• 08 January 2019, Tuesday 8:05
KonukYazar...

Konuk Yazar...

Üniversite(li)lere ne oluyor?

Türkiye’ye, dünyaya ne oluyorsa o oluyor. Farklı bir şey değil. Ne yazık ki!

Bazen bazı olaylar olur. Toplumsal bir iltihabın artık daha fazla görmezden gelinemediği nokta gibidir bu tür olaylar. Bir cerahatin boşalması gibidir bu olay. Herkesin bildiği, gördüğü ama bilmiyormuş, görmüyormuş gibi yapabildiği bir şey gelir ve kendisini dayatır: “Buradayım! Artık -mış gibi yapabilme devri bitti!” der.

Ceren Damar’ın öldürülmesi de tüm topluma üniversitelerin çürümesini dayattı. “Bak, işte burada! Burnunuzun dibinde!” dedi.

Hâlbuki ne “özel” başlamıştı her şey! Bilkent’i hatırlıyorum mesela. 90larda. Taaa Ankara’lardan kalkıp Eskişehir’e, bizim okula Bilkent’i tanıtmaya gelmişlerdi bir gün. Okulun kütüphanesinde “parlak” bir sürü öğrenciye neler yaptıklarını anlatmışlardı profesörler. Evet, profesörler özel bir üniversiteyi burslu olarak yazalım, kazanalım, isteyelim diye bize tanıtmaya gelmişlerdi. Hatta biz de küçük bir gezi ile, o zamanlar Ankara’nın dışında olan, şimdilerde ise bayağı bir içinde kalan kampusu gezmeye, görmeye gitmiştik.

“Özel güzeldir”in ilk anlatımıydı bu iki karşılaşma. Daha doğrusu paranın (siz onu el konulan artı-değer olarak okuyun) gücü ile ilk büyülenme seansı. Parlak öğrenciler olarak etkilenmemizi beklemişlerdi. İmkânlar şelalesi gibiydi üniversite (Tabii ki şimdikilerle kıyaslanmaz! Şimdi mezuniyet sonrası Amerika’ya göndereni mi istersin, evden özel şöförle aldıranı mı, diplomayı kapıya getireni mi! O zamanın ilk özel üniversitesi bile şimdikilerin yanında mütevazıydi yani).

Sonra sınavlar oldu. Aramızdan iki kişi ilk 100’e girdi, 10 kişi ilk 500’e ve 25 kişi de ilk 1000’e. Rakamları net hatırlayamıyor olabilirim ama “başarı” tablosu aşağı yukarı böyleydi. Okulda mühendisliğe ve tıbba girmeyen kalmamıştı. Ama kimse yazmadı Bilkent’i. Kimse özel bir üniversitede okumak istemedi. Onca “imkâna” rağmen.

Kamucu muyduk? 18 yaşında? Eh, kısmen. Geçmişin gölgesi vardı halen üzerimizde, ailelerimizde, ülkemizde. Öyle, pek de bilmeden, “Devlet üniversitesi” iyidir kafasındaydık ve başka bir kafa da yoktu aramızda.

Sonrası ise malum. Önce vakıf üniversiteleri tek tük belirmeye başladı. Sonra her holdingin, her sermaye grubunun üniversitesi olmaya başladı. Sonra her il ve de her ilçeye bir devlet üniversitesi açıldı. Sonra da her apartmana bir üniversite tabelası asılmaya başlandı. 20 yılda üniversiteyi üniversite yapan ne varsa hepsi bu hızla savruldu, gitti. Türkiye neredeyse üniversite çöplüğüne dönüştü.

Merak ettim, aynı dönem için Brezilya’yı araştırdım. Çok benzer bir süreç yaşanmış. 2010 itibariyle Brezilya’da 2400 yüksek öğretim kurumu bulunuyormuş. Ve bu sayının sadece ’u kamuya aitmiş. Brezilya’nın Türkiye’den en önemli farkı ise şuymuş: Tarihi boyunca yüksek öğretim hep özel olmuş. 1997’de toplam öğrencilerin P’si özel üniversitelerde iken 2010’da bu oran


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık