• 20 June 2017, Tuesday 19:27
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

2017 ve Babalar Gününe Dair Notlar

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ kekocabasgmail.com

“Baba! / Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım! / Ne zulüm, ne ölüm, ne korku / başımı eğemez! / Yalnız senin elini öpmek için / eğilir başım. / Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım…”

Nazım Hikmet (1932)

 

Haziran ayının üçüncü pazarı tüm dünyada ve bizde “Babalar Günü” olarak kutlanıyor. Babalar gününün doğuşunda annenin vefatı üzerine çocuklarına bakmak için çırpınan, “fedakar, yiğit, insan” bir baba öyküsü olduğu çok açık.

Babalar günü kutlaması ilk kez 19 Haziran 1910 tarihinde ABD’de Washington’un Spokane şehrinde kutlandı ve sonra da diğer eyaletlere yayıldı. Resmi olarak 1924 yılında ABD Başkanı Calvin Coolidge’in desteğiyle kutlamalar devam etti ve 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson her yıl Haziran ayının üçüncü pazarının Babalar günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımladı.

Babalar Günü kutlamalarının kısa öyküsü böyle... Günümüzde, babalar gününü küresel kapitalizmin mal pazarlama aracı olarak değerlendirsek bile hayatın içinde bu kutlamalar “bir tatlı tebessüm” yaratarak yer almakta...

2003 yılından beri farklı Muğla yerel gazetelerinde haftalık köşe yazıları yazıyorum. Babalar gününe dair şimdiye değin 2 - 3 farklı yazı yazmıştım. Bugün onların tümünü toparlayıp 2017’de babalara dair yeni eklemeler katmayı düşündüm. 17 Haziran 2017 günü İzmir’den Muğla’ya geliyorum. Sevgili Pınar kızım üç kez telefonla arayarak bir gün öncesinden “Babalar Günü”mü kutladı. Güzel şeyler duymak her daim insanı mutlu eder, ben de arabadaki en melankolik şarkılarla kızımın arayışını kutladım. Çocuklarımın yaşam süreçlerini, doğum, aile ve okul ilişkilerini düşünerek nasıl bir baba olduğumu düşündüm yolculuk boyunca ve Köy Enstitülü sevgili babamı anımsadım.

Yarın köyüm Kavaklıdere’de olacağım. Öğretmenim olan babamın mezarına ziyaret ederek onunla konuşacağım. Onun emeğini sevgiyle selamlayacağım. Ona hesap vereceğim. Neleri başardığımızı, neleri başaramadığımızı konuşacağım. Onun, bizleri parasız yatılı okullara göndererek eğitim hakkından yararlanmamız için gösterdiği çabalar ve emek için teşekkür edeceğim. Bize onurlu, adaletten, emekten, özgürlükten, akıl ve bilimden, Cumhuriyetten yana bıraktığı düşünsel miras için teşekkür edeceğim.

Ocak 1978’de üniversite son sınıfta babamı kaybettiğimde kendimi çok güçsüz ve dayanaksız hissetmiştim. Ama onun bize aktardığı “var olmak” duygusuyla kendimizi üretmiştik. O benim için artık Haydar Ergülen’in dizelerindeki gibi “Sen, olgun kavun! / Ben, delikanlı peynir! / Hemhal olur söyleşirdik. / Genç babam, gencecik babam” idi...

Okurlarımla, YKKED ailesiyle, öğrencilerimle ve dostlarımla sık sık paylaştığım bir yaşanmış öyküyü yeniden paylaşacağım. Yıl 1998... Büyük kızım ODTÜ’de birinci sınıf öğrencisi... Bir gün bana bir e-posta gönderdi. Gelen iletide, yapılan bir ara sınavda ortalama bir not aldığını, çok üzüldüğünü ifade ederek; “Beni hep iyi not almaya kurguladın. ODTÜ caddelerinde dolaşırken sana kızdım baba? Hayatta düşük notlar da alınabiliyor” diyen sitemleri vardı. İletiyi alınca telaşlanıp üzülmüştüm. Kızıma, “Sevgili Kızım, babalar hep kızılmak için vardır. Canın sıkıldığı zaman bana hep kızabilirsin. Gözlerinden öperim. Baban” diye bir ileti attım. Ertesi günü kızımdan gelecek yeni iletinin içeriğini merak ediyor, heyecanla gelecek yanıtı bekliyordum. Ertesi sabah üniversitede bilgisayarımı açtığımda kızımdan yeni bir mesaj vardı. Bana Can Yücel’in babası, aydınlık Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel için yazdığı, edebiyatımızın klasikleri arasına girmiş olan “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim” adlı şiirini göndermişti. Rahatlamıştım, gözlerim dolmuştu. Egeli, romantik, duygusal bir baba olarak hemen bankaya gidip kızıma bir miktar “şiir parası” göndermiştim. Bu öyküyü Can Yücel’in sevgili kızı, arkadaşım Doç. Dr. Güzel Yücel’e, babasının enfes şiirinin bana kaça mal olduğunu espriyle anlattığımda, gülüşmüştük.

Üniversite hocalığımda hep öğrencilerimle yakın, babacan ilişkiler kurmaya gayret ettim, çabaladım. 39 yıldır onları kendi çocuklarım kadar sevmeye, onları anlamaya çalıştım. Büyümelerini, kendileri olmalarını, çok boyutlu düşün dünyası geliştirmelerini, akıl ve bilimden yana taraf olmalarını öğütledim. Sınıf ortamında fizik dışında şiir, öykü, müzik de konuştum onlarla. Onlara her derste, akıllı telefonları aracılığıyla şiir de okutmaya çalıştım. İlk kez şiirle tanışan pek çok öğrencim oldu. Kızlarımla yaşadığım baba-kız ilişkilerini zaman zaman onlarla da paylaştım. Onlara Can Yücel’in şiirini hatırlatmış, “Babalar gününde babanıza iletin, size mutlaka elektrik, su, yol olarak geri döner” diye de takılmıştım hep. 17 Haziran 2012 günü bilgisayarıma bir öğrencimden gelen iletide; “Sayın Hocam, bu özel günde, dilinizden düşürmediğiniz kızınızın size gönderdiği o meşhur şiir “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim”i babam için yazıp yollarken sizi de andım ve kızlarınızın babası olmanız yanı sıra bütün öğrencilerinize de bir baba olan hocamın babalar gününü kutlamak istedim… Saygılar, Eda” ifadeleri vardı. Öyle mutlu olmuştum ki... Öğrencilerimin hayatına şiir dilini kattığım için çok mutlu olmuştum. Sevgili Eda’ya bir mesajla, sevgiyle teşekkür etmiştim.

Bizim kuşağın babalarının babalık maceraları sıkıntılıdır. Çocuklarınızı çok seversiniz, onları hep korumak istersiniz... Koruma duygunuzla bazen çocuğunuzun gelişimi ve özgürlüğü çelişir. Tam bu anda babalar ve çocukların iletişim sıkıntıları, tartışmalar karşımıza çıkar. Koruma ve sevgi dünyamızla çocukların özgürlükleri arasındaki dengede babaların çok özenli olmaları bu nedenle çok önemli. Çocuklarımıza özgürlük, özgüven duygusunu vermek, büyüttüğümüz genç insanlara hep güvenmeyi yaşam biçimi haline getirmek babalar için temel bir görev olmalıdır. Onlar hata da yapabilirler. Yapacaklar da... Hata yapa yapa büyüme gerçekleşiyor. Bizler de hep böyle büyümedik mi? Tüm bu süreçlerde demokrat, çocukları anlamaya çalışan, çocuğuna şans veren, düşüncesine saygı duyan, onun birey oluşunu destekleyen babalar ve annelerin bir ülkenin sağlıklı gelişimine çok önemli tuğlalar koyacakları çok açık...

23 Haziran 1960, yaklaşık 18 bin halk çocuğunun yaşamını dönüştüren, onları orta çağdan yeni çağa, aydınlanmaya taşıyan Köy Enstitülerinin kuramcısı, uygulayıcısı, eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un sonsuzluğa uğurlandığı gün. ‘Tonguç Baba’nın aramızdan ayrılışının 57. yılında bütün ‘Köy Enstitülülerin Tonguç Babası’nı 2016’da kaybettiğimiz Mehmet Başaran Öğretmenin “Tonguç Baba” şiirinin son dörtlüğüyle saygıyla selamlıyor, tüm arkadaşlarımın dostlarımın babalar gününü kutluyorum:

“Adın bir destan şafağı işte / Umudu, sevinci büyütüyor okullar / Halk babası, köyler babası / Ha desen horona kalkar dünyalar / Sen Anadolusun, halksın, köylersin” …


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık