• 03 February 2017, Friday 18:51
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

Eğitim Fakülteleri, Nitelikli Eğitim ve Öğretmen …

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ kekocabasgmail.com

Eğitim, Köy Enstitülerinin tasarımcısı İsmail Hakkı Tonguç’a göre; “çocuğun yaratıcı kudretinin ortaya çıkarılması” süreci şeklinde tanımlanırken, günümüzde de benzer bir bakışla, çocuğun doğuştan getirdiği yetilerin etkin hale dönüştürüldüğü, özgürleşme ve toplumsallaşma süreci olarak tanımlanmaktadır. Eğitimdeki nitelik ise eğitimin işlevselliğinin, eğitim hedeflerinin gerçekleştirilmesinin, çocuğun doğuştan getirdiği yetilerinin ortaya çıkarılmasının ölçütüdür. Eğitim süreçleri, çocuğun merak etmesini, keşfetmesini, yeteneklerinin ortaya çıkarılmasını, kendini gerçekleştirmesini ve ulusaldan evrensele özgürleşmesini sağlıyorsa nitelikli eğitimden söz edilebilir.

PISA-2015, TIMMS-2015 ve ulusal YGS sınav sonuçları Türkiye’de eğitim sisteminin niteliğini tümüyle kaybettiğini, iflas ettiğini, işlevselliğini yitirdiğini gösteriyor. Eğitim sisteminin niteliğini kaybetmesinde pek çok neden gösterilebilir. Ülkenin laik, demokratik, bilimsel eğitim ekseninden kopması ve ülkenin “nitelikli öğretmen” yetiştirememesi günümüzde en önemli nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıda, öğretmen yetiştirme, istihdamı ve eğitim fakülteleri ile ilgili değerlendirmeler amaçlanmıştır.

Bu hafta içinde MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Doç. Dr. Semih Aktekin’in, atanmayan öğretmenler için yaptığı ilginç (!) açıklamalar basında yer aldı. İnsan gücü planlaması yapmayı başaramayan bakanlık topu dışarı atıyordu. Genel müdür; “Öğretmen olarak atanmayı ümit eden 1 milyona yakın aday var. Eğitim fakültesinde okuyan 228 bin, fen-edebiyat ve ilahiyat fakültelerindekilerle birlikte 100 bin civarında, formasyon alanlarla yaklaşık 1 milyon aday atamayı devletten bekliyor. Oysa ihtiyacımız 100 bine yakın… Onların öğretmen olamazlarsa başka sektörlerde istihdamı için seçmeli derslerle transfer edilebilir beceriler edinmelerini düşünmeliyiz. Tarih okuyan artık müzeciliğe, turizm rehberliğine; Türk dili edebiyatı okuyan yerel gazetecilik ya da yayıncılığa; matematik okuyan bankacılık veya sigortacılığa yönelsin, özel sektöre gitsin. Tek alternatifi memurluk mu? … Eğitim fakültesi mezunu herkes hem reel şartlardan hem ihtiyaç azlığından öğretmen olamaz. Eğitim fakültesini bitiren herkesin yapı, altyapı, kişilik olarak öğretmenliğe uygun olmayabileceği kabul edilmeli” şeklinde açıklamalarda bulunuyordu. Yani eğitim fakültesini bitiren herkesin öğretmen olamayacağını ifade ediyordu… Genel müdürün bu açıklamaları sorumlu bir yaklaşımı yansıtmıyor. İnsan gücü planlamasını yapamayan, eğitim fakültelerinin kontenjanlarını ülkenin gereksinmelerine göre belirleyemeyen, eğitim fakültelerinde piyasacı anlayışla formasyon kurslarının açılmasına izin veren bakanlığın bir yetkilisinin bu açıklamaları yapması gerçekçi ve hatta vicdani değil.

Önce 2017 Türkiye’sinde eğitim fakültelerinin durumu nedir? Onu irdeleyelim. 2017 rakamlarıyla Türkiye’de 228 bin öğrencisi olan 92 eğitim fakültesi var (F.Atalay, 31.01.2017 Cumhuriyet). 2014 yılında KPPS sınavına 312 bin 688 öğretmen adayı katılmış. Bunlardan 50 bin 990’ı atanmış. 2015 yılında sayı artmış, 415 bin 508 öğretmen adayı KPPS’ye katılmış ve bunlardan 52 bin 736’sının ataması yapılmış. 2016 yılında ise 455 bin 119 öğretmen adayı KPSS sınavına katılmış ve bunlardan 49 bin 15’i öğretmen olarak atanmış. Görüldüğü gibi atanamayan öğretmen sayısı her yıl katlanarak artıyor.

Rakamlar yukarıdaki gibi. Bakanlığın istihdam politikalarına yönelik eleştirilerimizin olduğu kadar eğitim fakültelerine de eleştirilerimiz var. Ülkenin tüm üniversiteleri ve eğitim fakülteleri ülkenin içinde bulunduğu ağır koşullarda toplumsal vicdan olamıyor, evrensel üniversite gibi davranamıyor, ülkenin eğitim sorunlarına da hiç müdahil olamadıkları çok açık… 2014 Haziran ayında en önemli öğrenci kaynakları olan 299 “Anadolu Öğretmen Lisesi” kapatıldı. Eğitim fakültelerinden hiçbir itiraz yoktu. Ülkedeki eğitim dinselleştiriliyor eğitim fakültelerinden ses yok, PISA-2015, TIMMS-2015 sınav sonuçlarına yönelik değerlendirme, sempozyum gibi heyecanları yok, müfredat değişikliği yapılıyor, eğitim fakültelerinde bu konuda bir tartışma da yok… Üniversiteler, fakülteler biat eden kuruluşlar değil tartışmalarla gerçeği, doğruyu akıl ve bilimin ışığında arayan kurumlar olması gerekirken olamıyorlar…

Bir başka tartışma, eğitim fakültelerindeki eğitimin niteliği ile ilgilidir. Ülkede tüm süreçlerde eğitimdeki nitelik kaybının ardında eğitim fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştirememesi gerçeği vardır. İlk etapta gördüğümüz eğitim fakültelerinde ülkenin Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları gibi özgün öğretmen yetiştirme modellerinden hiç yararlanmayan kitlesel, ezberci bir eğitim sisteminin varlığıdır.

1 Şubat 2017 günü Hürriyet gazetesinde “Öğretmenlerin Çoğu Sınıfta Kaldı” başlıklı haber bu yargılarımızı doğruluyordu. Haberde KPSS kapsamında geçen yıl yapılan Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) sonuçlarıyla ilgili bilgiler vardı. Bu bilgiler, ÖABT’de aday öğretmenlerin birçoğunun sınavlarda başarısız olduğu, 50 sorunun yarısını bile yapamadığı ifade ederek öğretmen adaylarındaki akademik yetersizlikleri sergiliyordu. 2016 ÖABT’de en başarısız olan adaylar, 50 soruda 9’unu ancak doğru yanıtlayan lise matematik öğretmenleriydi. En başarılı olanlar ise 50 sorudan ortalama 32’sini doğru yapan Türkçe öğretmenleriydi. 17 dalda öğretmen adayları 50 soruda 9.9-32.6 aralığında doğru yanıt vermişlerdi. Başarısızlık sıralamasında sonlarda “Almanca, fizik, fen bilimleri, kimya, biyoloji ve ilköğretim matematik” de yer almıştı.

Tüm bu veriler ve değerlendirmeler ışığında “eğitim, eğitimin niteliği ve nitelikli öğretmen yetiştirme”nin ülkenin önemli temel sorunu olduğu gerçeğinin altını çizelim. Ülkenin eğitim sorunlarına ulusaldan evrensele akıl ve bilimin ışığında bakmaya acilen gereksinmemiz var. Eğitime sadece imam hatip okulları penceresinden bakarsak son 15 yılda geldiğimiz nokta budur… Bir başka temel sorun da üniversitelerin her tür erkten bağımsızlaşarak özerk bir yapıya kavuşması zorunluluğudur. Siyasal iktidara bağlı bir üniversitede “özgür düşünce iklimi” asla gerçekleşemez ve gerçekleşmiyor da… Ne dersiniz?


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık