• 24 May 2016, Tuesday 19:39
FikretÇoban

Fikret Çoban

Yalnızlık çoğaltıyor beni!

Hayata Dair / Fikret ÇOBAN

“Bildiklerimizi anlatmamak, yazmamak ahlaksızlıktır” der Albert Camus.

Bu durumda çoğumuz ahlak suçu işlemiş oluyoruz. Tabii ki bu arada sürekli konuşuyoruz, yazıp çiziyoruz ama ne konuşuyoruz, bildiklerimizi mi?

Konuşulması gerekenleri, ısrarla konuşulması gerekenleri konuşuyor muyuz?

Umberto Eco’nun ne zaman söylediğini bilmediğim, ama ölmeden çok önce söylediğini bildiğim şu sözleri benim bilip de anlatmak istediklerime tercüman olur mu bilmem:

“Milyonlarca gerçek kişinin, aralarında pekçok çocuk olmak üzere açlıktan, savaştan ölmesi karşısında insanların fazla rahatsız olmaması, ama Anna Karenina’nın ölümü karşısında ıstırap çekmesi ne anlama gelir? Asla var olmadığını bildiğimiz bir kişinin ölümünü derinden paylaşmamızın anlamı nedir?”

Film kahramanlarının rol gereği ölümlerine, kavgalarına, ayrılıklarına bu kadar üzülüyoruz da, neden her gün terör nedeniyle, iş kazaları nedeniyle bu kadar insanın ölüp durmasına seyirci kalıyoruz?

Bunun sonu ne zaman gelecek?

Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması terör sorununu çözecek mi, askerlerin, polislerin, sivillerin ölüp durması bitecek mi?

Rahmetli Uğur Mumcu, “kalabalıklar hep mezarlıklara doğru değil biraz da barışa kardeşliğe yürüse bu sorun çözülür” demişti.

Ben böyle düşündükçe, böyle yazdıkça bazen yalnızlığı arar oluyorum.

İnsan yalnızlığı arar mı? Ben arıyorum.

Oturduğum mekanlarda, yürüdüğüm sokaklarda yalnızlık bürüyor beni.

Can Yücel’in “yalnızlığım benim çoğul türkülerim / ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” dizelerini mırıldanıp duruyorum.

‘Neden yalnızlık’ derseniz; müthiş yaratıcılık üretiyor yalnızlık, bir bakıma özgürlük ve ben’lik üretiyor.

Richard Senmett, “bir insan yalnız olmayı pek beceremiyorsa, başkalarıyla bir arada olması da zordur” diyor.

Bence de öyle, kendisiyle baş başa kalamayan insan, kendi gözleriyle yeniden ama yeniden dünyaya bakamayan insan asla kendisi olamaz.

Açık söylemek gerekirse, benim bu yalnızlıklarda aklım fena işliyor, bazen suç işliyor gibi geliyor, ama böyle düşünmekten, böyle çoğul yalnızlıktan da geri kalamıyorum. Mesala diyorum ki:

“Bizim, toplum olarak birlikte barış içinde ve kardeşçe yaşamamızın biricik kuralı; bir takım kurallara, yasalara sahip olmakla olmuyor, bizatihi diyorum, o yasaların, çünkü yasalar insan ihtiyacı içindir ve insan ihtiyacını giderdiği oranda kalıcıdır, yani yasaları, kuralları, sistemi birilerinin gücüne göre nasıl yapması değil toplumun nasıl yaptığı bizim demokratlığımızı, demokrasimizin kalibresini gösterir.”

Biliyorum ben de tüm bildiklerimi, gördüklerimi istediğim gibi yazamıyor, Albert Camus’a göre ahlaksızlık suçu işliyorum, dolaysıyla hemen şiire sığınıyorum .

Şiirin o özgürleştirici güzelliğine sığınıyorum.

 

“Kaldır başını kan uykulardan

Böyle yürek böyle atardamar

atmaz olsun.

Ses ol, ışık ol, yumruk ol

Karayeller indirmeden başına çatını

Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm

alıp götürmeden büyük denizlere

çabuk ol.

Tam çağı işe başlamanın doğan günle

bul içine tükürdüğün kitapları yeniden

her satırında buram buram alınteri

her sayfası günlük güneşlik

utanma suçun tümü senin değil

yırt otuzunda aldığın diplomayı

alfabelik çocuk ol

...

Benden geçti mi demek istiyorsun

aç iki kolunu iki yana

korkuluk ol!”

 

(Rıfat Ilgaz- ‘Aydın mısın’ şiirinden)

 

Demlenmiş sözler ...

Eğer istediğinizi söylemekte özgür değilseniz, orda özgürlük yok demektir! J. Hornberger


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık