A.Coşkun Efendioğlu

31 Mart seçimlerinden sonra yaşanan süreç, sadece İstanbulluları değil, tüm Türkiye’yi germişti. Ve, YSK kararıyla yenilenen İstanbul seçimi 23 Haziran’da yapıldı. Sonuçlar, ‘çalındı’ iddialarına bakılınca, 31 Mart seçimlerinde Binali Yıldırım’ın değil, Ekrem İmamoğlu’nun oylarının ‘çalındığı’ gibi bir tablo çıkardı ortaya. 31 Mart’ta İmamoğlu 13 bin küsur oyla önde görünürken, 23 Haziran seçimlerinde İmamoğlu 800 bin farkla kazandı seçimi!..

23 Haziran seçimlerinde, resmi olmayan rakamlara göre 8 milyon 925 bin 63 kişi oy kullanmış. Bunların 8 milyon 746 bin 464’ü geçerli sayılmış. İmamoğlu T,21 ile bu oyların 4 miyon 741 bin 868’ini kazanırken, Binali Yıldırım D,99’una tekabül eden 3 milyon 935 bin 453’ünü almış.

Bu seçim sonucu, kuşkusuz CHP adayı İmamoğlu’nun gösterdiği düzgün duruş yanında, CHP İl Örgütü ve CHP Genel Merkezi’nin, tıpkı 31 Mart seçimlerinde olduğu gibi sandıklara sahip çıkmayı becerebilmelerinin bir sonucudur. Aynı zamanda, 31 Mart seçimlerini YSK eliyle, hiç de akla-mantığa uymayan gerekçelerle iptal ettiren AKP’nin yaptığı bu haksız-hukuksuzluğa, kendi partililerinden bile tepkiler almasının da sonucudur.

Ve 13 bin farktan, birden 800 bini aşan farka geçiş, aynı zamanda artık, AKP lideri Erdoğan’ın ve tüm siyasetten biraz anlayan herkesin de çok iyi gördüğü gibi, AKP’nin artık hızlı bir çöküşün başlangıcında olduğuna işaret etmektedir. Üstelik, İzmir ve Ankara seçimlerinden sonra, 31 Mart’ta az farkla da olsa CHP’nin kazanması, inişin başladığını gösteriyordu. Seçimin akılalmaz bir biçimde iptali ile 23 Haziran’da yenilenmesi sonucunda farkın 800 bini aşması, AKP’nin düşüşünün ivmesini de ciddi şekilde hızlandıracak gibi görünüyor.

Şimdiden ‘erken seçim’ talepleri, çeşitli noktalardan gelmeye başladı bile..

Ancak, bu anlamda, önümüzdeki dönem, herkesin çok daha dikkatli davranmasını gerektiren bir dönem olacaktır. AKP’nin düşüşü, 17 yıldır iktidarda olan ve ülkenin sistemini güçler ayrılığından güçler birliğine dönüştürme hedefinde önemli merhaleler geçirmiş iktidarın ve başındaki Cumhurbaşkanının, şimdiden kestirilemeyecek ‘direniş’ çabalarına ve bunun, içte ve dışta zaten hemen her alanda büyük erozyon yarattığı ülkemizin pek çok sıkıntıya gireceği manevralarını da beraberinde getirebilir. O nedenle, herkesin çok daha dikkatli olmasını gerektiren bir döneme girdiğimiz de gözardı edilmemelidir.

Ancak, bütün olabilecek sıkıntılara karşın, en azından ‘kara görünmüştür’..

Bu yönde çaba gösteren herkes kutlanmalı ve aynı kararlılık ve azimle, aynı dirençle, yola devam edilmelidir.