• 11 September 2020, Friday 9:42
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

EYLÜLÜ SELAMLARKEN…

“Varsın eylül vurmuş olsun bahçeleri/Bağlar bozulmuş olsun/Yine hiç durmadan sevinçleri topla sen/Geçtiğin yerlerdeki çocuk gülüşlerinden...” Adnan YÜCEL

 

            9 Eylül 1922, İzmir’in ve ülkenin özgürlüğe giden onurlu yolculuğunun tarihi, emperyalist işgalden kurtuluşun, laik, demokratik Cumhuriyete giden aydınlık yolculuğun kilometre taşıdır... Bu onurlu yolculuğun 98. Yıldönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu          Mustafa Kemal ve Ulusal Kurtuluş Savaşının tüm kahramanlarının anılarına saygıyla selamlıyorum.

            Eylül ile birlikte yazı tükettik ve sonbahara  merhaba dedik… Bahçelerimizdeki melisalar,  yaseminler ve akşam sefaları  kokularını yayarak, mandalinalar tombullaşarak, limonlar sarararak akşam serinliklerinde  doğanın bu güzel dönemini selamlıyorlar.  Tenhalaşan, yalnızlaşan  sahil kasabaları adeta yazın yorgunluğunu ve yoğunluğunu atıyorlar. Tüm yaşam tarzımızı, alışkanlıklarımızı, heyecanlarımızı, koşturmalarımızı  yok eden, sevdiklerimizden bizleri ayıran, hapseden   salgın süreciyle yeni bir döneme başlıyoruz.  Ölümcül salgının bir türlü kontrol altına alınamayan seyriyle tüm dünyada  800 bini aşkın, ülkemizde yedi bine yaklaşan    insan kaybı nedeniyle çocukluğumuzun en heyecan verici ayına buruk ve endişeli  giriyoruz.

            Eylül ayı, bir anlamda bolluğun, kışa hazırlanmanın, hasadın ve geleneksel bağ bozumlarının  ayı…  Ekim 2019’da kaybettiğim ve yokluğunu  her daim acı ile hissettiğim  sevgili annemin eylül ayı ile birlikte salça, tarhana, toz biber, pekmez, reçel,  turşu  hazırlıkları, telaşı  da devreye girerdi.  Eylül aynı zamanda okulların eğitime, aydınlanmaya merhaba dediği aydır.   Üzerinde şiirlerin yazıldığı, şarkıların bestelendiği, romanların yazıldığı romantik, naif  bir ay. İlk gençlik yıllarımıza damgasına vuran Alpay’ın  “Eylül’de gel”  şarkısının Eylül'de gel/Okul yolu sensiz/Ölüm kadar sessiz/Geçtim o yoldan dün/İçim doldu hüzün/Yapraklar solarken/Adını anarken” dizeleri eylül ve okul coşkusunu notalarla buluşturuyordu. Yine “Sonbahar Rüzgarları, Ömrün Sonbaharı ve Güz Gülleri” gibi melankolik şarkılar da doğanın bu güzel dönemini romantizmin tınılarıyla buluşturan müziklerdi.

            Bu satırları yazarken 1962 yılının eylül ayına, çocukluğuma gittim. Pazartesi günü açılacak okul telaşı pazar günü başlardı. Büyük bir  koşuşturma  ve heyecan yaşanırdı evimizde.  Kitaplar, defterler gazete kağıdı ile kaplanır, etiketler yapıştırılır, çantaya yerleştirilirdi. Üç numara saç tıraşı olunur, siyah önlük ve beyaz yakalık hazırlanır,  yeni alınan ayakkabı yatağın yanına konulur ve okula gitme heyecanıyla o gece uyku da uyunamazdı. Okul müdürü Köy Enstitülü babam takım elbisesini  giymiş, kravatını takmış sabah çok erken saatlerde okuldadır. Kahvaltı ve sevgili annemin öpücükleriyle okul yolunda olurdum, boynumda  ipe geçirilmiş bir silgi, cebimde elma ve elimdeki çantayla… Okul yolu, hayatımın en sevinçli yolculuğuydu ve “Günaydın” ile aydınlığa  başlayan bir sürecin adıydı.

            Eylül 2020… Virüs nedeniyle günümüzde çocuklarımız bu heyecanı yaşayamıyorlar. Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre 26 Ağustosta online  eğitime başladılar, 21 Eylül’de sadece sınırlı günlerde birinci sınıflar yüz yüze eğitime geçecekler. Virüs, iyiden, güzelden yana olan her şeyi aksatıyor.  Ülkemizde ve tüm dünyada “Eğitim hakkı ve sağlık hakkı”  gibi evrensel iki insanlık hakkının  Eylül 2020’de yaşama geçirilmesine yönelik ağır sorunlar yaşanmaktadır. Mart 2020’de tanıştığımız Covid-19 salgını karşısında Milli Eğitim Bakanlığının  sonbaharda okulların açılmasına  ve alt yapıya yönelik çok radikal önlemler almadığını, derslik yapımına yönelik yatırımlar yapmadığını  görüyoruz. Bakanlığın “özel okul ve imam hatip”  ağırlıklı eğitim politikalarının ülkenin gereksinmelerini karşılamaktan çok uzak olduğunu görüyoruz.  Bakanlık özel okul ücretlerinden alınan KDV’nin düşürülmesi ve öğrencileri rasyonel olmayan bir anlayışla imam hatiplere yönlendirmeyi önceleyen bir anlayışta… Hatta geçen haftalarda bakanın  özel okulcu  bir anlayışla eğitimin en önemli öznesi olan öğretmenlerin  maaşlarının büyük yük getirdiğini ifade etmesi kamusal eğitime uzak bir bilinçaltının yansımasıdır.

            Bakanlığın özel okulculuğa, tarikat ve vakıflara  verdiği desteği  kamuoyu yakından izliyor. Mart-Eylül 2020 ayları arasında bakanlık kaç dersliğin yapımına imza atmıştır? Bilinmiyor… Bakanlığın okullarda virüse karşı  hangi önlemleri  ürettiği bilinmiyor. Bakanlığın kamusal eğitime devam eden çocukların yüzde kaçının evinde online eğitim için bilgisayar-internet ulaşım olanaklarının varlığına yönelik bir çalışması var mı? Bilinmiyor… Önceki yıllarda  gösterişli  toplantılarla  kamuoyuna sunulan “tablet projesi” nin online eğitime katkıları var mı? Bilinmiyor… Basına yansıyan öğretmenlerin online eğitime yönelik değerlendirmelerinde  öğrencilerin ancak yüzde onunun dersleri izleyebildiğini  öğreniyoruz. Bu bilgiler uzaktan eğitimin niteliği  ve öğrencilerin katılımı anlamında endişeler üretiyor.   

            Semra Somersan 8 Eylül 2020 tarihinde T24’te yayımlanan “Biraz Cesaret: Okulları Açmayın Efendiler!” başlıklı makalesinde Washington eyaletinin, Seattle kentinde, Washington Üniversitesi'ndeki bağımsız küresel sağlık merkezinin  Türkiye’deki virüs salgını ile öngörülerini  aktardı. Türkiye'de maske mesafe kuralına çok sıkı uyulur, kalabalıkların bir araya gelmesi engellenebilirse halen 6 binin biraz üzerinde olan ölüm sayısının, yıl sonuna kadar toplam 20 bine ulaşması beklenebilirmiş. Eğer durum, siyasilerin bu bağlamdaki tavsiye ve ricaları ile sürdürülür, esneklik devam ederse, buna karşılık, toplam ölümlerin, bunun iki katını biraz aşabileceği (42 bin küsur civarında), günlük tahmini ortalama ölüm sayısının ise 593 olacağına dair raporunu yazdı. Yani bu öngörüye göre sonbaharda  işimiz zor… Türkiye’deki okul koşulları, sınıflardaki öğrenci sayısı, okulların sağlık, hijyen  alt yapısı ve eğitim yöneticilerinin hayata bakışları okullarda sağlıklı bir eğitim ortamının olamayacağına işaret etmektedir. Ayrıca  sürecin yoksullar aleyhine yarattığı eşitsizliğin de eğitimi onlar için bir hak olmaktan çıkardığını görüyoruz.

            Üniversiteler   önümüzdeki yarıyılda uzaktan eğitim yapma kararı aldı. Mili Eğitim Bakanlığı da   sonbaharda tüm tıp  çevrelerinin salgının artarak yaygınlaşacağına dair  savları nedeniyle uzaktan eğitim kararı almalıdır.  “Pandemi döneminde uzaktan nasıl bir  eğitim”  sorusunun yanıtını bakanlık tüm öğretmen sendikalarının, eğitim örgütlerinin, üniversitelerin  görüşlerini alarak yeniden üretilmelidir. Bir öneriyi bu yazıyla paylaşmak isterim.  Geleneksel okul ilişkileri dışında alanında uzman eğitimcilerin, aydınların, sanatçıların, öğretim üyelerinin  günün belirli saatlerinde çok izlenen TRT kanallarında çocuklarla aktif öğrenme-probleme dayalı öğrenme   metodoloji uygulayarak  okul-müfredat temalı konuşmalarla, görsel araçlarla  bir eğitim yapılabilir mi? Öğrenme hedefleri ortaya konularak sürecin sonunda öğrenme çıktıları ve soruları da ortaya konularak yeni bir yöntem üretilebilir mi?   Virüsü konuşarak biyoloji, matematik, fen, araba motorunu anlatırken fizik-kimya,  ilaçları anlatırken kimya-matematik-biyoloji vb.   konuları işlenebilir mi? Yani bütünsel, görsel bir eğitim… Buna benzer   örnekler  her ders için çoğaltılabilir, geliştirilebilir. Mutlaka tartışılmalıdır…  Köy Enstitülerinde öğrenciler binanın çatısını kurarken Pisagor teoremini, harç kararken kimyayı, binanın elektrik işlerini yaparken fiziği öğrendiklerini anılarında hep yazarlar.  Yani yeni bir öğrenme stratejisi geliştirilebilir. Böylece internet  erişimi olmayan ailelerin yaşayacağı eşitsizlik de göreceli olarak azaltılabilecektir.  Bunu yapmak için beynimizde, yüreğimizde ülke çocuklarına  nitelikli  kamusal eğitimin verilmesine ve onların sağlık hakkını önceleyen bir bakış egemen olmalıdır.

            Salgının acımasız saldırılarına karşın, tüm önlemleri alarak yaşam direncimizi ayakta  tutacağız. Demokratik hukuk devleti özlemlerimizi hep dile getirerek  eğitim ve sağlık hakkının  yaşama geçtiği cıvıl cıvıl  okul düşlerimizi  mutlaka hayata geçireceğiz. Eylülün bu güzel günlerinde  çocuklarımıza ve öğretmenlerimizi selamlıyorum. Yazımızı Adnan Yücel’in dizeleriyle başladık Turgut Uyar’la sonlandıralım:  “Eylül toparlandı gitti işte/ Ekim filanda gider bu gidişle/ Tarihe gömülen koca koca atlar/Tarihe gömülür o kadar”  

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık