• 09 December 2022, Friday 16:25
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

YAŞAR KEMAL İZMİR’DE SEMPOZYUMLA ANILDI

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ

Edebiyatımızın çınar ismi Yaşar Kemal İzmir’de 2-3 Aralık 2022  tarihlerinde Yaşar Kemal Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi imecesiyle Adnan Saygun Kültür Merkezinde düzenlenen  ve yazarın ekoloji, insan-doğa  anlatılarını öne çıkaran  “Yaşar Kemal ile Binbir Çiçekli Bahçede Sempozyumu”  ile anıldı. Kitaplarından   tanıdığım Yaşar Kemal ile ilk kez 17 Nisan 2011 tarihinde Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED)-Balçova Belediyesinin düzenlediği Aydınlanma Onur Ödülü töreninde yan yana olduk. Dört yıl sonra 28 Şubat 2015 Cumartesi günü Seferihisar’daydık. Köy Enstitülerinin kuruluşunun 75. Yılı ve Hasan-Ali Yücel’in aramızdan ayrılışının 54. yılı anısına Seferihisar Belediyesi, Seferihisar Kent Konseyi ve YKKED  imecesiyle gerçekleştirilen “Tohum Takas Şenliği” ve üç oturumluk çalıştayın sonuna gelmiştik. Salona gelen bir haberle tüm salon irkildi. Türkiye İnce Memedini kaybetmişti. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer sahneye çıktı ve Yaşar Kemal anısına tüm katılımcıları bir dakikalık saygı duruşuna davet etti. Herkes üzgündü, bir yanını kaybetmiş gibiydi.

Yaşar Kemal, parasız yatılı Öğretmen Okulları yıllarımda  “İnce Memed” romanıyla bizlerin yaşamına  girmişti. Daha sonra da diğer romanlarını okumuştuk. Bizim kuşak, Köy Enstitülü yazarlar, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal ile toplumsal gerçeklik ve köy sorunlarını tanıdı. O yıllardan beri hayatın her evresinde Abdi Ağalara karşı mücadelenin içinde olduk. Yaşar Kemal,   bizlerin  bilinç  dünyasına Anadolu’yu, umudu, insanı,  doğayı, böcü börtüyü, sömürüyü, ağalık sistemini, başkaldırıyı, itiraz etmeyi, adalet ve eşitlik duygusunu içselleştirmemize  öncülük etmişti. Yaşar Kemal, bir vicdan abidesiydi, bu toprakların Homerosuydu, direnişin, iyiden güzelden yana olanların, Türkçenin sesiydi… Yaşar Kemal, umudun insanıydı.  Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Mart 2011’de kendisine verdiği Onur Ödülü Törenine gönderdiği yazıda “İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır. Demokrasiyi yaratmak insanlığın büyük gücü ile olmuştur. Çok söyledim, tekrar söylüyorum. Ya demokrasi ya hiç… Ve Türkiye “hiçe layık değildir” Selam olsun düşünce özgürlüğü ve insan hakları için direnen meslektaşlarıma. Selam olsun, korkunun üstüne yürüyenlere. Selam olsun insanlık toptan tükenmedikçe umudun da tükenmeyeceğini gösterenlere. İnsan soyu içinde en güzelleri, en kutsanacak olanları onlardır” ifadelerini bir aydın sorumluluğuyla ortaya koyuyordu.

17 NİSAN 2011’DE YAŞAR KEMAL’E AYDINLANMA ONUR ÖDÜLÜ

YKKED-2011 Aydınlanma Onur Ödülünü Yaşar Kemal’e vermeyi kararlaştırmıştık. Üç ay öncesinden kendisiyle haberleşmeye başladık. “Hoca, ben yaşamım boyunca hep Köy Enstitülüler ile beraber oldum ve hep de enstitüleri savundum, gelmez miyim” dediğinde çok mutlu olmuştuk. Etkinlik tarihine kadar yaklaşık dört-beş kez telefonlaştık, bize enstitüler ile ilgili yazılarını gönderdi, dostluğumuz gelişti. Yaşar Kemal ile karşılaşmam ve kucaklaşmam bu etkinlikte oldu. 17 Nisan 2011 günü Ekonomi Üniversitesi girişinde eşi Ayşe Hanımla beraber kırk yıllık dost gibi birbirimize sarıldık. “Hoca, elimi hiç bırakma, çok önemli bir iş yapıyorsun” diyerek bizi yüreklendirdi. Salon doluydu, Yaşar Kemal ile yan yana oturduk. Tören öncesi DEÜ-Devlet Konservatuarı sanatçılarının seslendirdiği halk ezgilerine büyük bir mutlulukla eşlik etti. Yaşar Kemal’e ödülü Dr. Engin Tonguç, Doç. Dr. Güzel Yücel, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, sanatçı Kadir İnanır ve YKKED Kurucu Genel  Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş birlikte verdiler.  Ödül töreni sonrası sahneye gelen Yaşar Kemal; “Köy Enstitüleri dünyada kurulmuş en büyük enstitülerinden birisidir. Şu anda uygulanan eğitim sistemi ise Yunanistan’da 4. yüzyılda uygulanan bir sistemdir. Anlayacağınız inanılmaz kötü bir sistem uygulanıyor. Ben dünyada nereye gittiysem Köy Enstitülerini anlattım. Bundan sonraki kitabımda da Köy Enstitülerini anlatacağım. Biz bugünün çağdaş Türkiye’sinde yaşıyorsak bunu Cumhuriyetin kurduğu Köy Enstitülerine borçluyuz” diyerek alkışlar arasında konuşmasını tamamlamıştı.

17 Nisan 2011 akşamı yemekte yan yanaydık. 17-18 yaşlarında Sabahattin Eyüboğlu’nun ricasıyla Hasanoğlan’a gittiğini öğrencilere Anadolu masallarını, destanlarını anlattığını, öğrencilerle yaptığı bu söyleşilerinin sabahlara kadar sürdüğünü söylerken yüzü gülüyordu. Akşam yemeğinde Sabahattin Eyüboğlu’nu, Tonguç’u ve Anadolu’yu konuştuk. Yaşar Kemal; bir Karacaoğlan ve Dadaloğlu  hayranıydı. Adana’da yapılmakta olan bir kültür evine Yaşar Kemal adı verilmesine itiraz ederek Karacaoğlan adının verilmesini sağlamış, espriyle karışık evliliklerini yaparken eş adaylarına hep “Karacoğlan’ı bilir misin?” diye sorduğunu gülerek, kahkahalarla bizlere aktardı. Müzik eğitimcisi eşim Prof. Dr. Ayfer Kocabaş’a kendisinin de eşlik ettiği Karacaoğlan türküleri söyletti, daha sonra Adana yöresinden derlenen  ve Köy Enstitülerinde çok sık seslendirilen  “Yenice Yolları”  türküsünün ilk kıtası olan  “Yenice yolları bükülür gider/Zülüf ak gerdana dökülür gider/Yiğidin sevdiği güzel olunca/Ömrü arkasından sökülür gider” sözlerini hep birlikte seslendirdik.

SEMPOZYUM, YAŞAR KEMAL VE KÖY ENSTİTÜLERİ

2 Aralık Cuma günü başlayan sempozyumda açılış konuşmalarını Yaşar Kemal Vakfı Başkanı Ayşe Semiha Baban, sempozyumun düşünsel şekillenmesin sağlayan Feridun Andaç ve ev sahibi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı. İlk bölümde İsveçli yayıncı Lucien Leitess, kompozitör  Michael Ellison, Ataol Behramoğlu ve Türkan Şoray  Yaşar Kemal ile ilgili anılarını aktardılar. Daha sonra ikisi 2 Aralık, dördü 3 Aralık günü  gerçekleşen   altı oturumda gazeteciler, akademisyenler, yazarlar sempozyum bildirilerini sundular, tüm oturumlarda salon doluydu ve zaman zaman da izleyiciler söz alarak  soru sordular, katkı yaptılar. Sempozyumda yapılan konuşmalarda insan olma onuru, küresel iklim krizi, çevre kirliliği, doğa insan ilişkileri, biyoçeşitlilik Yaşar Kemal’in yazdıkları penceresinden irdelendi. Yaşar Kemal’in Türkçe’ye yaptığı katkı, anti-kapitalist dünya görüşü ve yaşamıyla, duruşuyla, yazdıklarıyla topluma, insanlığa  verdiği umut öne çıktı. Zira Yaşar Kemal’in umuda yönelik  “Benim maceram, insanın gizemine varmak içindi. Düş gücüne gelince, o gün de bugün de sonsuz düşler kuruyorum. Düş gücünü yitiren insanın hiç umudu olur mu? Umut, düş gücünün yarattığı ve insanoğlunun sahip olduğu en büyük değerlerden biridir” ifadelerini böyle dillendirmişti. Sevgili Dostum Prof. Dr. Onur Bile Kula  konuşmasında Yaşar Kemal için “romanı türküleştiren insan” ifadesi  çarpıcıydı. Sempozyum 3 Aralık akşamı Kardeş Türküler konseriyle sona erdi.

Sempozyumda söz alarak  sempozyum  programında Yaşar Kemal’in Halkevleri ve Köy Enstitüleri ile olan ilişkisini, yoldaşlığının yer almamasını  eksiklik olduğunun altını çizdim. Doğa-insan ilişkilerinin  uygulamalı olarak yaşandığı Köy Enstitülerinin bu sempozyumda yer alması gerektiğini işaret ettim. Yaşar Kemal 4 Aralık 2008 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülünü aldığında yaptığı konuşmada “Biz, Cumhuriyet çağının sanatçıları, romancılar, şairler, ressamlar, kendi kültürümüze, dilimize dönmeyi öğrendik. Tercüme bürosunun çevirdiği dünya klasikleri ile yetiştik. Halkevlerinin, Köy Enstitülerinin kuruluşları bize yardım etti. O Köy Enstitüleri ki, gelecekte dünyamızı gerçek insanlığa kavuşturacak tek eğitim düzenidir” İfadeleriyle kendisi var eden iklimi böyle aktarmıştı. 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen Köy Enstitüleri Yasasının öğretmenin görevlerini düzenleyen  10. Maddesi Köy halkının milli kültürünü yükseltmek, onları sosyal hayat bakımından asrın şartlarına ve icaplarına göre yetiştirmek, köyün ekonomik hayatını geliştirmek için ziraat, sanat, teknik alanlarında köylülere örnek olabilecek işler yapmak, kooperatif kurma ve işletme gibi hususlarda köylülerle işbirliği yapmak gibi görevler yüklenmişti. Tüm bunlarla birlikte “neslinin tükenmemesi ve körelmemesi lazım gelen hayvan ve bitki cinslerinin tespiti ve korunmasıyla ilgili işlerde muhtarla, köylülerle ve ilgili diğer kuruluşlarla beraber çalışma” “ormancılığa ait bilgilerin artırılmasına çalışmak ve ormanların faydalarını ve korunmalarını anlatmak, kurulmuş köy ormanlarının bakımıyla korunmasında ve yeniden kurulacakların kurulmasına yardım etmek” şeklindedir.  Görüldüğü Köy Enstitülü öğretmene bioçeşitliliğin ve  ormanların korunması adına  yasa ödevler verilmişti. Ekolojik duyarlılık Köy Enstitülerinde bir yaşam biçimi olmuştur. Enstitü ders programına giren balıkçılık dersi, arıcılık ve ipekböcekçiliği dersi, Hasanoğlan Köy Enstitüsünde Tohum Saçan Köylü Heykelinin altına tohum müzesi kurma çalışmaları   bu yaklaşımın somut örnekleridir. Tonguç’a göre köydeki eğitimin önemli amacı doğayı akılcı yoldan yüklenerek verimliliğine zarar vermeden doğadan yararlanabilecek donanımlı insanı yetiştirmektir.

Yaşar Kemal; enstitü düşüncesini, felsefesini, Tonguç’u hep yazılarına taşımıştır. Geleceğin eğitim sisteminin bu kazanım üzerinden gelişeceğine inanarak  “Bir karanlık devir geldi. Baba Tonguç’u, onun çocuklarını, hepimizi yendiler. Baba Tonguç’u Köy Enstitülerinden atıp, onun çocuklarının elceğizleriyle yaptıkları eseri yıktılar. Baba Tonguç bir şey biliyordu: İnsanların en büyük haklarından biri, birincisi okuma haklarıdır. Karanlıklardan kurtulma haklarıdır. Bunun için çarpıştı. Ve bunun için öldü. Hem de bahtiyar öldü. Tonguç, tarihimizin büyük adamlarından biriydi. Aydınlıklarımız onlardan gelir, öyle adamlardan. İnanmış adam Tonguç Baba bize aydınlık, bize sevinç, bize güç, bize inanç sağlamlığı göndermeye devam edecek. Köy Enstitülerini tarihin hiçbir devrinde kimsecikler kapatamayacak. 17 Nisan düşüncesi ölmeyecek. Gittikçe de bir çığ gibi büyüyor. Gericiler, sömürücüler bu çığın önünde tutunamayacaklar. Yakında çok yakında göreceksiniz Anadolu bütünüyle 17 Nisanı bir milletin uyanışını kutlayacaktır…” ifadeleriyle enstitü umudunu hep canlı tutmaktadır.

Yaşar Kemal 26 Haziran 1960 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazdığı “Büyük  Bir Adam Tonguç Baba” başlıklı yazısında “…17 Nisandı. Hasanoğlan köyü karanlıktı. Hasanoğlan köyü sefalet içindeydi. Evleri vardı eve benzemez. Hasanoğlan köyünün bozkırında, öteki ucunda  yeni, güzelim evler yapılıyor, yapılar bitiyordu topraktan. Toprağı yırtan filizin gücünde. Güneşten yanmış çocuklar ışıltı içindeydiler. İş yapmanın güzelliğindeydiler. Çalışmanın şavkındaydılar. Bu çocuklar karakuru, gıdasızlıktan, açlıktan zulümden gelmişlerdi. Döğüşen, yenilginin çaresizliğinden gelmişlerdi. İmkansızlığın çaresizliğinden gelmişlerdi. 17 Nisandı. Bozkır ayağa kalkmıştı. Bozkır dünya, Hasanoğlan donanmıştı. Bir milyon misli çimlenecek, bir milyon misli çiçeklenecekti” ifadeleriyle Hasanoğlan imecesini adeta destanlaştırır.

Sempozyum iki günlük “Yaşar Kemal Okulu”  oldu adeta. Başarılı bir organizasyon ile gerçekleştirilen sempozyumun oluşumun katkı veren tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Yaşar Kemal için yakın dostu Sabahattin Eyüboğlu “İnsan var, karartır ak gündüzü, insan var ağartır gecemizi” derken Sait Faik ise  “Türklerin En Kürdü, Kürtlerin En Türkü”  ifadelerini kullanırlar. Sempozyumun açılışında Sayın Tunç Soyer’in söylediği gibi  “Yaşar Kemal Türkiye’dir”. Anısına saygıyla…

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık