• 23 September 2016, Friday 3:00
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

2016-2017 Eğitim Öğretim Yılı başlarken

Haftada Bir / Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ - kekocabasgmail.com

15 Temmuz darbe girişimi, OHAL-KHK, Fırat Kaplanı operasyonları, terör, FETÖ tutuklamaları derken 19 Eylül 2016 günü Türkiye’de okullar açıldı. Yaklaşık 20 milyon öğrencimiz, yaklaşık bir milyon öğretmenimizle birlikte “Günaydın” diyerek derslere başladılar. 2016-2017 öğretim yılı önceki ayların ve yılların birikmiş sancıları, sıkıntıları ve eklenerek çoğalan sorunlarıyla başlıyor.

Bu eğitim-öğretim yılı da yine büyük zorluklara gebedir. Okulların açıldığı hafta, basında, görsel medyada ülkenin eğitim sorunları ve yarattığı sonuçlar üzerine tartışmalar başladı.

Eğitim raporları, sınav sonuçları ve yapılan bilimsel çalışmalar, 2016-2017 öğretim yılı  başlarken eğitim sistemimizin çocuklarımızın umutlarına, arayışlarına yanıt verebilmenin çok gerisinde kaldığını göstermektedir. Eğitimi bir “insan hakkı” olarak gören “laik, demokratik, bilimsel ve karma” eğitimden yana taraf bir aydın, bir akademisyen olarak, siyaset kurumunun eğitim sorunlarını yeterince dert etmediği, umursamadığı gerçeğinin altını özellikle çizmek istiyorum. İşlevselliğini tümüyle kaybeden eğitim sistemi reform gereksinimini daha gören yok. Son 14 yıldır siyasal iktidar tarafından dayatılan “dinselleştirme ve piyasalaştırma” eksenli eğitim politikaları, eğitim sisteminin tümüyle niteliğini kaybetmesine neden olmuştur. Yoğun eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin yaşandığı sistemde adım adım kamucu eğitim-kültür politikaları, aklın ve bilimin yol göstericiliği terk edilmiştir. Eğitim sistemimizin çocuklarımıza aydınlık pencere açmayan, onların umutlarını yok eden bu geri, inanç eksenli eğitim politikalarına itirazımız vardır. Tüm bu bilim, pedagoji dışı politikaların ağır sonuçlarını 15 Temmuz darbe girişiminde ülkemiz acı bir şekilde gördü ve yaşadı…15 Temmuz darbe girişimiyle, açığa alınan öğretmen sayısı eğitimin içine örümcek ağı gibi yayılan gerici zihniyetin derin kadrolarının bugüne dek neler başarmış olduğunu açıklıkla göstermiştir. Bu inanç eksenli eğitim sistemiyle ülkenin en büyük on ekonomi arasına girmesi, 10 bin dolarlık milli gelir barajını aşması da olası görünmemektedir.

Okullaşma oranları 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da yüzde 100 seviyelerine ulaşamamıştır. Yaklaşık bir milyon öğrenci eğitim dışındadır. Ülkemizde derslikler de yeterli sayıda değildir ve eğitime ayrılan kaynaklar da OECD ülkelerinin çok gerisindedir. Türkiye OECD ülkeleri arasında “öğrenci başına en az para harcayan” ülke olmaya devam etmektedir. Öncelikle yapılması gereken; sınıf mevcutlarını, kaynak miktarını OECD ülkelerinin seviyesine çekebilmektir. Okullarda yeni eğitim-öğretim yılında yandaş sendika üyesi olma dışında bir niteliği  olmayan okul yöneticilerinin liyakat sistemine yönelik çalışmalarla değiştirilmesi ve eğitimin siyaset kurumunun arka bahçesi olması durumundan kurtularak bağımsızlaşması ve özgürleşmesi için gereken yapılmalıdır. Türkiye son beş yıl içinde değişik basamaklardaki giriş sınavları ile ilgili skandallarla çalkalanmıştır. Sınavlar güvenirliklerini kaybetmiştir. Adil ve güvenilir bir seçme ve yerleştirme sistemi acilen kurulmalıdır.

Yaşanılan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra laik, demokratik, bilimsel eğitimin önemi daha da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle eğitim dünyasında tarikat ve cemaatlere alan açılmamalıdır. Bu anlayışla tüm basamaklarda laik, demokratik, bilimsel eğitim temel alınmalı ve yönetici atamalarında liyakat sistemi gerçekleştirilmelidir. Sosyal devlet, tüm çocuklarımızın eğitim hakkının gerçekleşmesi için gerekli her tür yatırımı yapmalıdır.

Niteliğini kaybetmiş, çocuklarımızı dönüştüremeyen, evrensele taşıyamayan, onların kendisi olmasını sağlamayan, toplumsallaşma süreçleri ve farkındalık üretemeyen bir eğitim sistemi, kızların ve yoksulların eğitim hakkından yararlanamadıkları, adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin yaşandığı bir eğitim sistemi, toplumsal işlevini, sorumluluğunu kaybeden öğretmen profili ve piyasa için insan yetiştirmeyi hedefleyen, piyasalaşan, dinselleşen, kadrolaşan yani ışığını kaybeden bir eğitim sistemi ülkeyi geleceğe taşıyamaz. Türkiye’de 2015 rakamlarıyla en varsıl % 10’luk dilimden ailelerin eğitime ayırdığı kaynak, en yoksul % 10’luk dilimden ailelerin eğitime ayırdığı kaynağın 78 katı olmuştur. Tüm bu bulgular ışığında Türkiye bir şeyler yapmalıdır, geleceğini eğitimin evrensel, aydınlık yüzüyle kurmanın yollarını üretmelidir.

Bu anlamda:

-Yeni dönemde rasyonel olmayan, öğrencilere imam hatip dayatmasından, çoğu okulu imam hatipe dönüştürme anlayışından vazgeçilmelidir. Zira, 1 milyon 200 bin öğrenci sayısına ulaşan İmam Hatip Ortaokulu ve İmam Hatip Liseleri sayısının artması ülkenin aydınlık geleceğine katkı sağlamayan akıl dışı bir eğitim politikasıdır.

-Türkiye bu sorunları aşacak, okul öncesinden, üniversiteye eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde, çalışanların, eğitim sendikalarının, derneklerinin görüşleri alınmalıdır, tüm çocuklarının eğitim hakkından, nitelikli eğitimden eşit yararlanabilecekleri, demokratik bir ülkenin eşit, özgür ve üretici yurttaşı haline dönüştürecek, laik, demokratik, bilimsel düşün sistemiyle küreselleşme-piyasalaşma olgusuna teslim olmadan, evrensel eğitbilim kazanımlarıyla “Eğitim Reformu” tartışmasını gündemine acilen almalıdır.

-Türkiye, okul öncesi eğitimi acilen zorunlu hale getirmeli ve eğitim hayatımızı tahrip eden parçalanmış eğitim sistemini iptal ederek 1+8+4 zorunlu eğitim sistemine geçmelidir.

-2016-2017 öğretim yılına merhaba dediğimiz bugünlerde ilerici siyaset kurumunun eğitimin tüm paydaşlarının görüş, düşünce ve önerilerini alarak ülkemiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi eğitim hakkını öne çıkararak,  nitelikli eğitimi temel alarak onları dönüştüren, yaşamla barışık, tartışan, üreten özgür bireyler yetiştirmeyi hedef alan bir reform çalışmasını gündemine alması ve bu konuyu dert edinerek topluma sunması en önemli beklentimizdir.

-Niteliği artırmak için Köy Enstitüleri kazanımları çağdaş eğitim kuramları sentezlenerek kitap, uygulama, laboratuvar, demokratik süreçler ve sanat etkinliklerini öne çıkaran, çocukların değişim ve dönüşümüne yönelik tutum-beceriler geliştiren bir arayış yaşamsal önemdedir.

-Taşımalı eğitim nedeniyle kapatılan köy okulları yeniden düzenlenerek halk eğitimi anlamında eğitsel-kültürel işlevini sürdürmelidir. Ülkenin az gelişmiş bölgelerinde eğitim hakkını hayata geçiren YİBO’lar hem program, hem de donanım olarak gözden geçirilerek yoksul halk çocukları için eğitime açılan aydınlık eğitim kurumlarına dönüştürülmelidir.

-Tüm bu süreçlerde kız öğrencilere ve yoksul halk çocuklarına yönelik pozitif ayrımcı politikalar temel alınmalıdır.

-2016-2017 öğretim yılına başlarken Türkiye, nitelikli öğretmen yetiştirme sorununu gündemine almalıdır, eğitimdeki adaletsizlik ve eşitsizliklere eğitimin bir insan hakkı olduğu gerçeği ile yaklaşmalıdır, yoksul halk çocukları ancak meslek liselerine gidebilirken, varsıl aile çocukları fen liseleri ve Anadolu liselerine girebilmektedir. Ülkenin her bir köşesinde kamu okullarından özel eğitim kurumlarına doğru hızlı bir yönelim gelişmektedir. Ortaokul sonrası yoksul halk çocukları ve kız öğrenciler örgün eğitim dışına çıkmakta ve okullara açılan zorunlu mescitlerle, ilkokul 1. sınıflara kadar indirilen din dersleri ile çocuklarımızın özgürce gelişimleri engellenmektedir. Hakça olmayan bu tabloya itirazımız ve “Eğitim Reformu” talebimiz vardır.

Ülke bir kaos yaşıyor. Bu kaostan çıkışın yolu “daha çok demokrasi, hukuk devleti ve laik, demokratik, bilimsel eğitimdir.”

Öğrencilerimize ve öğretmenlerimize başarılar diliyorum.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık