• 07 February 2020, Friday 8:39
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

TÜRKİYE’DE AKIL VE BİLİMİ YENİDEN EGEMEN KILMAK

Türkiye’de gündem   çok hızlı bir şekilde değişiyor.  2020 yılına İstanbul kanal  tartışmaları, yeniden gözden geçirilmiş parlamenter sisteme dönüş  tartışmaları, eğitimin dinselleştirilmesi,  tarikat ve cemaatların milli eğitim bakanlığıyla  yoğunlaşan organik ilişkilerini konuşarak  girdik.   Son dönemde 41 yurttaşımızı kaybettiğimiz Elazığ ve çevresinde yaşanan deprem ve  tüm dünyaya etkileyen Corana virüsü  ülke  gündeminin önüne geçti. Son günlerde de ülkeyi acıya boğan  Suriye bataklığında sekiz genç insanımızı kaybedişimiz oldu.
Basına ve görsel medyaya yansıyan tartışmaları izlerken ülkenin rasyonel akıldan ne denli uzaklaştığını, hayatın her alanında akıl ve bilimin öngörülerini nasıl pas geçtiğini üzüntüyle hep beraber izledik. Ülkenin önümüzdeki dönemde en temel  sorun,  akıl ve bilimin referans alınmaması,  kamuda   liyakatın  yerine yandaşlığın temel alınması ve kamuda demokratik katılımcılık ilkesinin dışlanmasıdır. FETÖ süreci, liyakat dışlandığında ülkenin başına neler gelebileceğine dair çok somut acı bir örnektir.  Ne yazık ki  aynı davranış biçimi son Kızılay vakasında görüldüğü  gibi yoğun bir şekilde devam etmektedir. 
Türkiye bir deprem ülkesi. O nedenle bu ülkede imar, yapılaşma tümüyle akıl ve bilimin öngörüleriyle  şekillenmelidir. Elazığ ve çevresinde yaşanan deprem; bu konuda ne denli gerilerde olduğumuzu göstermesi anlamında öğreticiydi.  Kentleşme politikalarımızda   rant ve  imar affı  gibi  yaklaşımlar öne çıkıyor. Tüm bu deneyimler üzerinden yerel yönetim anlayışımızı tümüyle değiştirerek  “insan, doğa ve çevre” odaklı   bir düzeye taşımak zorundayız. 
Türkiye’de son on beş yılda  yoğun bir şekilde eğitimde piyasalaşma ve dinselleştirme süreçleri iç içe  yaşanmaktadır. Dinselleştirme politikaları eğitimin  evrensel laik doğasını,  piyasalaştırma politikaları da eğitim hakkı kavramını yok etmektedir. Eğitim sisteminde  sınıfsal, bölgesel, okul bazında ve  cinsiyete dayalı adaletsizlikler ve eşitsizlikler yoğun bir biçimde yer almaktadır. Üniversiteler, özgünlüklerini  ve özerkliklerini kaybederek  suskun, içine kapanmış, motivasyonlarını kaybetmiş ve toplumsal sorumluluklarını yerine getiremez hale gelmişlerdir. Türk eğitim sistemi tıkanmıştır, işlevini büyük oranda yitirmiştir. Bu konudan basına yansıdığı kadarıyla  Cumhurbaşkanı da (!), ülkenin demokratik kitle örgütleri  de rahatsızdır.  Eğitim sisteminin bu noktaya gelmesinin altında son yirmi yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidarın imzası vardır. O nedenle Cumhurbaşkanın rahatsızlığının eğitimin tümüyle dinsellleştirilemediği için olduğuna dair yorumlar basında çıkmaktadır. Kadri Gürsel 17 Ocak 2020 tarihli  “Eğitimi çökerten iktidar ayakta kalabilir mi?” başlıklı T24’deki yazısında “Siyasal İslamcı iktidar, ideolojisini ve dünya görüşünü genç nesillere aktararak kendisini yeniden üretmek ve sosyo-politik açıdan kalıcılaştırmak amacıyla eğitimi dinselleştirmek istiyor.” ifadeleriyle süreci sorguluyor. 

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) 6 Ocak 2020  tarihinde “Türkiye’de Eğitim: İmam Hatipleşme, Beklentiler ve Memnuniyet Araştırması” Raporunu  yayınladı. Bu rapor son yıllarda imam hatip okullarındaki rasyonel olmayan artışı göstermesi anlamında çarpıcı sonuçlar vermektedir. Tablo 1 imam hatip ortaokullarındaki ve  Tablo 2 ise imam hatip liselerindeki okul  ve öğrenci sayılarındaki  artışı göstermektedir. Rakamlar çok açık şekilde siyasal iktidarın dini araçsallaştırmasını ve toplum mühendisliğini işaret etmektedir. Ülkenin mutlaka iyi eğitimli  din adamlarına gereksinimi vardır. Ama tablolardaki rakamlar din adamı yetiştirmekten çok kamu bürokrasisine imam hatipli eleman yetiştirmeye yönelik olduğu çok açıktır. Bu rasyonel bir kamu yönetimi değildir. Tablolar iyice incelendiğinde son on yıldaki olağanüstü artışları görebiliyoruz. 

Öğrenim Yılı    İmam Hatip Ortaokul Sayısı    İmam Hatip Ortaokulu Öğrenci Sayısı
2012-2013    1.099    94.467
2013-2014    1.361    240.015
2014-2015    1.597    385.830
2015-2016    1.961    524.295
2016-2017    2.671    651.954
2017-2018    3.286    723.108
2018-2019    3.394    761.785

Öğrenim Yılı    İmam Hatip Lise Sayısı    İmam Hatip lisesi Öğrenci Sayısı
2002-2003    450    71.100
2007-2008    456    129.274
2011-2012    537    268.245
2013-2014    854    474.096
2014-2015    1017    546.443
2015-2016    1149    555.870
2016-2017    1408    634.406
2017-2018    1604    514.806
2018-2019    1623    498.002

Tablo 1-2:  İmam hatip  orta okul ve liselerinin  ve öğrenci sayısının yıllara göre değişimi

     Eğitim Reformu Girişimi (ERG)’nin yaptığı bir analize göre genel orta öğretim kurumlarına öğrenci başına düşen ödenek  6 bin 153 lira iken  imam hatip liselerinde öğrenci başına düşen ödenek 12 bin 707 lira. Kamu kaynaklarının ülkenin tüm çocuklarına eşit bir şekilde aktarılmadığı çok açık. İmam hatipler aktarılan bu kaynağa göre başarılı mı? 2018 YKS sonuçlarına bakılırsa imam hatiplilerin herhangi bir üniversiteye kazanma oranı sadece yüzde 14.9. 
2019 yılında sınava giren 243 bin 380 imam hatipli arasında 35 bin 256 öğrenci dört yıllık bir yüksek öğretim kurumuna girmiş, 207 bin 124 öğrenci açıkta kalmıştır. Görüldüğü gibi imam hatipler Kadri Gürsel’in ifadesiyle “Türkiye’nin en verimsiz, en niteliksiz ve dolayısıyla en başarısız okulları”…
SODEV Raporunda başka neler var? Raporda TÜİK verileri de yer alıyor. Buna göre gelir diliminin en üstteki yüzde 20’lik dilim eğitim harcamalarının yüzde 63.7’sini, en az kazanan yüzde 20’ lik dilim ise sadece yüzde 2’sini gerçekleştiriyor. Eşitsizlik çok belirgin. Eğitim ve gelecek konusunda bir umutsuzluğun altını çizerken Türkiye’de öğrencilerin dünya standartlarında eğitim alamadıklarını ifade edenlerin oranı  yüzde 86.4  gibi büyük bir oran.  Eğitimin kalitesini 1 ile 10 arasında puan veren velilerin yüzde 51’i eğitimi  1 ila 4 arasında puan vererek eğitimdeki nitelik kaybını onaylamışlardır.
     Eğitim, ülkenin geleceğidir. Dayatılan eğitim sistemiyle ülkenin geleceği kurgulanamaz.  Yukarıda sayısal verilerle aktarmaya çalıştığım tablo sürdürülebilir bir kamu politikası da asla olamaz. Ülkenin büyük çoğunluğu okullarımızda nitelikli laik, demokratik, bilimsel eğitim talep ediyor.  2020 yılı ülkemin yüz akı Köy Enstitülerinin kuruluşunun 80. yılı ve eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un aramızdan ayrılışının 60. Yılı… YKKED olarak ülkenin her  köşesinde Köy Enstitülerinin 80. kuruluş kutlamalarını yaparken eğitim sisteminin gereksinim duyduğu reform  çalışmalarını ve Tonguç düşüncesini  toplumla onurla paylaşacağız. 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık