• 09 March 2019, Saturday 12:00
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU İLE İLGİLİ İLK DEĞERLENDİRMELER

“Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir”

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlik için “özel bir ihtisas mesleğidir” vurgusuyla yukarıdaki tanımını yapıyor. Son günlerde “2023 Eğitim Vizyon Belgesi” ile birlikte ülke gündemine “Öğretmenlik Meslek Kanunu”  tartışmaları girdi. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk yaptığı açıklamalarla kısa sürede bu yasayı TBMM’ne getireceklerini ifade ediyor. Bu yasa  taslağı ile ilgili neler biliyoruz; Eğitim Bir Sen Sendikası ve Türk Eğitim Derneğinin (TED)  bu çalışmaların içinde olduğunu,  TED’in bir kuruluşu olan TEDMEM’in bu konuda bir taslak metin hazırlayıp paylaştığını  basına yansıyan haberlerden öğreniyoruz.  Bu tartışmalarda eğitim fakülteleri, Eğitim-Sen, Eğitim-İş gibi öğretmen sendikaları, ÇYDD ve YKKED gibi eğitimle ilgili derneklerin görüşleri alınmış mı? Tabii ki hayır… Kanun bu anlamda ülke nüfusunun yarısını temsil eden  kesimlerin görüşlerini almadan yasalaştırılmak isteniyor. Demokratik bir ülkede böyle bir yasa hazırlığı olamaz…

2019 yılında eğitim sisteminin sorunlarına bakarsak;  eğitimdeki nitelik kaybı, nitelikli öğretmen yetiştiremeyen eğitim fakülteleri, eşitsizlik-adaletsizlik üreten eğitim sistemi, liyakatı dışlayan, öteleyen milli eğitim bakanlığı,  tarikatlar ve cemaatlerle işbirliği ile  dinselleşen, eğitim hakkını yok sayarak piyasalaşan, evrensel  laik-demokratik-bilimsel  doğasını kaybeden eğitim sistemi fotoğrafı karşımıza çıkıyor. Şüphesiz ki öğretmen eğitimin en önemli öznesi. Nitelikli öğretmen yetişmiyorsa nitelikli eğitimden bahsetmek söz konusu olamaz. Bu nedenle TBMM’ne sunulacak olan yasada bakacağımız en önemli kriter, nitelikli öğretmen yetiştirmek ile ilgili öneriler, başlıklar  olacak.

Önce kendi yaşamımdaki öğretmenlik algısını paylaşarak günümüzde gerileyen öğretmenlik algısını tartışmak istiyorum.  Köy Enstitülü bir öğretmen ailede, 33 yıl okul müdürlüğü yapan bir baba ve tümüyle öğretmenlerden oluşan bir sosyal çevrede kendimizi var ettik. İlkokul sonrası parasız yatılı, karma eğitim yapan öğretmen okullu yıllar. Tümüyle öğretmen olmakla ilgili bir iklim ve sonra yüksek öğretmenli yıllar. Bu okullarda her tür kültürel ve sanatsal süreçler öğretmenlik mesleki motivasyonunu geliştirmek amaçlıydı.  Köy Enstitülü, öğretmen okullu öğretmenler için öğretmenlik bir yaşam biçimiydi, bir aşktı, onurlu bir meslekti. Yaşamları ve duruşlarıyla da bunu kanıtladılar. Günümüzün eğitim fakülteleri bu çizgiyi yakalayabiliyorlar mı? Kesinlikle hayır…

Eğitim fakültelerinin durumuna bakalım. 1980 sonrası üniversiteler ilk kez eğitim fakültelerinin  üniversite bünyesinde kurulmasıyla öğretmen yetiştirme ile süreci ile tanıştı. Üniversitelerin eğitim fakültelerine olan bu uzak anlayışı nedeniyle 1990’lı yılların sonuna kadar  eğitim fakültelerinde  belirgin bir gelişme yaşanmadı. 1997 sonrası tümüyle yeni bir yapılanma üretildi. Bakan Selçuk’un gel-gitler arasında söylediği gibi ülkenin öğretmen yetiştirme geleneğinden  tümüyle kopuldu.1995-1996 akademik yılında 33 olan eğitim fakültesi sayısı, 2014-2015 akademik yılında 90’a ve 2019 yılında da 95’e çıkar.  Eğitim fakültelerinde  bugün yaklaşık 230 bin öğrenci eğitim görmektedir. Eğitim fakülteleri ülkenin eğitim sorunlarıyla ilgili bir toplumsal duyarlılık taşıyorlar mı? Yani özgürce ülkenin eğitim sorunlarına yönelik  sempozyumlar, çalıştaylar düzenleyerek somut öneriler üretebiliyorlar mı? Kesinlikle hayır…Ülkedeki parti devleti iklimi, yarattığı korku kültürü ve eğitim fakültelerinde, üniversitelerdeki yönetimlerin niteliği böyle bir sürecin üretilmesi önünde engel.  Demokratik bir ülkede üniversiteler her daim toplumsal vicdanın sesi olurlar, özgürce düşüncelerini ifade  ederler. Bir örnek verelim: 2014 yılında siyasal iktidar eğitim fakültelerinin en nitelikli öğrenci tabanı olan 299 Anadolu Öğretmen lisesini kapattı. Hiçbir eğitim fakültesi siyasal iktidar ile ters düşmemek adına tepki vermedi, yaptığınız yanlış diyemedi. Yine bu ülkede öğretmenlik meslek onurunu ve mezun ettikleri öğrencilerinin haklarını korumak adına “sözleşmeli, ücretli”öğretmenlik  uygulamalarına karşı eğitim fakültelerinin itirazı hiç çıkmadı.  Ülkedeki iklim bu…

Eğitim fakülteleri mezunlarının KPSS-ÖABT sınav sonuçlarına bakarak eğitim fakültelerindeki eğitimin niteliği hakkında yorum yapabiliyoruz. Birkaç örnek verelim.50 soruda eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği  mezunu  öğrencileri 2017’de 23.3, 2018’de 20.1 net yapmışlar. İlköğretim matematikte aynı yıllarda bu ortalama 16.9 ve 12.4 olmuş… Tablo acıklı, öğretmen adayları resmen sınıfta kalmış. Eğitim fakülteleri bu sonuçları sorguluyor mu? Sanmıyorum… Eğitim fakülteleri, kitlesel, ezberci eğitim yapan fakülteler.Çoğu öğretmenadayı  kendi alanına hâkim değil. Eğitim fakülteleri bu anlamda yeniden yapılandırılmalı. TEDMEM’in taslak önerisinde böyle bir yapılanma önerisi var mı? Hayır…

OECD’nin Kasım 2018’de yayınladığı bir rapor ülkedeki öğretmen profiline yönelik bilgiler veriyor.    Öğretmenin geliri anlamında 35 OECD ülkesi arasında ilk ve ortaokulda 25; lisedeyse 26’ncı sıradayız. Türkiye, OECD ülkeleri arasından en genç öğretmenlere sahip ülke. Yaş ortalaması 37.4. Çalışan öğretmenlerin yüzde 49.3’ü 35 yaş altında, yüzde 41.5’i 36-50 yaş arasında, yüzde 9.2’si ise 50 yaş üzerinde. OECD ülkelerinin hiçbirinde öğretmenlerin yarısı 35 yaşın altında değil. Türkiye’de, OECD’nin diğer ülkelerinde olduğu gibi kadın öğretmenlerin oranı tüm düzeylerde daha fazla. İlkokulda ve ortaokulda eğitimcilerin yüzde 59’u; lisede yüzde 51’i kadın. OECD’de ise kadınların oranı daha da yüksek. Üye 35 ülkenin ortalamasına bakıldığında ilkokulda yüzde 83; ortaokulda yüzde 69; lisede ise yüzde 60. Türkiye’de öğretmenler, OECD ülkelerine göre sınıflarda daha fazla öğrenciye eğitim veriyor. İlkokulda bir öğretmene 18, ortaokulda 15, lisede 13 ve yükseköğretimde 22 öğrenci düşüyor. Bu sayı OECD’de sırasıyla 15, 13, 13 ve 16.

TEDMEM’in hazırladığı metne bakarak “Öğretmenlik Meslek Yasası” ile ilgili görüşlerimizi  ve sorularımızı sırayabiliriz.  Bu yasa nitelikli öğretmen yetiştirme ihtiyacının, neresinde duruyor diye bakıldığında metinde net bir yanıt göremiyoruz. Siyasal iktidarın 18 yıllık eğitim politikalarına bakılırsa  bu yasadan evrensel öğretmen profilinin çıkma olasılığının olmadığını düşünüyorum. Bu taslakta piyasacı eğitim anlayışlarının  izleri de çok açık.  Ülkenin eğitim örgütleriyle bakanlığın eğitim politikalarına yön verenler arasında bir güven bunalımının olduğu çok açık. Liyakatı önemsemeyen bakanlık bu yasayı nasıl işlerlik kazandıracak? Bu taslak ile öğretmenin iş güvencesinin kaldırılması endişesi ve   siyasal iktidara bağlı bir öğretmen profili mi üretilmek isteniyor şeklinde sorular geliyor zihnimize…Öğretmenleri, baş öğretmen, uzman öğretmen vb. farklılıklar üreterek ayrıştırmanın nasıl bir yararı olabilir? Öğretmenin karar verici değil sadece belirlenen programları uygulayan bir kimliğe sahip  olmasının amaçlandığına dair işaretler taslakta öne çıkıyor.

Sonuçta, öğretmenlerin bir meslek kanunu olmalı. Ama böyle değil. Yöntem olarak ülkenin tüm eğitim bileşenlerinin görüşleri alınarak bu taslak hazırlanmalı. Öğretmenleri kurallara hapseden, ayrıştıran  değil, öğretmenin haklarını genişleterek  öğretmen kimliğinin özgürleşmesini sağlayan, öğretmeni siyasal iktidarın  iradesine,  bırakmayan bir anlayış egemen olmalı taslakta. Veliye, öğrenciye dokunan, analiz, sentez yapabilen  bilge öğretmen, ancak özgürlük ortamıyla mesleğini hakkıyla yere getirebilir. Ne dersiniz?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık