• 18 October 2019, Friday 9:34
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ IŞIĞI VE FAKİR BAYKURT

“Yoruldum yurda uzaklardan bakmaktan/ Ama yorulmadım hiç bir zaman/O yoksul sevgili gibi dağ başlarında/ Karda kalmış, darda kalmış yolcular için yazmaktan”


Yukarıdaki dizeler, aramızdan 11 Ekim 1999 yılında ayrılan Burdur-Akçaköylü, Gönen Köy Enstitülü, yoksullar üniversitesi olarak tanımladığı Gazi Eğitim Enstitüsü çıkışlı, 1970’li yıllarda Mamak Üniversitesi öğrencisi (!), öğretmen, ilköğretim müfettişi, yazar, şair, demokratik öğretmen hareketinin eşsiz önderi, 1999 seçimlerinde ÖDP İzmir milletvekili adayı Fakir Baykurt’a ait. Ekim ayında ülkenin farklı yerlerinde aramızdan ayrılışının 20. yılında Fakir Baykurt düzenlenen pek çok etkinlikle anıldı, yaşama ve daha güzel bir dünya için verdiği uğraşılar konuşuldu. İzmir’de  15 Ekim 2019 tarihinde Çiğli Belediyesi ve Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği (YKKED) imecesinin ürettiği   görkemli buluşmalarla Fakir Baykurt’un aydınlık ve demokrat Türkiye koşusunu sevgiyle-saygıyla selamladık. Fakir Baykurt, 15 Haziran 1929 tarihinde Akçaköy’de Tahir Baykurt olarak hayata merhaba der ve 11 Ekim 1999 tarihinde 12 Eylül darbesi sonrası yaşamak zorunda kaldığı Almanya’da Fakir Baykurt olarak yaşama veda eder. Yetmiş yıla sığdırılan insana dair büyük güzelliklerle taçlandırılan bir yaşam. 


Fakir’in yaşam sürecinde temel dinamik Gönen Köy Enstitüsüdür. 11 Mart 1940 tarihinde Gönen –Isparta’ya gelen İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşları yaptıkları incelemeler sonunda Göller Bölgesi’nde aydınlanma ve toplumsal dönüşüm merkezi olacak olan Gönen Köy Enstitüsünün yerini belirler. Tonguç o gün not defterine “ Köy çocukları burada okuyacaklar, mutluluğu gerçeklerde bulmanın düşlerde araştırmaktan daha kolay olduğunu anlayarak yetişecekler, mutlu olmanın, özgür ve bağımsız yaşamanın yoksul düşmemenin gizlerini bulacaklar” ifadelerini yazar. Cumhuriyet eğitim devrimcilerinin ilerici düşün dünyasının şekillendirdiği  enstitülerpozitif ayrımcı, ilerici, özgün, işlevsel eğitim sistemiyle  kapılarını, pencerelerini yoksul halk çocuklarına açıyordu. Fakir Baykurt da öksüz, yoksul bir köy çocuğu olarak 1943 yılında bu aydınlık kapıdan içeri girer ve Gönen Köy Enstitüsünde kendisini yeniden yaratır. 


Fakir Baykurt Gönenli yıllarını “Köy Enstitüsü benim için olağanüstü bir fırsat oldu. İlkokulu bitirdikten sonra gidebileceğim başka hiçbir okul yoktu. Ailemin gücü yetmezdi. Ben okumak istiyordum enstitü benim gibi köy çocuklarını çağırıyordu.” ifadeleriyle giriş öyküsünü anlatır. Gönen’deki kitap okuma ve tartışma saatleri sonunda kazanımlarını “Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi. Ceplerimizi ona göre yaptırırdık, kitap sığsın. Kız arkadaşlarımız koyun kuzu gütmeye giderken, torbaya azıkla birlikte kitap da katardı.” Bu yıllarda Bursa Cezaevi'nde olan Nazım Hikmet’in şiirleri ise gizli gizli yayılmaktadır. Tahir Baykurt da bu dönem Nazım Hikmet’in şiirlerini “Kitaplıkta Nazım Hikmet’in kitapları yoktu. Yasaklandığını öğrenince Çivril’in bir köyüne gidip onları buldum. Nazım’ın yedi kitabını kendi yaptığım defterlere kitap harfleri ile yazıp defalarca okudum.” ifadeleriyle nasıl edindiklerini yazar. “Köy Enstitülü Delikanlı” kitabında bir Gönen sabahını “Enstitü bir arılık gibi. Sabah kampana çaldı mı fırlıyoruz. Yüksekteki kalasa asılmış bir ray parçası bu. Eline bir demir alıp vurdun mu çıkan ses her yerden duyulur. Yatağını yorganını düzeltip, elini yüzünü yıkayıp halay çekilen alana koşarsın. Ortaya bir ak0rdiyon, on-onbeş mandolin çıkar. Öğrenciler, kız erkek üçerli dizilerek geniş bir halka oluşturur. Oyunbaşı “Haydi Efeler!” diye bağırır. Kollaar! Dedi mi bütün kollar kollar kalkar… Gün böyle görülmemiş, duyulmamış bir şenlikle başlar. Her enstitü kendi yöresinin türküsünü söyler, oyununu oynar, öteki yörelerin türkülerini, oyunlarını öğrenir”kendine özgü, yalın, sade ifadelerle bize  aktarır. 


Fakir Baykurt, Gönen’de ilk üç yılı tam bir enstitülü gibi yaşar. Bu dönemde sürekli kütüphanededir. Şiirler yazmaya başlamıştır. Bir gün postadan gelen bir pakette Tonguç’un imzaladığı “ Köy şiirlerini başarıyla yazan Tahir Baykurt’a Almancayı ilerletmesi için çok sevgiyle” şeklinde imzalan bir sözlük vardır. Tonguç, Fakir’deki ışığı görmüştür ve onu yüreklendirmektedir. Yücel ve Tonguç’un görevden 1946 sonrası  görevlerinden ayrılmasıyla enstitüler üzerine yoğun baskılar yaşanır. 1946-1950 döneminin yoğun despotik ortamını süreci yaşayan bir tanık olarak “…Dünya inişli yokuşlu denir. Üçten dörde geçtik. Ankara’nın rüzgarları döndü. Yücel’i, Tonguç’u görevlerinden uzaklaştırdılar. Savaş bitti, bir başka savaş başladı sanki: Enstitülerde solculuk yapılıyormuş da, zararlı kitaplar okunuyormuş da, kız-erkek bir arada okumak Türk töresine aykırıymış da; Aaa!. Kızlar önce ayrı sınıflara, sonra ayrı enstitülere. Anlaşılmaz sıkılıklar başladı. Müdürümüz değişti, öğretmenler ayıklandı. Sık sık dolaplar aranıyor, kitaplarımız alınıyor. Enstitüleri kuranlar kötüleniyor. Her derste komünizmin zararları anlatılıyor… Dergilerde şiirlerim, yazılarım çıktığı için en çok ben denetleniyorum. Ama ne yapıp yaptım, diplomayı canavarın ağzından kaptım. Anam saçını kınaladı, Akçaköy’ün içinde adak üleştirdik…” ifadeleriyle aktarır. Yıllar sonra yaşadığı tüm süreçleri “…Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen yaptı, elime kalem verdi, yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum. Cumhuriyete elbette teşekkür ediyorum, ama onun için ölmüyorum. Yazarın görevi şakşakcılık değildir. O devlet on yıl sonra gericileri sevindirmek için okuduğum Köy Enstitülerini kapattı. Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın…” ifadeleriyle değerlendirerek günümüze de göndermeler yapar.  Sorduğu “Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın…” sözleri Fakir Baykurt’tan günümüze, tüm ilericilere düşen  temelbir görevdir. Neler yapalım ki günümüzde piyasalaştırılmış-dinselleştirilmiş eğitim sistemini aşarak ülkenin tüm çocuklarına, özellikle yoksullarına ve kızlarını eğitim yoluyla kanatlandıralım. 


Hasan-Ali Yücel, 1958 yılında Hasan-Ali Yücel “Yılanların Öcü” romanıyla Yunus Nadi Roman ödülünü alan Fakir Baykurt için “Gazetede Fakir’in Yunus Nadi Roman mükafatını kazandığını görünce onlara her bakımdan güvenli ruhumla o kadar duygulanıp sevindim ki, kendisi o kadar kıvançlanmamıştır. Başta ben fakir olmak üzere, ciğergahımıza sokulan ve yüreğimize sokan yılanlardan öc alan bir evlat çıkar da baba bahtiyarlık duymaz mı? Ah, demek gözümüz açık gitmeyeceğiz” diyerek Fakir Baykurt’u selamlar. Fakir Baykurt enstitülerin kuramcısı İsmail Hakkı Tonguç’a karşı tüm enstitülülerde olduğu gibi yoğun, içten bir sevgi vardır: “Biz, enstitülerde okuma olanağı bulan köy çocukları Hakkı Tonguç’a baba dedik. Kan babamız değildi ama eğitim babamızdı. Ana babası okuma yazma bilmeyen bir tek kitabı olmayan çocuğu öğretmen yapmış, şairler, yazarlar arasına salmıştır. Büyük eğitimcidir o. Okumak için o da zorluk çekmiştir. Biz çekmeyelim diye, yakaladığı olanağı değerlendirmek için geceyi gündüze kattı. Yirmi bir enstitüye yirmi bin köy çocuğu topladı.”ifadeleriyle Tonguç’un emeğine duyduğu saygıyı dillendirir.  

Fakir Baykurt, 1965 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) başkanıdır. 1969’da Kayseri’de Alemdar Sinemasında toplanan TÖS genel kurulunda 600 öğretmen yakılmak istenmişti, tıpkı Sivas Madımak Otelinde olduğu gibi. Fakir Baykurt 1999 seçimlerinde yakın dostu Can Yücel ile birlikte ÖDP-İzmir milletvekili adayıdır. Seçim süresince her yerde emek, sermaye çelişkisini, sömürüyü, kapitalizmi anlatmıştır. Fakir Baykurt bir sosyalisttir, aynı zamanda da bir Cumhuriyetçidir. Bu çizgisiyle ülkenin tüm ilericilerinin yüreğinde onurla yer almıştır. Bir kuşak Fakir Baykurt ve diğer Köy Enstitülü yazarların yazdığı toplumsal gerçekliği  temel alan kitaplarla kendilerini yaratmışlardır. 

Fakir Baykurt, yaşamı, duruşu, uğraşı ve ürettiği onlarca kitapla, şiirle yaşamaya devam ediyor. Aramızdan ayrılışının 20. yılında anısına saygıyla…


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık