, şimdiye kadar yaptığı hamlelerle hep oylarını artırma veya koruma becerisini gösterebilmişti. Bakalım bu aldığı kararla da aynı şeyi gerçekleştirebilecek mi?

Yoksa, MHP’nin benzer çıkışlarının hemen hepsinde olduğu gibi, birlikte hareket ettiği ya da etmesi gerekenleri sıkıntıya soktuğu gibi, AKP ve Erdoğan da bu hamle ile iktidarı kaybeder mi?

Önümüzde iki ay gibi bir süre var. Partiler, hem başkanlık seçimi için hem de milletvekili adaylarını belirleyerek TBMM seçimleri için bugünden hummalı bir faaliyet içine girecekler.

Şimdi, önümüzde çok hareketli günler var. Hem ülke düzeyindeki siyaset arenasında partiler nasıl mevzilenecek, nasıl bir çalışma yürütecekler? İyi Parti konusunda iktidar, seçime sokmamaya çalışmak gibi bir politika izleyecek mi? Yeni ittifaklar oluşabilir mi?

Ama bir yandan da bunun, yerel sonuçları da olacak. Partilerin milletvekili adayları kimler olacak? Belediye Başkanlarından aday olacaklar var mı? Eski milletvekilleri aday olabilecek mi? Elbette partiler ön seçim, temayül yoklaması vb. yapacaklar mı? Yoksa adaylar Genel Merkezce mi belirlenecek?..

Olay daha çok yeni.. Ama süre az... Yakında hepsine yanıt bulacağımız gelişmeler olacaktır. Önümüzdeki yazılarda, bu gelişmeleri ele alacağız ...