• 31 August 2019, Saturday 9:48
Prof. Dr. KemalKocabaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

UMUT VE EĞİTİM

“Haydi uyan/ Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın/İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine/Yoksul olsan da uyan/Garip olsan da uyan/Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için/Madem ki  iyisin, iyiliği yaşatmak için/ Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için”  Metin ELOĞLU

Beylikdüzü Belediyesi,  30 Ağustos-8 Eylül 2019 tarihleri arasında düzenlediği  “6. Barış ve Sevgi Buluşmaları”  kültür ve sanat etkinlikleriyle   sosyal belediyecilik anlamında değerli bir çalışmaya  imza atıyor. Bu yılın ana teması “Umut” olarak seçilmiş.  Davetli olduğum bu etkinlikte 2 Eylül 2019 günü “Umut ve Eğitim” başlıklı panelde  düşüncelerimizi katılımcılarla paylaşacağız.

Düşünürler umut için benzer fakat  farklı tanımlamalar yapmışlar. Bir düşünür  “Umut, gelecek ile ilgili bir amacı gerçekleştirmede sıfırdan fazla olan beklentilerdir” tanımını yaparken bir başka düşünür umudu; “Bireyin dünyaya olan inancını, güvenini ve hayatın yaşamaya değer olduğu yönündeki düşüncesini içeren temel bir insanlık durumu” olarak tanımlamıştır. Anlaşıldığı gibi  “Umut”, geleceğe yönelik hayatımızın en değerli kavramı. Geleceğe yönelik arayışlarımızı, hayallerimizi, düşlerimizi, tasarılarımızı içeren gizemli bir sözcük.  Eğitim ve umut sözcükleri, gelecek için çaba göstermeyi, vazgeçmemeyi, başarma duygusunu  de içeren  birbirlerini  çoğaltan, tamamlayan sözcükler. Eğitim özellikle  yaşamda umutlarımızı gerçekleştirmenin aracı ve  en önemli  yöntemidir.

Okul ve eğitim, aydınlanmanın kavramlarıdır. Okul, insanlaşma, özgürleşme ve toplumsallaşmanın gerçekleştiği kurumlardır. Okul, doğuştan getirdiğiniz yetilerin ortaya çıkarıldığı, hayal etmeye, umut  etmeye başladığınız ve birey olma yolunda  geleceğe doğru aydınlık bir yürüyüşün adıdır, evrensel bir insan hakkıdır. Eylül’ün  ilk haftasında Türkiye’de okullar açılacak, yaklaşık 19 milyon öğrenci ve bir milyon öğretmen eğitime, eğitim yoluyla umutlarını gerçekleştirme yolculuğuna merhaba diyecek. Bu satırları yazarken Kavaklıdere-Muğla’da 17 Eylül 1962 tarihinde  ilkokula başladığım ilk günü hatırladım. Bir gün öncesinden  alınan kitapların, defterlerin eski gazete sayfalarıyla aile imecesiyle  kaplanışı, ağır bir çantaya yerleştirilmesi, siyah önlük, beyaz yakalık ve yeni alınan bir ayakkabı ile  yatmak, uyuyamamak.  Sabahleyin güneşin doğuşuyla ve    heyecanla okul yolunda umutlarıma yürüyordum. Babam Köy Enstitüleri aydınlığıyla umutlarını yaratmıştı, ağabeyim de parasız yatılı olarak Gönen İlköğretmen okulunda geleceğini arıyordu.

Cumhuriyet Eğitim Devrimi, laik, demokratik, bilimsel eğitimle, parasız-yatılı okullarla  halk çocuklarının umutlarının gerçekleşmesinde aydınlık bir pencere açtı. Bir Cumhuriyet projesi olan  Köy Enstitüleri ile yoksul köy çocukları ortaçağ koşullarındaki köylerden gelerek enstitülerde kendilerini tekrar yarattılar. Umutları ve hayallerini çoğalttılar.  Özgün, ülkenin gereksinmelerini temel alan ve “bilmek yapabilmektir” şeklinde ifade edilen  işlevsel enstitü eğitimiyle öğrendikleri bilgiyi iş ve üretime dönüştürdüler. Demokratik enstitü eğitimiyle kazandıkları özgüvenle enstitü sonrası yaşamlarında  Türkiye’de demokratik öğretmen hareketinin, kooperatifçilik hareketinin öncüleri oldular.  Hasan-Ali Yücel döneminde Tercüme Bürosunun  hayatımıza kattığı dünya klasikleriyle dünyalarına yeni dünyalar kattılar, mandolinle tanıştılar, ulusaldan evrensele demokratik sanat ve kültür ortamında  sanatın yaratıcılığıyla özgürleştiler.

Enstitülerdeki kitap-okuma tartışma saatleri ve diğer tüm kazanımlarla   Köy Enstitülü yazarlar, ressamlar, müzik insanları eğitim ve kültür dünyamızda onurla yer aldılar. Köy Enstitüleri, eğitimde “adalet ve eşitlik” düşüncesinin gerçekleştiği eğitim kurumları olduğu kadar eğitimde “umudu yeşerten” eğitim kurumları oldular. Tüm enstitülü öğretmenler ve sağlıkçılar enstitüler olmasaydı eğitim olanağı bulamayacaklarını ifade ederken  enstitülerini  “eğitim cenneti” olarak değerlendirirler. Ümit  Kaftancıoğlu; “Cılavuz Köy Enstitüsü gerçekten bir cennetti, sıcak bir yuvaydı, yaşamdı. İnsan olduğumuzu orada anladık” ifadeleriyle enstitü algısını dile getirir.

Yıl 2019, okullarımız çocuklarımız için bir eğitim cenneti mi?  Okullarımız çocuklarımızın hayallerini, umutlarını  gerçekleştirmesini sağlıyor mu? Veriler nedir?... OECD 2015 raporu OECD ülkeleri arasında okuldan kaçma oranının en çok olduğu ülkenin Türkiye olduğunu ifade ediyor. Çocuklar okullarda kendilerini gerçekleştiriyorsa, umutlarını yaratıyorsa okuldan kaçar mı?.

Okullarımızda ikinci dört (ortaokul)  sonrası  açık öğretime geçen öğrenci sayısı hızla artıyor. İrdelendiğinde kızların, yoksul aile çocuklarının ve imam hatip dayatması nedeniyle öğrencilerin açık öğretime geçtikleri görülüyor. Bu koşullar umut yaratır mı? Bir başka veri üniversite giriş sınavlarında tercih yapmayan öğrenci sayısının artması ve kontenjanların boş kalması. Yani liseyi bitiren öğrencilerin üniversite eğitiminden umudunu kesmeleridir.

Yıl 2019, OECD ülkelerinde ortalama eğitim süresi 12-15 yıl arasında değişirken ülkemizde ortalama eğitim süresi 7.9 yıl. Gelişmiş ülkeler eğitime ulusal gelirlerinin %4-6 bandında kaynak aktarırken Türkiye eğitime %2-3 bandında kaynak ayırıyor.  Gelişmiş ülkeler eğitimde niteliği öne çıkarıp Endüstri 4.0’a koşarken, Türkiye’nin   eğitimdeki nitelik kaybına yönelik bir çabası yok ve Endüstri 2-2.5 aralığında oyalanıyor.  Türkiye’de kamusal eğitim özellikle çökertilerek  eğitimde adalet ve eşitliği, eğitim hakkını  yok eden piyasalaşma öne çıkartılmaktadır.  2002 yılında yüzde 2  olan özel okul oranı  bu anlayışlarla günümüzde yüzde 25’e çıkartılmıştır.  Gelişmiş ülkeler bilim ve teknolojiyi öne çıkarırken Türkiye dinsel eğitimi öne çıkarıyor ve yaklaşık 1.5 milyon çocuğunu imam hatiplerde okutarak ülkenin gelişim sürecinde devre  dışında tutuyor. Gelişmiş ülkeler öğretmen niteliğini öne çıkarırken Türkiye’nin öğretmen niteliğini arttırıcı kayda değer bir çabası yok. Sonuçta nitelikli öğretmenin olmadığı bir eğitim sisteminde nitelikli eğitim de olmuyor. PISA sonuçları, ABİDE sonuçları,  KPSS-ÖABT sonuçları, YKS ve LGS sonuçları bunu gösteriyor.

Son dönemlerde ülkeyi yönetenlerin dinselleştirme ve piyasalaştırma ağırlıklı eğitim politikaları nedeniyle yerel yönetimlerin görev alanları içerisine örgün olmayan eğitim ve kültür faaliyetleri de girmiştir. Çocuklarımızın umutlarını, beklentilerini gerçekleştirmek adına  yerel yönetimler bu boşluğu doldurmalıdır. Kuracakları ve geliştirecekleri eğitim-kültür merkezleriyle çocuklarımızın beklentilerine yanıt vermeliler ve yeni umut merkezleri yaratmalıdırlar.   

Umut, geleceğe yönelik hayatlarımıza anlam katan olumlu beklentilerdir.  Gerçekleştirmek için  çaba ve  irade gerekiyor. Umut, nitelikli eğitimle büyür ve gelişir. O nedenle çocuklarımızın umutlarını, hayallerini gerçekleştirmek için Türkiye eğitim reformuna hazırlanmalıdır. Eğitime insanlık hakkı olarak bakarak eğitimdeki dinselleştirme ve piyasalaştırma çabalarına karşı nitelikli kamusal eğitimi öne çıkarmalıdır. Ülkenin geçmiş deneyimlerinden yararlanarak nitelikli öğretmen yetiştirmeyi temel almalıdır.

Ülkenin tüm çocuklarının nitelikli eğitim hakkının arkasında durmalıdır. Özellikle kız öğrencilere ve yoksullara yönelik Köy Enstitülerinde olduğu gibi pozitif ayrımcı  eğitim politikaları geliştirmelidir.  Girişteki Metin Eloğlu’nun dizelerinde olduğu  gibi ülkemizdeki   “iyiliği, güzelliği ve umudu”  yaşatmak bir çabalamak bir görevdir.


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık