• 20 July 2019, Saturday 8:02
KonukYazar...

Konuk Yazar...

BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA

LeyLa ÖZER

 

‘Bir Zamanlar Anadolu'da’ Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödülü'nü alan, beni en çok etkileyen filmidir. Başrolleri Taner Birsel, Yılmaz Erdoğan, Muhammet Uzuner paylaşırken, senaryo Ercan Kesal, Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan tarafından hazırlanıyor. Film bir komiser ve savcı tarafından yürütülen soruşturmanın gece boyu sürmesini ele alıyor. Soruşturma kapsamında zanlı Kenan'ın cesedin yerini göstermesi için gece boyu Anadolu’nun bozkırlarında arama yapılır. Bu basit olayın içinde müthiş bir bürokrasi eleştirisi ve toplumsal eleştiri söz konusudur. Burada Gogol 'dan bahsetmeden edemeyeceğim, Gogol Burun,Palto, Bir Delinin Hatıra Defteri'nde dönemin Rus bürokrasisini öyle güzel eleştirir ki, eleştirileri insanı kendi içinde muhakeme yapmaya iter. Nuri Bilge Ceylan da bu filminde bürokrasiyi, hiyerarşiyi öyle güzel eleştirmiştir ki insan biranda bu eleştirilerin ortasında buluyor kendisini. Belki de burada Nuri Bilge Ceylan Gogol'un edebiyatından yararlanmıştır, ya da Gogol tarafından itildiği içselmuhakemesini bu şekilde yansıtmıştır.

Filmin başlarında Doktor Cemal ile Arap Ali arasında geçen bir diyalogda Cemal bir şiirden alıntı yapar, "gene yıllar geçecek ve benden bir iz kalmayacak, yorgun ruhumu karanlık ve soğuk kuşatacak" der. Burada çok alışık olduğumuz şehirli, eğitimli bireydeki içsel bunalımın izlerini görüyoruz, filmin ilerleyen kısımlarıyla birlikte Doktor Cemal'in derin bakışları, uzun dalışlarını olaylarla harmanladığımızda bu içinde bulunduğu içsel bunalımın kendisi gibi olmayan, kendisi ile aynı statüde bulunmayan insanlara karşı içsel bir tiksinti boyutuna kadar ilerlediği sezilmektedir. Film ilerledikçe aksayan, beklenildiği gibi gitmeyen bir soruşturma söz konusudur. Bu noktada savcının, komiserin, polisin, jandarmanın bulunduğu bu ağda hiyararşi gözler önüne serilmekle birlikte, devlet memurlarının kendisinden daha üst statüde olana yönelik davranışlarının ezikliğe, hatta yalakalığa kadar ilerlemesi insanda buruk bir tat bırakıyor. Filmde Savcı Nusret’in devletin yargı organını temsil etmesine rağmen gerçekte kendisine sanki devletin yönetim teşkilatını temsil ediyormuş gibi değer biçilmesi, devlet organlarının görevlerini kurallara göre yapmadıkları gerçeğini ortaya koyuyor. Gerçekten muhtarın köyde yapılmasını istediği morg talebini savcıya iletmesi, otopside çalışanın otopsi için gerekli malzemelerin yetersizliğini savcıya iletmesi, bunu net bir şekilde işlemiştir.

Filmde bir yol sahnesi vardır; çekim arabanın içini ele alır, arka fonda Neşet Ertaş-Allı Turnam.. Sahne öyle içine alır ki insanı, önce yol vardır ekranda, yani Anadolu’nun bozkırları ve arka fonda Neşet Ertaş, müthiş... Sonra ekranı buruk suratlar alır, ilk olarak zanlı Kenan'ın suratı, düşünceli, kederli, sonra polis İzzet, camdan dışarı bakıyor, o arabada olmak istemiyor;, onun suratında da keder var. Neşet Ertaş'ın sesinde bu coğrafya insanının kederi var. Bizler bu kederi çok iyi tanıyoruz, bu keder evimizde var, komşumuzda var, mahallemizde var... Nuri Bilge Ceylan'ın kadrajında biz varız.

Soruşturma sonunda ceset bulunur ceset arkadan domuz bağı yapılarak bağlanmıştır. Bu durum oradaki kişileri rahatsız eder, komiser Naci zanlı Kenan'a,‘öldürdün tamam da neden böyle bağladın, ölüye de mi saygın yok’ diye bağırır. Sonrasında savcı Kenan'a sorar neden bağladın diye, Kenan ‘arabaya sığmadığı için’ der, savcı bu cevabı çok mantıklı bulur. Ceset ambulansın arızalı olması (burada yine devlet işleyişinin aksaklıklarla dolu olduğu işlenir) sebebiyle arabanın bagajına aktarılacaktır, ancak nasıl sığacağı konuşulurken bir sessizlik olur ve savcı ‘bağlasak mı acaba?’ der. Burada insanların eleştirdikleri, vicdansızlık olarak gördükleri şeyleri şartlar uygun olduğunda yapabilecekleri işlenmiştir. Ben bu sahneden çok etkilendim, çünkü bu gerçekle yüzleşmekten hep kaçarız, oysa bu bizim doğamızın en saf gerçeğidir . Biz insanlar ekmeğini yediğimiz bazı çirkinlikleri örtmek için işbirliği halindeyizdir, Nuri Bilge Ceylan bunu öyle sade ve derin işlemiştir ki, boğazımda bir düğüm hissettim...

Son olarak otopsi sahnesinden bahsetmek istiyorum. Otopside, cesedin soluk borusunda toprak tespit ediliyor, ancak Doktor Cemal bunu rapora eklemez. Yani ölüm sebebi toprak altında havasız kalmasıdır ve bu da kişinin gömülürken henüz ölmediği anlamına gelir. Doktorun bunu rapora eklemeyişi, baştan işleyecek bir sürece katlanamayacak oluşundandır. Devlet çalışanlarının gereği gibi görevlerini ifa etmeyişleri, yaptıkları işleri sevmeyişleri eleştirilmiştir burada. ‘Bir Zamanlar Anadolu'da’ filminin her bir karesi içerisinde derin anlamlar taşıyor, defalarca izlenebilecek bir film. Bu coğrafyaya böyle eserler kazandırdığı için Nuri Bilge Ceylan'a sonsuz teşekkürler.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık