• 26 January 2019, Saturday 10:42
KonukYazar...

Konuk Yazar...

İktidarın malî kayırma/cezalandırma hesapları

Önümüz yerel seçimler. İktidarın bütün dikkati orada. Bunun, seçim ekonomisi bağlamında hangi boyutlara ulaştığına 13 Ocak'ta BirgünPazar'da değinmiştik. Ama iktidarın yerel yönetimlere ilgisi yalnızca bir seçim ekonomisi uygulamak ve seçimleri kazanma baskısı kurmakla sınırlı değil, seçimler sonrasını da kapsıyor. Kazandığı veya kazanamadığı bütün yerel yönetim birimleri için kendini yeni mali müdahale araçlarıyla silahlandırmaya çalışıyor. Kuşkusuz bunlara yeni idari ve siyasi vesayet düzenlemeleri de eklenecek. Ama biz burada yeni malî/ekonomik baskı kurma araçlarına yoğunlaşalım.

Merkezi yönetim (MY) ile yerel yönetimler (YY) arasındaki temel mali vesayet ilişkisi esasen 5779 sayılı "İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirleri'nden Pay Verilmesi Hakkında Kanun" çerçevesinde AKP döneminden on yıllarca öncesinden itibaren düzenlenmiştir ve Türkiye'de belediyeler Genel Bütçe'den aktarılan paylar olmaksızın hiçbir hareket yeteneğine sahip değillerdir. Şimdi bunu pekiştirecek nitelikte üç yeni düzenleme söz konusudur.

Bunlardan birincisi, 9 Ağustos 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı'nın 17 sayılı Kararı ile "Tek Hazine Kurumlar Hesabı Kapsamına Alınacak Kamu İdareleri ve Hesaplarının Belirlenmesi Hakkındaki Karar'ın yürürlüğe sokulmasına; 4749 sayılı Kamu Finansman ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 12'nci maddesi gereğince karar verilmiştir" düzenlemesidir. Aynı tarihte bununla ilgili bir Yönetmelik de çıkarılmıştır. Hazine nakit akımlarının günlük ve aylık dengelenmeleri için bir "tek Hazine hesabı" uygulanması 45 yıldır sistemimizde vardır; ancak bunun yerel yönetimleri ve anonim şirket statüsündeki KİT'leri kapsaması, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi'nin (CYS) bir icadıdır. Bizi burada ilgilendiren YY açısından merkezin bu malî zorlamasının, özellikle belediyeler üzerinde yeni bir malî vesayet ilişkisi kurulması ve bunun belediyesine göre ayrımcı bir biçimde uygulanmasının zemininin hazırlanmakta oluşudur. Bu ciddi bir tehdit olarak gündeme gelmiş bulunmaktadır.

İkincisi, henüz beş gün önce 17 Ocak 2019'da kabul edilen 7161 sayılı "Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve KHK'lerde Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun"un 47. maddesiyle yukarıda anılan 5779 sayılı "...Belediyelere...pay verilmesi hakkında Kanun"un 6. maddesinin başlığı "Denkleştirme ödemeleri ve belediyelere yardım ödemeleri" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki 2. fıkra eklenmiştir:

"Belediyelerin ihtiyaç duyduğu yatırım nitelikli projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Strateji ve Bütçe Başkanlığı bütçesine konulan belediyelere yardım ödeneğini, belediyelerin talebi üzerine kullandırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir". Görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanı tek başına istediği belediyeyi malî açıdan kayırma (dolayısıyla istemediğini cezalandırmış olma) keyfiyetini ele geçirmektedir. Ödeneğin miktarının da Cumhurbaşkanının arzuları dairesinde tespit edilmesine hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Böylece Cumhurbaşkanı, merkezi yönetimi tam tahakkümü altına aldıktan, yasama ve yargıyı da güçler birliğine dâhil ettikten sonra, şimdi de kendisine ısmarlama elbise gibi biçtiği bir "cep harçlığı hazinesi" üzerinden yerel yönetimleri "ödüllendirme/mahrum bırakma" ilişkisi üzerinden avucuna almaya yönelmektedir.

Üçüncüsü, gene 7161 sayılı torba yasanın 57. maddesiyle bu defa 6107 sayılı İller Bankası AŞ Hakkında Kanun'un 13. maddesinin 3. ve 7. fıkraları değiştirilmektedir. Bunlardan 3. fıkra şöyledir: "Banka, Genel Kurul tarafından onanan bilançoya göre ortaya çıkan safi kârın yüzde ellibirini; yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm uygulamaları, harita, imar planı, altyapı ve üstyapı projeleri ve bu projelerin yapım işlerinin finansmanı, il özel idareleri tarafından yerine getirilen köylerin teknik ve sosyal altyapı hizmetlerinin finansmanı veya finansmandan doğan faizin desteklenmesinde hibe olarak kullanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Yönetim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir".

Şimdi bütün akçalı işlemlerde RTE'den habersiz kuş bile uçamayacağının eğer farkındaysanız, İller Bankası'nın kârının yüzde 51'inin hibe olarak yerel yönetimlere dağıtılmasının, bu torba yasanın 47. maddesiyle oluşturulan ödenek ile birlikte Cumhurbaşkanının özel ilgi alanı içinde kalacağının da farkındasınız demektir.

Belediyelerin malî kayırma sistemi içinde tutulması veya tutulmamasını belirleyecek ölçütün esas olarak tüm kentsel rantların oluşması ve dağıtımında Saray'a tam biat ilişkileri içinde kalınıp kalınmaması olacağını, bunun muhalefetin elindeki yerel yönetimler kadar bir ölçüde iktidarın elindeki belediyeler açısından da geçerli olacağını bilmem ilave etmeye gerek var mıdır?

***

Bütün bunların arka planında, toplumdaki seçmen tabanı sürekli gerileyen, bunun üstesinden gelmek için akla hayale gelmedik seçmen kaydırmaları ve sahte seçmen kayıtlarını uygulamaya sokan, YSK ve belki ondan daha fazlasıyla il/ilçe seçim kurullarını tahakkümü altına almaya çalışan, seçmen kütüklerine yapılan itirazların savsaklatılmasını sağlamaya uğraşan bir iktidar yapılanması bulunmaktadır.

Türkiye toplumu gibi belirli bir sandık demokrasisi kültürü geliştirmiş olan bir toplumsal dokuda bu yozlaşmanın kanıksanması zor görünmektedir. Her durumda, bu tarz bir seçim pratiği belki de son kez sahneye konulmuş olacaktır. Türkiye toplumu AKP tarzı siyasetten kurtulmak için kararını verdiyse -ki bize göre eğilim o yöndedir- seçim hileleri durumu kurtaramayacaktır.

Oğuz OYAN / sol.org.tr

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık