• 03 January 2019, Thursday 8:12
KonukYazar...

Konuk Yazar...

ABD ve Çin: Ekonomik savaşın ilk bilançosu

Trump’ın seçim kampanyasında “Önce Amerika” sloganı önem taşıdı. Bu slogan, 2017 sonrasında “göçmen işçileri sınırlama ve ticaret savaşları” kampanyaları ile ekonomiye taşındı. Ticaret savaşının öncelikli hedefi de Çin oldu.

Wall Street, “serbest ticaretçi”dir. Çin’e karşı ticaret savaşı politikasına ısınamadı. Zamanla, ABD yönetimi Çin’e dönük eleştirilerini dış ticaretin ötesine taşıdı; kapsamlı bir ekonomik savaşa dönüştürdü. Wall Street’in de desteğini aldı.

ABD emperyalizminin ekonomik saldırısı, bugünlerde Çin’i geri çekilmeye zorlamaktadır. Bu yazıda olgulara kuşbakışı göz atmakla yetineceğim. Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) bu yıl içinde sekiz ay arayla tutum değişikliğini yansıtan iki yazıdan hareket ediyorum.

Global Times, ÇKP’nin yayın organı olan Renmin Ribao’nun denetiminde yayımlanan bir internet gazetesidir. Özellikle başyazıların ÇKP görüşünü temsil ettiği düşünülür.

Nisan’da yayımlanan ilk yazı, “ticaret savaşı” konusunda ABD’ye meydan okuyor. İkincisi ise Aralık’ta, “ekonomik savaş”a dönüşen ABD saldırısı karşısında ödün vermeyi savunuyor.

Göz atalım; değerlendirelim…

Nisan 2018: Çin ABD’ye meydan okuyor

5 Nisan 2018 tarihli ilk yazı, “Ticarette karşı-saldırılar, ABD’ye acı bir ders verdi” başlığını taşımaktadır ve “ticaret savaşı” gündemi ile sınırlıdır.

Donald Trump’ın ticaret savaşı, ABD’nin astronomik dış ticaret açığına karşı gümrük vergilerini yükseltmekten oluşuyor.

2017’de ABD-Çin dış ticaretine göz atalım: İthalat 500 milyar; ihracat 125 milyar; dış ticaret açığı 375 milyar dolardır. Trump, 2018’in ilk üç ayında Çin’den 50 milyar dolarlık ithalatın gümrük oranlarını yüzde 25’e yükseltti. Çin de, tepki olarak ABD’den ithal ettiği 128 tarımsal ve sınaî ürüne yüzde 15-25 arasında ek tarife uygulamayı kararlaştırdı.

Global Times’in ilk yazısı bu aşamada kaleme alındı. Aktaralım:

“Bu ticaret savaşı, gümrük tarifeleri şantajını bir diplomasi biçimi olarak kullanamayacağını ABD’ye öğretecektir. Trump yönetiminin 50 milyar dolarlık Çin ürünlerine koyduğu tarifeler nedeniyle Çin teslim olmayacak; tam aksine, kaybeden ABD olacaktır. Çünkü, Çin hükümeti, vatandaşları ile birlikte Washington’la dişe-diş bir mücadeleye hazırdır. Çok sayıda vatandaşımız ‘efsanevî bir ticaret savaşı’nın kaçınılmaz olduğunu ve ABD’yi Çin’e karşı sağduyuya yönelteceğini düşünmektedir.”

“Bu ticaret savaşı gerçekleşirse Çin, elinde en az ABD kadar yedek planı olduğunu gösterecektir. Çin, dünya ticaretinin bir numaralı ekonomisidir; petrol ürünlerinin, ham maddelerin en büyük alıcısıdır ve küresel piyasalarda kendi parasını (RMB’yi) kullanarak ABD dolarının egemenliğini azaltma gücüne sahiptir. Bu, Washington için ağır bir darbe olacaktır.”

“ABD’nin bu ticaret savaşından galip çıkma beklentisi boş hayaldir.”

Yarı resmî bir ÇKP metni olan yazının, belki de en ilginç öğesi, ilk defa “dolar emperyalizmi”ne karşı bir mücadele tasarımı içermesidir. Üretken çekirdeği ülke dışına taşmış olan ABD ekonomisi, astronomik cari işlem açıklarının finansmanını nasıl sağlıyor? Doların bir dünya parası olarak (“dolar emperyalizminin”) kabul edilmesi sayesinde… Finansal krizi yönetmek ve savaş sanayiini ayakta tutmak için ihraç edilen ABD devlet tahvillerini alan yabancı merkez bankaları sayesinde…

En büyük alıcı kim? Portföyünde 1,4 trilyon (1400 milyar) dolar ABD hazine bonosu tutan Çin Merkez Bankası…

Nisan 2018’de ÇKP (Global Times aracılığıyla), Trump’a şöyle hitap etmiş oluyor: “Dolar emperyalizmini (biraz da) benim sayemde sürdürüyorsun; sana karşı en fazla dış ticaret fazlası veren ekonomi benim. Portföyümü boşaltarak doları tahtından indirmem mümkündür; kendine gel…”

Nisan 2018’de Çin ve dünya ortamı

Global Times’ın bu yazısı yayımlandığında ÇKP’nin 19. Kongresi tamamlanmış; yeniden Genel Sekreterliğe seçilen Şi Jinping’in “Yeni bir Çağ için Çin’e Özgü Sosyalizm Düşüncesi” bir eylem rehberi olarak ÇKP programına eklenmişti. Kongre, ÇKP’nin devlet yönetimindeki öncü rolünü pekiştirmeyi kararlaştırmış; “piyasaya açılmanın” Çin’i çok partili rejime (burjuva demokrasisine) dönüştürme beklentilerine son vermişti. Çin Ulusal Halk Kongresi de, Cumhurbaşkanlığı’na (iki dönemlik sınırı kaldırarak) yeniden Şi Jinping’i getirmişti.

2018’in ilk aylarında, uluslararası sermaye çevreleri, küreselleşmenin ana dayanaklarından biri olan serbest ticaret doktrinine Trump’ın açtığı saldırının tedirginliği içindeydi. Ülkesinde liderlik konumunu ve otoritesini pekiştirmiş olan Şi Jinping, Şubat 2018’de Davos’ta ve Cenevre’de iki konuşma ile serbest ticaret ilkelerini ve küreselleşmeyi savundu. Öyle ki, kapitalizmin “âkil iktisatçıları” (örneğin Financial Times’tan Martin Wolf) “küreselleşmenin sahibi, artık ABD değil, Çin’dir” teşhisini koyuyorlardı.

Aynı tarihlerde emperyalizmin üst organlarında, korumacı dış ticaret uygulamalarının herkese zarar vereceğini yeniden “kanıtlayan” yayınlar artmakta; Çin’e karşı ticaret savaşında ABD’nin yenik düşeceği öngörüsü yaygınlaşmaktaydı.

Global Times’ın ABD’ye “meydan okuyan” yazısı, ÇKP’nin bu ortama bir bakışı olarak okunmalıdır.

Aralık 2018: Çin, geri çekiliyor

  1. Times’ın 14 Aralık’ta “Çin, sanayi politikasını nasıl ayarlamalı?” başlıklı yazısı sekiz ay önceki başyazının tam karşıtı konumdadır.

Önce aktaralım: “‘Made in China 2025’ planına göre Çin şirketlerinin ürettiği yüksek teknolojili ürünler ABD’nin Çin’e karşı kışkırttığı ticaret savaşının hedefi oldu. Her büyük sanayici ülkenin, Almanya’nın ‘Sanayi 4.0 stratejisi’ gibi yüksek teknolojili gelişmeyi öngören sanayi programları vardır. ‘Made in China 2025’ planı da haklı bir gerekçeyle yapılmıştır; ama ABD’de ve Batılı ülkelerde tedirginlik ve endişeye yol açmıştır.”

Burada sözü geçen “‘Made in China 2025’ planı, bir Uzmanlar Komitesi tarafından hazırlanmış; Devlet Konseyi (Bakanlar Kurulu) tarafından Mayıs 2015’te kabul edilmiş; 2016-2020 tarihlerini kapsayan beş yıllık plan ile de bütünleşmiştir.

Yüksek teknolojili on sanayi koluna öncelik vererek Çin ekonomisini yüksek katma değerli bir üretim yapısına taşımayı hedefleyen bir sanayi programı söz konusudur. Program, robot üretimiyle başlayıp, uzay mühendisliği ile devam eden, on endüstriden oluşan (ve iki yıl sonunda Komite’nin revizyonundan geçecek) bir liste içermektedir.

Peki, Global Times, “her ülke gibi Çin’in de bir sanayi programı yapmaya hakkı vardır” tespiti sonrasında, ABD ve Batı’nın endişelerini nasıl açıklıyor ve değerlendiriyor? Aktaralım:

“Made in China 2025, devlet işletmelerini ve yüksek yatırım düzeylerini vurgulamaktadır. Çin özel sektörü bir süreden beri güçlüklerle karşı karşıyadır ve ‘devlet ilerlerken özel sektör geriliyor’ söylemi yaygınlaşmıştır. Bu nedenle devlete ve özel sektöre ait işletmeler arasında hakkaniyetli bir rekabet ortamı yaratmak gerekmiştir. Plan hazırlamak, Çin’in hükümranlık alanı içine girer. Ne var ki, Çin, artık, dünyayla derinden bütünleşmiştir. Çin’in çıkarları ile ABD’nin ve Batı’nın çıkarları arasında karşılıklı eşgüdüm sağlanması, pratik nedenlerle gerekmektedir.”

Buradaki “ödün vererek uzlaşma” çizgisi Nisan’daki “meydan okuma” ile nasıl uzlaşabilir? Global Times, son yazıda bir gerekçe getiriyor: “Bu yıl boyunca iç ve dış etkenlerde büyük değişiklikler gerçekleşti. Çin’in dışarıya açıklığı arttıkça dış talepleri karşılama gereksinimi de artacaktır. Çin, doğru siyasî çizginin, katı ve çatışmacı tavırlar olduğu inancını terk etmelidir.

“Uzlaşma kaçınılmazdır ve ‘reform ve açılma’ Çin’in izlemesi gereken tek yoldur.”

Çin’i ödüne zorlayan “dış ve iç etkenler” nedir?

Yazıda değinilen hangi “dış ve iç etkenler”, Çin’i “meydan okuma ve çatışma” çizgisinden “uzlaşma”ya; devletçi ve iddialı bir sanayi politikasından özel sektörün gözetildiği, piyasacı bir doğrultuya taşımıştır?

Dış etkenler, önce ABD’de aranmalıdır. Temel bir soru gündemdedir: Kapitalist dünya sisteminin zirvesinde kimin sözü geçecek? Evet, ABD sistemin egemen gücüdür; ama bu gücün, ekonomik boyutu da zaman içinde aşınmaktadır.

  1. anlaşılıyor ki, Trump yönetiminde stratejik konumlara yerleşen aşırı sağ ideologlar, ticaret savaşının gümrük artışlarıyla sınırlı gündemini genişletmeyi kararlaştırdı. Çin’in dünya ekonomisinin teknolojik öncülüğüne ulaşma çabasını engellemek gerekli görüldü.

Avrupa Birliği, Trump’ın ticaret savaşına hep karşı çıktı; ama, geniş kapsamlı ekonomik savaşa giden ilk adımlar da AB Komisyonu’ndan geldi. Çin’in ihtiraslı kuşak ve yol tasarımının Avrupa’ya uzanmasından tedirginlik duyulmaktaydı. Avrupa’da yüksek teknolojili şirketlere ve sektörlere Çin’in yatırımları engellenmeye başladı. Made in China 2025 planının, devlet öncülüğünde ekonomik bir hegemonya tasarımı olduğu teşhisini, önce AB Ticaret Komiserliği koydu ve bu belgenin içerdiği “tehditler” ayrıntılı olarak eleştirildi.

Trump yönetimi ise, Çin’e karşı ticaret savaşını, gümrük vergilerindeki artışı 250 milyar dolarlık ithalata taşıyarak tırmandırdı. Sonra, AB’nin geniş kapsamlı “ekonomik savaş” kervanına katıldı. Teknolojinin kilit sektörlerine Çin yatırımları frenlendi. 5G teknolojisinde öncü konumda olan Huawei’in beş Batılı ülkeye girmesi engellendi; bu Çin şirketi ceza davasına muhatap oldu; patronun kızı Kanada’da tutuklandı. Telekomünikasyon şirketi ZTE’nin ABD’de çalışması önce engellendi; sonra yüksek bir ceza sonunda izin verildi.

İç etkenlere gelince, kısa bir ön-tespit yapmakla yetineceğim: Çin burjuvazisi, ABD ve AB’nin ekonomik saldırısını bir fırsat olarak kullandı. Ekonomik güçlükler altındaki Çin özel sektörünün “tehdit edildiği” söylemini yaygınlaştırdı. Alibaba şirketler grubu tarafından Hong Kong’ta yayımlanan South Asia Morning Post gazetesinde “reform ve açılma” çizgisini yücelten etkili bir kampanya başlatıldı. İleride, belki ayrıntılara gireriz.

ÇKP 2018’de iki yıldönümünü kutladı. Önce Marx’ın 200’ncü doğum yıldönümü; sonra da Deng Şiaoping’in 1978’de başlattığı “reform ve açılma” stratejisinin 40’ıncı yıldönümü…

İlk devrede ABD ve Çin burjuvazisinin ittifakı sayesinde Deng öne çıktı. Sonunda Marx’ın rövanşı alacağını umuyorum.

Korkut BORATAV / sol.org.tr

 

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık