• 11 June 2021, Friday 16:21
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

NAZIM’I PİRAYE İÇİN YAZDIĞI ŞİİRLER ÜZERİNDEN ANLAMAK

            Türkçemizin, şiirimizin aydınlık sesi  Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te dünyaya merhaba der ve 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova’da sonsuzluğa uğurlanır. Edebiyatımızın İnce Memedi Yaşar Kemal,  ülkemizin evrensel dünyaya  armağanı olarak Cumhuriyetimizin kurucusu  Mustafa Kemal, Yücel ve Tonguç emeğiyle 1940’lı yıllarda hayata geçirilen Köy Enstitüleri ve şiirimiz dev ismi Nazım Hikmet  olduğunun altını çizer. 3 Haziran 2021’de  sosyal medyada ve medyada  Nazım Usta aramızdan ayrılışının  58.yılında şiirleriyle, yaşam öyküsüyle anıldı. Nazım, 1945 yılında Bursa cezaevindedir. Cezaevinde  hayat arkadaşı Piraye  için yazdığı şiirler, onun hayata bakışıyla ilgili çok değerli dizeleri karşımıza çıkıyor. Bu şiirler, özellikle salgın döneminin yarattığı ev hapsinde bizlere hep ışık oldu, yaşam sevinci verdi.

            Nazım, 1945 yılında kırklı yaşlara aşmıştır. Piraye’ye ve hürriyete özlemini dizelere döker: “Ne güzel şey hatırlamak seni/Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine/ bir çekmece bir yüzük/ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım/Ve hemen/fırlayarak yerimden/penceremde demirlere yapışarak/hürriyetin sütbeyaz maviliğine/sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım.../ Ne güzel şey hatırlamak seni /ölüm ve zafer haberleri içinden/hapiste/ ve yaşım kırkı geçmiş iken...” “Hürriyetin sütbeyaz maviliği”  ifadesiyle özgürlüğün sonsuzluğunu dile getirir.  20 Eylül 1945 tarihinde yazdığı şiirde “Bu geç vakit/bu sonbahar gecesinde/kelimelerinle doluyum/zaman gibi, madde gibi ebedî/göz gibi çıplak/el gibi ağır/ve yıldızlar gibi pırıl pırıl/kelimeler/Kelimelerin geldiler bana/yüreğinden, kafandan, etindendiler/Kelimelerin getirdiler seni/onlar ana/onlar kadın/ ve yoldaş olan.../Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar/kelimelerin insandılar” dizeleriyle kadınları ve hatıraları selamlar.  

            Nazım 23 Eylül 1945 tarihinde yazdığı şiirde de: “…Ve ne düşünüyor/beni mi?/Yoksa/ ne bileyim/fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?/Yahut, insanların çoğunun/neden böyle bedbaht olduğunu mu?” insanların çoğunun bedbaht olduğu gerçeği ile toplumsal eşitsizlikleri   dizelerine taşır. Nazım, 25 Eylül 1945 tarihli  şiirinde uzun hapisliğe rağmen yaşamak, sevmek duygusunu ve umudunu  dizelerde buluşturuyor: “Saat 21/Meydan yerinde kampana vurdu/nerdeyse koğuşların kapıları kapanır/Bu sefer hapislik uzun sürdü biraz/8 yıl.../Yaşamak: ümitli bir iştir, sevgilim/yaşamak/ seni sevmek gibi ciddî bir iştir...”

            2020 Mart ayından beri yaşadığımız salgın döneminin yarattığı ve bizleri çok etkileyen olumsuz süreçlerde Nazım’ın beni en çok etkileyen şiiri  26 Eylül 1945 tarihlidir: “Bizi esir ettiler/bizi hapse attılar/ beni duvarların içinde/seni duvarların dışında/Ufak iş bizimkisi/ Asıl en kötüsü/bilerek, bilmeyerek/hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması.../ İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş/ namuslu, çalışkan, iyi insanlar/ ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık” Nazım bu şiirinde hapishane olayını insanın kendi içine taşıması ile ilgili ruh halini hissettirir bize. Nazım’ın 30 Eylül 1945 tarihli şiirinde “Seni düşünmek güzel şey/ümitli şey/dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey/Fakat artık ümit yetmiyor bana/ben artık şarkı dinlemek değil/şarkı söylemek istiyorum...”  diyerek geleceğe yönelik beklentisi ve umudunu dillendirir.

            Nazım, 8 Ekim 1945 tarihli şiirinde içeride yaşadığı uzun hapishane koşullarının yarattığı  ruhsal dalgalanmaları duyumsarız: “Çekilmez bir adam oldum yine/uykusuz, aksi, nâlet/ Bir bakıyorsun ki/ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum/sonra bir de bakıyorsun ki/ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü/sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün/ Ve beni çileden çıkartıyor büsbütün/kendime karşı duyduğum nefret/ve merhamet...” Nazım 27 Ekim 1945 tarihli şiirinde  evrensel insanlık duygusunu Piraye ile özdeşleştirerek dile getirir: “Bir elmanın yarısı biz/yarısı bu koskoca dünya/
Bir elmanın yarısı biz/yarısı insanlarımız/Bir elmanın yarısı sen/yarısı ben/ikimiz...”

28 Ekim 1945 tarihli  şiirinde ise Nazım yaşına ve yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen  içinde yaşattığı çocuğu  selamlar: “Sevgilim/yaş kemâlini buldu/Bana öyle gelir ki/belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan/Ama biz hâlâ/güneşin altında el ele yalnayak koşan/hayran gözlü çocuklarız...”

            Nazım’ın 12 Kasım 1945 tarihli şiirinde olağanüstü bir gözlem var.  Doğadaki, iklim koşullarındaki  değişim,  ve hayatındaki öfke ve umutlar dizelere yansır: “Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu/son lodoslar esmeye başladı/Havayı dinliyorum/nabız yavaşladı/Uludağda, zirvede kar/ve Kirazli yaylada şahane ve şipşirin yatmış uykudadır/kırmızı kestane yapraklarının üstünde ayılar/Ovada kavaklar soyunuyor/İpekböceği tohumları kışlaklarına gitti gidecek/sonbahar bitti bitecek/nerdeyse girecek gebe-uykularına toprak/Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz/büyük öfkemizin içinde/ve mukaddes ümidimizin ateşinde ısınarak” Nazım’ın 13 Kasım 1945 tarihli şiiri,  Piraye ile özdeşleşen  İstanbul özlemi, İstanbul’daki yoksulluk, veremin yarattığı travmaları  dizelerine taşır: “Tarif kabul etmez, diyorlar,  İstanbulun sefaleti/milleti,  diyorlar,  kırıp geçirdi açlık/verem illeti,  diyorlar,  diz boyu/Şu kadarcık kız çocuklarını,  diyorlar/yangın yerlerinde, sinema localarında/Kara haberler geliyor uzaktaki şehrimden/namuslu, çalışkan, fakir insanların şehri/sahici İstanbulum/sevgilim, senin mekânın olan/ve nereye sürülsem, hangi hapiste yatsam/sırtımda, torbamın içinde götürdüğüm/ve evlât acısı gibi yüreğimde/senin hayalin gibi gözlerimde taşıdığım şehir”

            Nazım’ın 6 Aralık 1945 tarihli şiiri, sistemin egemenlerini  ve onların hayatlara, doğaya olan karşıtlıklarını işler ve sonunda özgürlük tutkusunu  olağanüstü dizelerle karşımıza çıkarır: “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim/akar suyun/meyve çağında ağacın/serpilip gelişen hayatın düşmanı/Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına/çürüyen diş, dökülen et/bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler/Ve elbette ki, sevgilim, elbet/dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla/bu güzelim memlekette hürriyet.” Nazım 7 Aralık 1945 şiirinde ise sistemin egemenlerine olan karşıtlığını tek tek saydığı emekçilere ve düşünen insanları  selamlayarak  dizelerine yansıtır: “Bursada havlucu Recebe/Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman/fakir-köylü Hatçe kadına/
ırgat Süleymana düşman/sana düşman, bana düşman/düşünen insana düşman/vatan ki bu insanların evidir/sevgilim, onlar vatana düşman.”

            Bursa’ya kış gelmiştir. Nazım 13 Aralık 1945 şiirinde  Bursa ve kış vardır: “Gece kar birdenbire bastırmış/Bembeyaz dallardan dağılan kargalarla başladı sabah/Göz alabildiğine Bursa ovasında kış /başsızlık ve sonsuzluk geliyor akla/Sevgilim/değişti mevsim/çekişen gelişmelerden sonra bir sıçramakla/Ve karın altında mağrur/ hamarat/sürüp gidiyor hayat...”  14 Aralık 1945 şiirinde ise kar ve kış koşullarında Piraye ve İstanbul merakı öne çıkar: “Hay aksi lânet, fena bastırdı kış/Sen ve namuslu İstanbulum ne haldesiniz kim bilir?/Kömürün var mı/Odun alabildin mi/Camların kıyısına gazete kâadı yapıştır/Gece erkenden yatağa gir/Evde de satılacak bir şey kalmamıştır/Yarı aç, yarı tok üşümek/dünyada, memleketimizde ve şehrimizde/bu işte de çoğunluk bizde”

            Marmara’da ve  hayatın her alanında müsilajların hayatlarımızı daralttığı bir dönemde şiir sığınılacak en önemli körfez. Aramızdan ayrılışının 58. Yıldönümünde şiirdeki evrenselliğin, insanlığın, eşitliğin, özgürlüğün, Türkçenin  yürekli sesi Nazım Hikmet’i sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık