• 14 November 2018, Wednesday 18:26
KonukYazar...

Konuk Yazar...

1968 Dünyası ve Vietnam

Korkut BORATAV / sol.org.tr

Dünyada ve Türkiye’de düzen karşıtı bir kalkışmayı temsil eden 1968’in ellinci yıldönümünü bugünlerde anıyoruz. 

“Düzen karşıtı”, yani, anti-kapitalist, anti-emperyalist, bir anlamda “enternasyonalist”  özellikleri ağır basan  bir kalkışma… 

1968’den bir anı

Benim kuşağımdan her solcunun, “özel bir 1968 anısı” olmalıdır. Ben bunu, 24 aylık askerliğimin “kıta hizmeti” döneminde Şubat 1968’de yaşadım. 1 Şubat sabahı olacak, tabura gittiğimde Vietnam’da 30 Ocak’ta başlayan “Tet Saldırısı”ndan haberdardım. Aynı adı taşıyan bir Vietnam bayramına denk gediği için “Tet” adını alan bu “saldırı” ABD işgaline karşı savaşan Vietkong (gerçek adı ile Ulusal Kurtuluş Cephesi / UKC) tarafından başlatılmış; çok sayıda kent, gerillalarının kontrolüne geçmişti. 

1968 başındayız ve Türkiye’de farklı renklerde sol yükselmektedir. Düşün hayatında “sol Kemalizm” (Avcıoğlu akımı) ile önceki kuşaktan (“eski tüfek”) Marksistler örnek verilebilir. Örgütlenmede ise parlamenter demokraside, sendikalarda TİP, gençlik, öğrenci hareketleri içinde Dev-Genç sayılabilir. 

Bizim taburda yedek subaylar arasında militan   devrimciler var. Muvazzaf subaylar arasında da solculuk yaygın.  Tabur kantininde sosyalist, Kemalist, devrimcilerden oluşan bir grup subay, çaylarımızı içerken Vietnamlı devrimcilerin ABD emperyalizmine karşı başlattığı Tet Saldırısı’nı bir “zafer” olarak yorumladık; açıkça, yüksek sesle kutladık.

Bu iddiasız “kutlama eylemi” yukarılara ihbar  edilmiş olsa gerek. Birliğimizin komuta zincirinin tepesinde yer alan orgeneral Faik Türün,  birkaç hafta sonra tabura geldi; şiddetli bir anti-komünist konuşma yaparak “Türk subaylarını gayri millî eğilimlere karşı” uyardı. 

Vietnam savaşı ve Türkiye solu

1968’in devrimci dalgası henüz filizlenirken Türkiye solcularının Vietnam duyarlılığı nereden kaynaklanmaktaydı? 

Vietnam savaşına ilişkin kısa hatırlatmalar ile başlayalım.     

1954’te Fransız ordusu Viet Minh birlikleri tarafından kesin olarak yenilgiye uğratılır; aynı yıl Cenevre Konferansı, Vietnam’ı 17’nci paralelden geçici olarak ikiye ayırır. Kuzey’in yönetimi Ho Chi Minh ve Vietnam Komünist Partisi liderliğindeki Demokratik Vietnam Cumhuriyeti’ne; Güney’inki ise nevzuhur “Vietnam Devleti”ne verildi. 

Fransız emperyalizminin rolünü ABD devraldı. “Vietnam Devleti” hızla bir Amerikan uydusu oldu. ABD Senatosu Cenevre Anlaşması’nı onaylamadı. Ülkeyi birleştirecek seçimler engellendi. 

UKC, Güney’de silahlı mücadeleyi yeniden başlattı.  1964’te Beyaz Saray düzmece bir olay “icat  etti”: Tonkin Körfezi’nde Kuzey Vietnam hücumbotlarının bir ABD muhribine saldırısı…  Bu uydurma saldırı, Kongre’nin ABD birliklerini Vietnam’a gönderme kararı ile sonuçlandı.

Vietnam savaşı böyle başladı. Amerikan birliklerinin çekilmesini kararlaştıran 1973 Paris Barış Anlaşması ile “resmen” son buldu. Dokuz yıl boyunca ABD silahlı kuvvetleri ölçüsüz kan  dökecek; Güney Vietnam rejimi iki yıl daha can çekişecek; son perde, 1975’te Saygon’un düşmesi ile kapanacaktı. 

Emperyalizmin Vietnam’daki cürümlerinin Türkiye solunca lanetlenmesini, büyüğümüz Mehmet Ali Aybar temsil etti. 1966’da Bertrand Russel’in girişimiyle oluşturulan ve on sekiz ülkeden düşünürlerin, hukukçuların yer aldığı Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin (Russell ve Sartre’dan sonraki) üç numaralı  yargıcı olarak görev yaptı. 

Aybar, Vietnam’a gitti; ABD silahlı kuvvetlerinin savaş suçlarını belgeledi. Mahkeme’nin 1967’deki Stockholm ve Kopenhag duruşmalarına katıldı. ABD hükümetini “Uluslararası hukuku çiğneyerek Vietnam’a  saldırmaktan; savaş hukukunca yasak olan silahları kullanmaktan; esirlere karşı savaş hukukunca yasaklanan, sivillere karşı   insanlık dışı muamelelerde bulunmaktan suçlu” bulan hükmü imzaladı. 

Türkiye sosyalistlerinde Vietnam halkına karşı Aybar’ın katkılarıyla da oluşan dayanışma bilinci, 30 Ocak 1968’taki Tet Saldırısı ile her halde pekişmişti. En azından Şubat 1968’de bir avuç subay olarak biz, bu olayı emperyalizmin Vietnam yenilgisinin ilk haberi olarak algılamış; bu yüzden kutlamıştık. 

Dönemin sol basını taranırsa, o yılların genç devrimcilerinin de aynı değerlendirmeyi paylaştığı muhakkak gözlenecektir. O tarihten birkaç ay sonra Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından başlatılan 19 Mayıs Samsun-Ankara yürüyüşünün amacını açıklayan bildiriye göz atalım: “1919’da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz dünyada ilk antiemperyalist ve antikapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız. Bugün başlayan yürüyüşün amacı budur.

Bu ifadeler, 1968’ta tüm dünyayı kucaklayan devrimci kalkışmaya Türkiye’den katılımı simgelemekte ve Vietnam halkının antiemperyalist ve antikapitalist mücadelesi ile örtülü bir dayanışma da içermektedir. 

McNamara’nın savaş stratejisi     

Tet Saldırısı sırasında Vietnam’da silah altındaki Amerikalıların sayısı 540,000’e ulaşmıştı. 

ABD Savunma Bakanı Robert McNamara ve Vietnam komutanı general Westmoreland basit (aslında ilkel) bir  savaş stratejisi uygulamaktaydı: “Düşman güçlerinin (Viet Kong’un)  öldürülmesi bunların yeniden üretilmesini aşacak bir tempoda sürdürülmelidir. Kritik bir eşik aşılınca, gerilla savaşı kendiliğinden son bulacaktır.

Bu “savaş doktrini”, düşman cesetlerinin sayılmasına, kaydedilmesine dayanıyordu. “Öldürme”, öncelikle hava kuvvetlerince uygulanmaktaydı. Viet Kong üsleri, kaynakları olan tüm köyler doğal hedef oluyordu. Tropikal coğrafya, piyadeyi de  savaşa sürüyor; Amerikan kayıpları kaçınılmaz oluyordu. 

McNamara ve Westmoreland günlük ceset sayılarını işleyerek “kritik eşiğe ulaşılma tarihi” öngörüleri  yaparken Tet Saldırısı patlak verdi. UKC, on binlerce gerillayı kentlere, kasabalara sokarak “tükenmediğini” kanıtladı. Saldırı, 1968 boyunca üç dalga halinde sürdürüldü.

UKC’nin  “Saygon rejimini çökertme, ABD’yi çekilmeye zorlama” hedefi gerçekleşmeyecektir. Ama daha da önemlisi, “gerillaları öldürerek savaşa son verme” doktrininin iflas ettiği Pentagon ve Beyaz Saray tarafından da kabul edilecektir. General Westmoreland Vietnam’daki görevinden alınacaktır. Doktrinin “müellifi” McNamara bir ay içinde istifa edecek; yıllar sonra Vietnam’da “hatalı olduğu”nu çeşitli vesilelerle itiraf edecektir. 

İstifasından  bir ay sonra McNamara’nın Dünya Bankası Başkanlığı’na atanması da semboliktir. “Ceset sayısını artırarak barış” uygulamasının yerini, bu yeni görevde “yoksullukla mücadele programları” aldı.  1975 sonrasında Vietnam’ın bu programlardan nasip alıp almadığını bilmiyorum. 

Tet Saldırısı sonrasında Pentagon ve Beyaz Saray, “Amerikan kara birliklerinin muharip bir güç olarak Vietnam’dan çekilmesi, komünizme karşı savaş yükümlülüğünün Güney Vietnamlılara devredilmesi” kararını verdi. 

Hava kuvvetleri ise  Kuzey’den sızan gerillaları yoğun bombardımanla önlemeyi üstendi. Amerikan uçakları Laos ve Kamboçya’da ormanları, doğal bitki örtüsünü yok etti.  Beş yıllık bombardımanın sadece Kamboçya’da 150.000 sivil ölümüne yol açtığı ileri sürüldü. Laos ise, kişi başına en yoğun bombardımana uğrayan ülke olarak tarihe geçti. ABD tarafından donatılan, eğitilen Güney Vietnam ordusu ise bu dönemde sürekli yenilgilere uğradı. 

Savaşı kapsayan 1965-1974 yıllarında asker, gerilla ve sivil Vietnamlıların 1.353.000 veya 1.700.000 ölü verdiği tahmin edilmiş. İlk tahmin Guenter Levy’ye, ikincisi British Medical Journal’a aittir. 

Pentagon Vietnam’da ölen Amerikalı askerlerin sayısını ise 58202 olarak duyurmuştur. 

Amerikalıların Vietnam’daki varlığı Nisan 1975’te son bulur. Saygon’un düşmesinden birkaç gün önce kentteki Amerikalıların tümü helikopterlerle tahliye edilir.

Vietnam savaşı ve Amerikan toplumu

Vietnam savaşı, Amerikan toplumunda yoğun, hızlı bir radikalleşmeye katkı yaptı.

1960’lı yılların ikinci yarısında siyah Amerikalıların yükselen medenî haklar  mücadelesi, savaş muhalefeti ile birleşti. Bu muhalefet Tet Saldırısı sonrasında ivme kazandı. Öğrenci hareketleri, çeşitli sosyalist, devrimci akımların katılımıyla zenginleşti. 1970’li yılların ortalarında Amerikan toplumunun bünyesinde belirgin bir “sola kayma” eğilimi oluştu.

Tet Saldırısı, resmî söylemin sahteliğini, yalanlarını  ortaya koyduğu için bu muhalefet dalgasını besledi. “Kazanılmakta olan savaş” efsanesi çöktü.  1968 boyunca her ay Vietnam’da 1000 civarında Amerikalı öldü. Uzun yıllar süreceği anlaşılan ölümcül  bir savaş algılaması, asker kaçaklığını yaygınlaştırdı.  

Yazılı, görsel medyanın suskunluğu son buldu. Sivil Vietnamlıların kayıpları haberleştirildi. Örneğin My Lai köyü katliamının ayrıntıları, fotoğrafları   Amerikan halkının kolektif belleğine yerleşti. 

Savaş karşıtı muhalefet, anti-emperyalist, anti-kapitalist  boyutlar  kazandı. Savaş karşıtı gösterilerde sık kullanılan bir slogan tipiktir: “Ho, Ho, Ho Chi Minh; the NLF is going to win!” Vietnam Komünist Partisi lideri Ho’ya seslenen ve ABD ordusunun düşmanı NLF/ UKC’yi zafere çağıran bu slogan, enternasyonalist bir dayanışma örneğidir.

İki sembolik örnek de belleğimde yer etmiştir. Birincisi, dünya ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali’nin askere gitmeyi reddetmesi; hapse mahkumiyeti, şampiyonluk unvanının ve boks lisansının elinden alınmasıdır. Reddetme  gerekçesi kısaydı: “Kendi halkım Louisville’de köpek muamelesi görürken Vietnamlıları öldürmeyi kabul etmiyorum.

İkinci örneği televizyonda izledim: 1968 Meksika  Olimpiyatları’nda 200 metrede altın ve bronz madalya kazanan  Amerikalı Tommie Smith ve John Carlos, madalya töreni sırasında ABD millî marşını saygı duruşu ile değil, siyah eldivenli yumruklarını kaldırarak dinlediler. Siyah Panterler’i simgeleyen bu protesto nedeniyle Amerikan olimpiyat kadrosundan ihraç edildiler. 

***

1968 Dünyası’ndan küçük bir kesite değindim: Vietnam halkının efsanevî anti-emperyalist mücadelesi ve radikalleşen Amerikalı gençlerin, siyahların onlarla dayanışması…

O dünya, tüm Avrupa’yı, Güney coğrafyasını ve elbette Türkiye’yi de kapsayarak on küsur yıl daha sürecekti.

Ortak özelliği, düzen karşıtlığı idi. Yayıldığı her ülkede siyaseti sola çekiyordu. Toplumların, insanların özgürleşme alanlarını, genişletiyor; zenginleştiriyordu.  

Özlemle hatırlıyoruz. 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık