• 22 December 2017, Friday 18:39
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

Eğitimde Nitelik Kaybını Önlemek İçin Ezbersiz Eğitim

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ - kekocabasgmail.com

1960’lı yılların hemen başları ilkokul yıllarımıza merhaba demiştik.  O yıllarda her gün bazı saatlerde  ağabeyimle beraber babaanneme giderek dualar öğrenmeye yönlendirilmiştik. Babaannem söylüyor, biz tekrar ediyor,  anlamını bilmediğimiz Arapça duaları ezberlemeye çabalıyorduk. Haftalar bir süre böyle geçti… Bu süreç öğrenme değil, ezberlemekti… Babaannemin yüz ifadesi torunlarına dua öğretmenin ağırlığının   dinsel ritüeli gereği hep çok ciddiydi. Biz ise durumun çok farkında değil,  ağabeyimle yaşımızın gereği çocukça muziplikler yapıyor, şakalaşıyorduk.  Şimdi bakıyorum da  6-7 yaşlarının  biyolojik gelişimi ve çocukluk psikolojisi, anlamını hiç bilmediğimiz duaların ezberletilmesine  karşı  direnç gösteriyordu.  Bu deneyim,  öğrenmek ile ezberlemenin farkını ayırt etmek için iyi bir örnek  olmuştu. 2017-2018 öğretim yılının başlaması süreciyle birlikte ülkenin her köşesinde  öğretmen sendikaları, eğitimle ilgili demokratik kitle örgütleri, bazı siyasal partiler  ülkenin eğitim sorunlarını  yoğun bir şekilde tartışarak, uyarılar yapmaya, öneriler üretmeye   başladı.  Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) olarak diğer çalışmalarımızın yanı sıra  da   Balçova Belediyesi ile birlikte 15-17 Nisan 2018 tarihlerinde üç günlük uluslararası eğitim sempozyumu düzenleyerek arayışlara katkı sağlamayı hedefliyoruz.

Eğitime ilişkin tüm toplantılarda çıkan ortak görüş “ülkedeki  eğitimin niteliğini tümüyle kaybettiği gerçeği  ve ülkenin nitelikli öğretmen yetiştiremediğini” işaret ediyordu. PISA-2015, son on yılın YGS sonuçları, öğretmen adaylarının KPSS netleri, uluslararası  kuruluşların yayınladığı Türkiye raporları  bu kanıları  doğrulayan nesnel  somut verilerdir. Nitelik kaybının tabii ki pek çok nedeni var. Özellikle son on beş yıldır uygulanan  eğitimi  akıl ve bilimden uzaklaştırarak dinselleştirmeyi, piyasalaştırmayı öne çıkaran eğitim politikaları, eğitim fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştirmenin gerisinde kalmaları, öğretmen atamalarındaki  mülakat sınavı, bakanlık örgütlerindeki yandaş sendika ve erkek ağırlıklı, liyakatı dışlayan yapılanmalar öne çıkan nedenler olarak sıralanabilir. Ama bunun yanında öze yönelik “öğrenme denilen evrensel süreçle” ilgili  önemli sorun karşımıza çıkıyor. Çocuklarımız, okulda merak ederek, soru sorarak, laboratuarlarda     deney yaparak bilgiye ulaşarak öğrenme eylemini gerçekleştiriyorlar mı? Bilgiyi içselleştirip, başka bir problemin çözümünde kullanabiliyor mu? PISA-2015 sonuçları hayır diyor… Çoğu okulda laboratuarların, kütüphanelerin  kapatılarak mescide dönüştürüldüğünü, tümüyle işlevsiz kılındığını  basından ibretle izlemekteyiz. Ezberci ve sınav merkezli eğitim, laboratuarsız, kütüphanesiz okullar ve sonuçta  niteliğini büyük oranda kaybeden 2017 Türk Eğitim sistemi… Eğitimdeki nitelik sorununun çözümü, yukarıdaki sorularda ve saptamalarda.  Türkiye, bu durumu  tartışmak  ve aşmak zorunda…

Türkiye, akıl tutulmasını aşarak bu durumu aşabilir mi?  Zor gözüküyor… Zira eğitim politikalarını belirleyenler eğitimdeki nitelik kaybının başlıca nedeni olan “ezberci eğitimden” yana taraflar. PISA Direktörü Andreas Schleicher Türkiye’nin PISA-2015 başarısızlığı ile ilgili yaptığı ayrıntılı yorumda  “Türkiye, ezberci eğitimden uzaklaşılmalı” ifadesi öne çıkıyordu (Hürriyet, 23.11.2017). Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin’in bu değerlendirmeye verdiği, evrensel pedagojinin çok uzağındaki  ilginç yanıt “Ezber mantığı ve yöntemi bizim geleneğimiz için önemli bir öğrenme yöntemidir. Buna Batılı bir normda yaklaşıp ‘tu kaka’ hale getirmemek gerekir” şeklindeydi. Ülkenin milli eğitim politikalarını bu anlayışlar yönetiyordu.  Müsteşarın bu yanıtını değerlendiren Doç. Dr. Ahmet Yıldız, “Ezberci pratiğin yeni Türkiye’nin pedagojik mantığı olarak işlev gördüğünün/göreceğinin ilanı olarak okumak gerekir.”  yorumunu yapıyordu (Birgün Pazar Eki, 17 Aralık 2017).

Pedagoji, öğrenme ve ezberin  farklı kavramlar olduğunu söyler. Eğer herhangi bir şeyi, anlamını ve nerde işe yaradığını, yaşamdaki karşılığının   ne  olduğunu  kavrayamazsak  öğrenmenin  gerçekleşemeyeceğini biliyoruz.  Öğrenilen bilgi, bir başka problemin çözümüne taşınabiliyorsa, yeniden yapılandırılabiliyorsa,  yeni durumlara uygulanabiliyorsa, ilişki kurulabiliyorsa  öğrenme gerçekleşiyor.  Ezberlemek, bu süreçleri atlayarak    bilgileri beyinde istiflemek, bir anlamda depolamaktır.  Ezber mantığı, bizim tarihsel geleneğimizde  medrese geleneğinin  önemli bir öğrenme yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde, ezbere dayalı  nakilci eğitim  yönteminin ürettiği şükretmeye, biat etmeye, itiraz etmemeye  dayalı eğitim geleneğinin  Osmanlı’dan bu yana  “dinsel eğitim”  alanı  içinde olduğu ve  günümüzde  de benzer eğitim geleneğinin dayatıldığı açıktır.

Eğitim tarihimizde onur duyacağımız, laik, bilimsel, nitelikli eğitim deneyimi var mı? Tabii ki var... Köy Enstitüleri bu topraklarda Cumhuriyetle birlikte hayata geçirilmiş nitelikli, ezbersiz öğrenmenin adıdır. “İş içinde yaparak,  yaşayarak öğrenme” yöntemi özgün enstitü eğitiminin adıdır. Köy Enstitülerinin kuramcısı, uygulayıcısı  İsmail Hakkı Tonguç, ”Bilgilerimizin kaynağı doğadır. İnsan elini ve beynini kullanarak doğadan edindiği ve ürettiği bilgileri bilimsel bilgiye dönüştürür. Köy Enstitülerinde yetiştirilen çocuklar, skolastiğe köle olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır. Onların kültürleri cila şeklinde ezberlenerek benimsenmiş bilgi değil, iş içinde iş aracılığıyla öğrenilen gerçek ve öz bilgidir” diyerek eğitimdeki akıl ve bilimin ağırlığını ve eğitimin işlevselliğini  ifade ediyordu.  Yine Beşikdüzü Köy Enstitüsü öğrencilerinin andına dönüşen “… Biz lafa, hayale ve işe yaramayan bilgiye gülüp, dudak büküp, kırık kazmasıyla dağları delmeyi bilenlerin çocuklarıyız.”  ifadeleri enstitülerdeki  bilimsel bilgiye ulaşmayı hedefleyen ezbersiz, hayatın gerçek problemleri üzerine yoğunlaşan  iş eğitiminin özgün  ifadeleridir...

Peki ne yapmalı?  Ülkemiz çocuklarının bilimsel bilgiye ulaşmalarını sağlamak,  onların  eleştirel düşünebilme yetilerini kazanmaları, özgürce yanıtlar verebilmesi, neden, niçin, nasıl   sorularını  yöneltebilmesi, geleceğimiz olan çocukların  biat içerikli  şükür pedagojisi aracılığıyla kapitalizmin ucuz işgücü deposunun sessiz kahramanları olmamaları  için ezberci eğitime  hayır diyenlerin seslerini çoğaltmalıyız. Unutulmamalıdır ki ezberci eğitim, çocukların doğuştan getirdikleri güzelliklerin, zenginliklerin  yok edilmesi demektir. Ezberci eğitim, çocuk potansiyelinin, yaratıcılığının   engellenmesi, köreltilmesi  demektir. Bu bir insan hakları ihlalidir. Çocuklarımızı özgürleştirme ve  toplumsallaşma süreçleri üreten bir eğitim sistemi özlemiyle…


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık