• 28 February 2019, Thursday 9:07
KonukYazar...

Konuk Yazar...

Yerel seçimler üzerine

Oğuz OYAN / sol.org.tr

Önce bir "beka sorunu" tartışması başlatıldı. Beka veya kalıcılık veya "hayat memat" sorunu acaba kim için vardı? Devlet için mi? Devlet Bahçeli için mi? RTE için mi? İktidar bloğu (Cumhur İttifakı) için mi? "Siyasi İslam rejimini" pekiştirmek için yerleştirilen "ikinci cumhuriyet rejimi" için mi? Hepsi için mi?

Şimdi nedeni daha iyi anlaşılıyor. AKP genel başkanı, 2009'dan sonra ilk kez önceki gün "anketlere güvenmiyorum" dedi. Siyasi adımlarını anketlere göre atan (2015 Şubatında Dolmabahçe masasını bile anket sonuçlarına göre deviren) bir siyasi kişilik eğer şimdi bu sözleri ediyorsa, anket sonuçlarının hepsi aleyhine geliyor demektir. Malum, 2009 Yerel Seçimlerinde de kayıpları olmuştu. Ama acaba şimdi daha büyüğü mü hissedilmekteydi? Güncel anket sonuçlarının basına yansıyan bölümleri, hem AKP oylarının gerilediğini, hem de MHP seçmeninin ittifaka sadakat oranının -özellikle bazı şehirlerde- düşüklüğünü göstermekteydi. Ankara'nın kaybı kesin gözükürken, İstanbul ve Bursa gibi kendilerini daha güvencede gördükleri yerler de ellerinden kayıyor gibiydi.

AKP Ankara adayının toplumsal tepkilere karşı programına ek sosyal yardım önerilerini almasına bakarsanız, sistemin bekçilerinin ekonomik krize bağlı başka bir endişe kaynağının da filizlendiğini görürsünüz. Gerçi henüz ekonomik sistemin özüne yönelik bir toplumsal tepki kaygısının olmadığını, esasen sermayenin alternatif siyasi seçeneklerinin sistemi korumak konusunda sıraya gireceklerini, yetmezse tam bir dayanışma içinde olacaklarını tahmin edebilirsiniz. En azından şimdilik bu yönde bir kaygı yok. (Ama tabii ihtiyatlı olmakta fayda var, kendiliğinden tepkilerin kontrol dışına çıkma olasılığı hep vardır).

İktidar bloğundaki kaygıların açığa vurulmasında iyiniyet aramayanlar başka olasılıkları da tabii gündeme getirebilirler: Acaba "anketlere güvenmiyorum" tezviratı üzerinden şimdiden tüm anket sonuçlarıyla çelişecek düzmece sandık sonuçlarına kılıf mı aranıyor, "seçimleri kapıp Üsküdar'ı geçme" hesaplarının hazırlıkları mı yapılıyor, diye düşünebilirler. Doğrusu eğer her seçim bir "beka" sorunu olarak algılanıyorsa, her türlü olasılığa da açık demektir. Sandık, sayım, SEÇSİS denilen sayım sistemi, nüfus yığmaları ve kaydırmaları, sahte seçmen yaratılması oyunları, vb. (sahi son dört yıldaki hatta son bir yıldaki inanılmaz nüfus artışları nasıl açıklanacak), her daim bu "yapboz"un parçalarını oluşturabilir. Sanki şimdi daha fazlasına doğru mu yol alıyoruz?

Bu arada, İzmir'de kazanma şansı bulunmamasının sıkıntısını yaşayan N. Zeybekçi'nin İzmirli'ye mesaj vermek adına, "Vatandaşın baktığı yerden bir beka sorunu yok. Bu bir yerel seçimdir" demecini vermesi, bir savunma pozisyonu sayılabilir. Çünkü aksi durumda, örneğin "siyasi İslam rejiminin beka sorunu" olarak da algılanacak bir ikilem üzerinden İzmirli'den oy istenebilir miydi?

***

Gene de Ankara'daki ağababalarını esas alarak sorgulamaya devam edelim biz: Bir yerel seçim, üstelik sonrasında 4,5 yıl boyunca seçimin olmadığı bir dönem söz konusuyken ve iktidar geçmiş pratiğin gösterdiği gibi istediği an yerel yöneticileri görevden alabiliyorken nasıl beka sorunu olabiliyor? Bunu anlayabilmek için üç konuya değinmek gerekir:

Birincisi, iktidar bloğunun asıl partisi, Meclis'te çoğunluğa sahip bulunmuyor. Yasamada çoğunluğu küçük ortağı sayesinde sağlayabiliyor. Her ne kadar yeni Anayasa ile yasama organı tâli bir konuma sokulmuş olsa dahi, Meclis -hem eski alışkanlıklar kolayca terkedilemediği hem de alternatif bir siyaset yapma alanı oluşamadığı için- halen siyaset sahnesinin yoğunlaşma mekanı olarak ön plandadır. Dolayısıyla hem küçük koalisyon ortağı -seçim sonuçlarının kendi iç sorunlarını su yüzüne çıkarmasıyla- iktidarın asal sahibine sırt çevirebilir; hem de iktidarın büyük odağının kendi içinde fırsat kollayan muhalefet de -belki de yeni parti biçiminde- baş kaldırabilir. Herşey pamuk ipliğine bağlı hale kolayca gelebilir.

İkincisi, böyle bir durumda, kafasına estiği gibi seçilmiş belediye başkanlarını görevden almakta veya onlar aleyhine (2011-2017'de İzmir'de olduğu gibi) yargı terörünü kullanmakta zorlanır. Otokratik zorbalıklara kendiliğinden bir siyasi/ toplumsal sınır geliverir. (Eğer hiçbir sınır tanınmamaya devam edilirse, kendi toplumsal tabanı da beklenenden hızlı eriyebilir).

Üçüncüsü ve en önemlisi, rejim inşa etmeye yönelen bir hareket, sadece çoğunluğu kaybettiği ve muhtemelen yüzde 40'ın da altına düşeceği için değil, ülkenin ekonomik ve siyasi karar merkezlerini oluşturan kentsel mekanları elinde tutamadığı zaman da böyle bir iddiayı sürdüremez duruma gelir. Bahsedilen beka sorununun can damarı da buradadır.

***

AKP iktidarı seçim süreçlerinde hep büyük iç kutuplaşmalara oynadı. İç düşman yaratmada başarılı olamadığı veya buna yeterince ağırlık vermediği Mart 2009 yerel seçimlerinde ise önemli bir oy kaybına uğradı. Şubat 2009'da Davos'ta sahneye konulan "Filistin halkı üzerinden İsrail'e yüklenme senaryosu", kendi toplumsal tabanında karşılık bulamadı. 2008'in son çeyreğinden başlayan ekonomik daralmanın oluşturduğu olumsuz havayı dağıtmaya da hiç bir katkısı olmadı. (O sırada ekonomik krizin sebebini dış güçlere yüklemenin koşulları yoktu, çünkü 2002-2007 döneminde olumlu dış ekonomik ve siyasi destek sayesinde bir sahte başarı hikayesi yazılabilmişti).

Şimdi daha deneyimliler. Şimdiki krizin seçimler üzerindeki olası etkisini daha az hafife alıyor gözüküyorlar. (Ancak gene de, aşırı özgüven sorunu yaşamasalardı, seçimleri geçen sonbahara alma baskısı yaparlardı. Bu nedenle son aylarda Yeni Ekonomi Programını uygulamaya ara verdiler. Sermayeye, yeni istihdam yapması kaydıyla, asgari ücretin sadece vergi ve sigorta yükünü değil, net ücretin kendisini dahi (tabii işçinin parasından yani İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılayarak) vermeye kadar giden görülmemiş teşvikler getirdiler; çeşitli vergi indirimleri ve tanzim satışlarıyla, düşük gelirliyi sözde enflasyon karşısında korumaya yöneldiler.

Bütün bunların ekonomik krizin istihdam ve satın alma güçleri üzerine olumsuz yansımalarının, önlemlerin seçimlere yönelik aldatmaca olarak algılanmasının, inandırıcılık kaybının ve genel siyasi yıpranmışlığın etkilerini gidermesinin pek mümkün olamadığı anlaşılmaktadır. Bütün adayların tek adamın süzgecinden geçtiği yetmiyormuş gibi, yerel seçimlerin tüm mekanlarında yarışan sanki rejimin tek adamıymış gibi bir strateji izlenmesinin de artık bıkkınlık verici etkileri olduğu pek hesaba katılmamış gözükmektedir.

Bu arada, Suriye'de her yöne oynayan iktidarın oyun sahasının daralması, seçimler öncesinde istenen sıcak müdahale hamlesinin yapılmasının zorlaşmış görünmesi, tek seçim stratejisini bol kepçe seçim rüşvetleri dağıtılmasına (oy satın almalar için de kesenin ağzının açılmasına) indirgenmesi, telaş ve paniğin bir başka dışavurumu olmaktadır. Korkunun ecele faydası olacak mı, ya da torbadan başka hangi tavşanları çıkarmaya çalışacaklar göreceğiz.

Bu seçimler iktidar açısından göreli bir hezimete dönüşecekse, bunu millet ittifakının çok başarılı strateji ve hamlelerinden ziyade (nitekim anket sonuçlarının anamuhalefeti dahi şaşırtması bunun tezahürüdür), iktidarın tükenmişlik sendromuna ve bunun türevi tepki oylarına bağlamak daha gerçekçi olacaktır. Konunun bu yönünü nasılsa izleyen yazılarımızda ele alma fırsatı buluruz.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık